AK tweet mi bunlar?..
Sosyal medya üzerinden haberleşen gençlere daldılar. Darbecilikle, Ergenekonculukla suçladılar. Gezi Parkı, Kuğulu Park dağılsa gözlerini kırpmadan bu gençleri İlker Başbuğ Paşanın yanına Silivri’ye bile gönderirler.
Sarmaş dolaş oldukları terör örgütü üyelerinin sosyal aktivite (!) haber ve fotoğraflarını milleti kazıklamak için yayınlayan yandaş medyayı değil de sosyal medyayı bölücülerin yuvası ilan ediyorlar. Yandaş medya değil de sosyal medya manipülatif haberlerin kaynağı olmuş. Sosyal medyayı hainlerin kışkırtıcıların karargahı ilan ettiler. Eli kanlı teröristlere yandaş medya üzerinden düzülen methiyeleri, onlar ile yapılan röportajları ve bu yolla yapılan PKK propagandalarını milletin unuttuğunu veya unutacağını zannediyorlar. Ondan sonra da tu kaka ettikleri sosyal medyayı kendi kışkırtıcı amaçları için çekinmeden pervasızca kullanmaktan da geri kalmıyorlar.
AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın Perşembe günü attığı tweet’e bakın:
“Kendine has üslubunu belki eleştirebilirsiniz ama şunu bilin; Erdoğan diktatör olsaydı Taksim, Dersim olur, mezar taşına hasret giderdiniz! Dersim katliamının faillerini kucaklayanların, özgürce her yeri talan ettiği dönemde Erdoğan’a diktatör demesi akıl tutulmasıdır!”
Protestoların altında yatan bir gerçeğin de üçüncü Boğaz Köprüsü’ne Yavuz Sultan Selim’in adının verilmesi olduğunu bilmiyor mu Tayyar?
Cin gibi biliyor. O da ağabeyleri gibi Sünni-Alevi ayrışmasını kaşımak için elinden geleni yapıyor. Bir de 1937’de hayatta olan Atatürk’e diktatör göndermesi var..
Başta Başbakan olmak üzere tüm AKP’li yöneticilerin “hain odağı” ilan ettikleri sosyal medyayı nasıl kullandıklarına, başka çarpıcı bir örnek vereceğim. Adalet Bakanlığı gibi şu anda çok hassas bir konumda olan Bakan Sadullah Ergin’in basın danışmanı Tacettin Ural’ın sosyal medya üzerinden paylaştığı bazı mesajları aynen aktarıyorum;
“-Şımarıkça düdük çal, eblehçe vuvuzela böğürt, lumpen işi korna haykırt, gülünçleşerek tava, tencere, cezve tıngırdat / tongurdat, promillenerek bira şişelerini birbirine vur... Evlerdeki yaşlı, hasta, çocuk ya da - çok tuhaf, böyle bir istek mi olur? - sadece uyumak isteyenler veya uyumasa bile gecenin 11’inde, 12’sinde böyle bir kakafoni duymak istemeyenler... Umrunuzda bile değil di mi bütün bunlar? Sessiz, vakur, müsamahakâr geniş yığınlarca nasıl sakil, sevimsiz göründüğünüzü biraz düşünebilseniz, muhtemelen bu kadar abuklamazdınız...
-Yer İstanbul Kanyon AVM. “Azgın Azınlık”, Taksim eylemlerine katılmayan bir çifte “rica ediyor” eylemci taburuna asker yazılmalarını, “ya eyleme katılın ya çekin gidin” diyerek... Bir daha yazıyorum: Sevsinler sizin o bütün parlak sıfatlarınızı. “Mal”zeme bu işte...
-Bugün bile işte hükümetle görüşme, mübarek gün... İşte bugün bile, bir yandan “Tayyip yanarak ölmeni istiyorum” yazacaksınız, bir yandan da “sevgi kelebeği” ayaklarına yatacaksınız... En hafif tabiriyle ahlâksız yalancılarsınız. Zekâmıza hakaret eden saygısızlarsınız. Küfüre bu kadar düşkün oluşunuzla da tescilli zavallı, aciz ağzı bozuklarsınız. Yesinler sizin “kentli, diplomalı” hallerinizi, afralarınızı, tafralarınızı... Veyl size defalarca veyl!
- Kızılay’da bir tur. “Miting” var. Tırnak içi zira, 4-5 milyonluk bir şehirde, dahası başkentte iri kıyım bir toplantı kemiyetini bile yansıtamayan bu şeye “miting” denilebilir mi? Meşkuk. Suretler... Orta yaşlardaki beş bayanın sohbeti çalınıyor kulaklara. Asabîler. “Yönetim (DİSK, KESK) niye yumuşadı ki? Ne güzel kaptırmış gidiyorduk” demedeler. Suretler... İki eski tüfek. Sigaradan sararmış pos bıyıklar, müskirat kırmızısı yanaklar. Dalıp gitmiş birisi... “Dava”sının, doğduğu coğrafyada bile redd-i mirasa uğrayışının üzerinden çeyrek asır geçmiş. Gıpta ettiği devlet, olmuş mu sana kallavî bir global kapitalist. Kötü bir şaka gibi. Diğeri, asfalta yazı yazan torunu yaşındaki gençleri fazla müeddeb bulup uyarıyor, sloganların yanına galiz bir küfür eklemeleri hususunda; “Öyle anlamaz bunlar” diyerek. İkisinde de kesin ve ortak gibi olan birşey var ise o da “ıskalamışlık” duygusu. Bunu söyleyen, vücut dilleri. Suretler... Hava güzel, eh eskinin ” devrimci bacı “ları gibi “iddiasız kızlar”dan değil şimdinin eylemci kızları. Hemen hepsi alımlılar, bakımlılar. Ol sebepten yağız delikanlılar için gayet keyifli bir meşgale onlarla birlikte “eylem koymak”. Özetle kızlı, erkekli pek mutlular. Suretler... “Miting” platformunun üzerinde koşuşturuyor birkaç kişi. Müzik yayınlayıp, coşku vermenin derdindeler. Lâkin, sanki “ruh çağırma” etkisi, “dejavu” etkisi uyandırıyor dijital ses düzeninden yükselen en az 30 senelik konvansiyonel protest parça. Yeni yetmelerin coş/a/maması, kıdemli eşhasın ise buruklaşması buna delalet gibi. Hûlasay-ı kelâm değişik bir nümayiş. Ne diyelim... Herkesin kendi tercihi. Bu da bir renk işte.”
Beddua, hakaret, kışkırtma her şey var Adalet Bakanı’nın basın danışmanının mesajlarında. Daha fazla yoruma girmek istemiyorum. Ak tweet mi bunlar?..
***
Gezi Parkı eylemleri ile daha önce içinde bulunduğu yılgınlığı yazdığım Meclis kulisleri de hareketlendi. CHP’li mebuslar nöbetleşe eylemcilere desteğe giderken Devlet Bahçeli’nin yasak koyduğu yutkunup ses çıkaramayan MHP’li milletvekillerine takılmadan edemiyorlar; “CHP’ye geçin rahat edin” diye. Eylem tartışmalarına Milletvekilleri danışmanları da dahil oldu.
Geçenlerde, CHP Niğde Milletvekili Doğan Şafak’ın danışmanıyla AKP İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürge’nin danışmanı arasında kavgaya varan tartışma yaşandı. İki danışman da başlangıçta birbirlerine şaka yapıyordu. Doğan Şafak’ın danışmanı “Her yer Taksim, her yer direniş” diye Bürge’nin danışmanına espri yapınca AKP’li vekilin danışmanı bundan çok rahatsız oldu. O da “Siz çapulcusunuz ne konuşuyorsun”, diye karşılık verdi. Çapulcu tartışmasının ardından Doğan Şafak’ın danışmanı “Siz hırsızsınız bunun hesabını nasıl vereceksiniz?” şeklinde karşılık verince kavga noktasına gelindi. Kavgayı bankoda araya girenler ayırdı. Sonra da, AKP milletvekilinin hem danışmanı, hem sekreterleri Doğan Şafak’a selam bile vermez oldu.