Ahmet Altan niye sustu
Altan, bildiğini yazmalı mıydı yoksa “Bazı şeyler biliyorum” dediğiyle kalıp bulanık havaya katkıda mı bulunmalıydı?..
Gazetecilerin kendi görev tanımlarının dışına çıkıp yargıç gibi davranmaları yeni değil ama Ergenekon soruşturması kapsamında doruğa çıkmış bir alışkanlık. Nitekim, dün üç gazete yayın yasağına uymadığı gerekçesiyle uyarıldı. Star, Taraf ve Yeni Şafak gazeteleri bu süreçte verdikleri haberlerden dolayı soruşturmaya tabi.
Star ve Yeni Şafak militan gazeteler. Parti bülteni gibi çıkıyorlar, önemli olan iktidarda olanı her koşul ve şartta aklamak onlar için. “Büyük basın” terbiyesinden de gelmedikleri için bunun dengeli ayarını da bilmiyorlar, kendi söylemek istediklerini okurun gözünün içine sokuyorlar. Yayın yasağına da uymayarak bizzat ortamın bulanmasına katkıda bulunuyorlar, dezenformasyon saçıyorlar.
Nitekim fişlenmelerin, parmakla gösterilen isimlerin merkezi de Yeni Şafak. Aynı gazete İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek’i de birinci sayfasından çetenin elebaşları olarak yargılamakta hiç mi hiç sakınca görmedi. Sekiz aydır ortada iddianame olmaması, bütün bu soruşturmanın bir farza dönüşmesi de önemli değildi bu gazeteler için.
Roller birbirine girdi, gazeteciler görevlerini şaşırdılar galiba. Ne dersiniz?
En dikkat çekici değişim Taraf’taydı. AKP’nin kapatılmasını hazırlayan savcıyı hedef gösterdi Taraf öncelikle, hakkında suç duyurusunda bulundu. Ergenekon kapsamında da bu minvaldeki yayınlarına devam etti. Gözaltına alınan isimleri “Çetenin sol kanadı” diye damgalamaktan çekinmedi, “Tehlikenin farkında mısınız” diye manşet attı.
İşin ilginci, tıpkı Fehmi Koru’nun insanları fişleyen yazıları gibi bir süre önce Taraf’ın yayın yönetmeni Ahmet Altan da köşe yazısında felaket haberciliği yapmıştı. “Çok büyük şeyler olacak” diye ipucu veren Altan, yaklaşan dalganın ne olacağını açıklamadı ancak hemen gözaltlarıyla bağlantı kuruldu. Altan sonra da sustu. Bir yazarın böylesi bir süreçte susması mı yoksa bildiğini açıklaması mı doğru olur? Altan, bildiğini yazmalı mıydı yoksa “Bazı şeyler biliyorum” dediğiyle kalıp bulanık havaya katkıda mı bulunmalıydı?
Karar okurun. Ama ben Taraf’ın yaratmaya çalıştığı saygınlığa da epey gölge düştüğünü düşünüyorum. Bir okurları olarak onlara kuşkuyla bakıyordum, maalesef kuşkularımı doğruladılar. Üstelik Altan ailesiyle iktidarın arası kısa süre önce bozulmuştu, AKP’nin en büyük destekçisi olan ağabey-kardeş en sert muhalefete başlamıştı. Galiba bizlerin bilmediği bir tür “uzlaşma” sağlandı bu süreçte. Liberallerin gönlünü bir şekilde almış olmalı AKP; Taraf’ın manşetlerinin başka türlü bir okuması yok.
Neden böylesi taraftar oldular acaba?
İster istemez Taraf gazetesinin sermayesini düşünüyorum. Sadece kitap basan bir yayınevi koskoca bir gazetenin maliyetini, yüksek masraflarını tek başına karşılayabilir mi yoksa arkalarında başka bir finansal güç mü var?
Taraf, ilk gününden beri pek çok konuda okurunu aydınlattı ama en önemli meselenin üzeri hep kapalı kaldı. Üzerini böyle kapattıkları için de böylesi dönemlerde manşetlerini muğlak sermaye yapısı ekseninde okumanın yolunu bizzat kendileri açtı.
* Oray Eğin / Akşam
++++++
SERMAYE MESELESİ
SABAH gazetesinden Şirin Sever soruyor, Ahmet Altan kıvırıyor
- Türkiye’de kitap basmak, satmak bir gazete kuracak kadar kârlı bir iş mi peki? Perde arkasında başkaları var mı?
- Kaç para koyuyorlar bilmem. Nasıl onların bana bazı sorular sormaları yasaksa ben de onlara bazı soruları sormam. Ama şunu söyleyebilirim; bu gazetenin arkasında başka hiç kimse yok. Hiçbir yerden, hiçbir kimseden, hiçbir kuruluştan, cemaatten, örgütten, dilden, dinden, ırktan, siyasi partiden, ekonomik kuruluştan burası destek almıyor, almayacak.
- Finanse eden bir tek Alkım Yayınları mı yani?
- Evet ama onlar sadece yayıncı değil, aynı zamanda Türkiye’nin en büyük kitapevlerinden birine sahipler. Ayrıca sadece edebi kitap, kültür kitapları filan basmıyorlar, ders kitapları da basıyorlar; zannediyorum ki işleri iyi gidiyor.
++++++
Terbiyesizi iyi tanıyalım
Kendisinin iki büyük terbiyesizliği oldu şu son günlerde. Bir kere TRT ekranına çıkıp Cumhuriyet Mitingleri’ne katılan halkı Ergenekon’la ilintilendirmesi bugüne kadarki günahlarının belki de en büyüğüydü. Hayatta bugüne kadar hiçbir şey olamamasının, hep bir yere itilip kakılmasının ve adam yerine konulmamasının intikamını günümüzün iktidarına karşı kahverengi ruj sürerek göstermesinin daha itidalli bir uzantısı olabilirdi halbuki. Eskiden de ciddiye alınmazdı, bir parodiydi ama şimdikinden daha düzgün bir parodiydi.
Keşke bu dönemi ranta çeviren ağabeylerinden üslup ve şıklık öğrenseydi. Kraldan çok kralcılık ve kaba bir ideoloji tetikçiliği yerine.
TRT spikeri nazikçe onu uyarıp iki olay arasında bir bağlantının kanıtlanmadığını söylerken de “Ben biliyorum, ben söylediysem doğrudur” diye o koltuğuna yapışmış kantin sosyologu havasını sürdürmesi daha da ayıptı.
Bir başkasının utancını onun adına yaşarsınız ya, hiç kimsenin kendini bu kadar alçaltamayacağını düşünüp onun adına yüzünüz kızarır ya... Öyle bir andı izlemek. Maalesef, bu kadar dipte, bu kadar aşağıda yaşıyor bu canlı türü.
Benim için daha da büyük ayıbı şu oldu: Yazısının sonuna “İnşallah 83 yaşındaki İlhan Selçuk’a gözaltında iyi bakılır. Aksi halde hükümetin üstüne kalır” diye not koymuş.
Nedir bu, iyi niyetli bir temenni mi, hükümete karşı bir uyarı mı? “Bir seri katilin güncesinden” notlar mı? İlhan Selçuk ve “üzerine kalır” kelimeleri nasıl aynı cümle içinde kullanılır? Tam olarak anlatamamış olabilirim ama içten, samimi hiç değil. Sadece çirkin bir ifade.
Ben mesela “Bedava yedikleri restoranlar Emre Aköz ve karısına iyi baksın, şişip patlarlarsa üze-
rine kalır” yazarsam yakışık alır mı?
* Oray Eğin / Akşam
++++++
Korku iklimi
Başbakan’ın Manisa’da yaptığı konuşmada, “medyaya da sorumluluk düştüğünü” söylemesi bence önemliydi.
Ama bu mesajın önce, kendisine yakın medyaya verilmesinde ve onlar tarafından algılanmasında yarar var.
Çünkü Ergenekon davasının gelişmesi, birçok insanda ürperti yaratmaya başladı.
Özellikle hükümet yanlısı bazı gazetelerin olayı ele alış biçimi, insanda neredeyse bir “McCarthyizm” dönemi mi açılıyor endişesi yaratıyor.
Her gün ilgili ilgisiz herkesin adı ortaya atılıyor.
Daha kötüsü bunlar, dava dosyasına giriyor.
Her şey birbirine karışıyor.
Bu durumun savcının hoşuna gittiğini de sanmıyorum.
Çünkü bu görüntü, davayı giderek “rövanş” havasına sokuyor.
Oysa bu dava birçok bakımdan çok önemli.
Devlet içinde gerçekten böyle bir çeteleşme varsa veya bazı kişiler kendilerine “devlet adına” bazı misyonlar yükleyip planlar, eylemler yapıyorsa, bunun mutlaka ortaya çıkarılması gerekir.
Bu hepimizin güvenliği açısından çok önemli.
* * *
Bugün, ister AKP’li olsun, ister karşıtı, fanatik olmayan herkes endişeyle şu soruyu soruyor:
“Nereye gidi-
yoruz?..”
Bu korku ikliminden “yüzde 60 oy çıkarırız” hesabı yapanlara şunu hatırlatmak isterim:
Böyle giderse o rüya, hepimiz için ağır bir kábusa dönüşebilir.
* Ertuğrul Özkök/ Hürriyet
++++++
Aman ha!
İSTİHBARATI, ABD’ye bağladık.
Ekonomiyi, IMF’ye.
Yasaları, AB’ye.
Telefonu, Arap’a verdik.
Cep, İngiliz’in.
Öbür cep, Lübnanlının.
Bi limanı, İsrailliye sattık.
Bi limanı, Hong Kongluya.
Garaj, Dubailinin.
Araç muayeneye, Alman bakıyor.
Petkim’i Kazak aldı.
Kazak’ı bi çıkardık...
Fanila Ermeni!
Sigorta, Fransız’ın.
Çimento fabrikaları da...
Rakı, Amerikalının.
Sigara, British-American.
Banka, Yunanlının.
Öteki, Hollandalının.
İtalyan var.
Belçikalı var.
Rus var.
Televizyon, Amerikalının.
Radyo, Kanadalının.
*
90 metrekarelik kooperatif evinden, sabahın köründe polis zoruyla alınan, 83 yaşındaki İlhan Selçuk’a “yurtdışına çıkış yasağı” getirildi bu arada.
*
Aman dikkat edin ha!
İlhan Selçuk yabancıya mabancıya gider... Biteriz.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Günün TANIMI
Ergenekon soruşturması, gözaltına alışların biçimi nedeniyle toplumda biraz huzursuzluk yaratmış gözüküyor. Bu bağlamda da Churchill’in ’sabaha karşı kapınızın zili
çaldığında bunun sütçüden başka kimse olmayacağını düşündüğünüz toplum demokrasidir’
tanımını da hatırlamak gerekiyor
* Serdar Turgut/ Akşam