Ah, cesur yeni dünya!
İnsan embriyoları hükümetin sıkı denetimi altında idi.
Üretme çiftlikleri hayvanlar için değil, insanlar için kullanılıyordu.
Her embriyo ya şımartan ya da zalim kimyasal tedavilere tabi tutuluyordu.
Böylece toplumda kişilerin geleceği makamlar (statü ve rolleri) ta embriyo döneminde hükümet tarafından belirleniyor, katı bir kast sisteminin temelleri atılıyordu.
İnsanların bir kısmının önü açılıyor, bir kısmının ise -kendilerinin bile bilemediği nedenlerle- ilerlemesi engelleniyordu.
Toplum içinde yönetici olacaklar ile yönetilecek kitleler doğmadan önce tasarlanıyordu.
Bu tam bir “insanlıktan çıkma durumu” idi.
Telefonlarının dinlendiğine; yazışma ve düşüncelerinin izlendiğine inanan (ve bilen) insanlar için bunlar şaşırtıcı olabilir mi?
Bugünlerde yine gündeme gelen “Soğuk Savaş” dönemleri, Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” sından 81 yıl önce yazılmıştı.
Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” sındaki örnekler, “beterin beteri varmış” veya “şükür hâlimize” dedirtebileceği gibi, “o günlere az kaldı” korkusu da yaratabilir.
Roman yazıldığı zaman uzak görülen gelişmeler, birkaç on yıl içinde kaygı verici biçimde “yakın tehlike” olmuştu.
(Huxley’in büyükbabası, Darwinizmin destekçilerinden önemli bir biyolog idi.
İşin bir de başka -belki de anlamsız- bir boyutu var. Huxley’in önemli eseri 1932’de yayınlandı. 1958’de de “Cesur Yeni Dünya’ya Tekrar Ziyaret” adlı önemli makalesi yayınlandı. İlki babamın, ikincisi benim doğum tarihim.)
Süper güce sahip ülkeler için, romanlarda anlatılanlar birer “ütopya” (hayal) değil, “siz hayal edin, biz yapalım” tasarımları olmuştur her zaman.
Bu açıdan bakınca, yaşadıklarımızı (ve yaşayacaklarımızı) anlamlandırmak daha kolay oluyor.
Bilimden uzak toplumların bu “distopik kuyuya” düşmeleri kaçınılmazdır.