Açılımcı demokrasi tramvayının yol haritası

Washington aktarmalı
Yeniçağ 15 Ağustos 2009 tarihli “CIA planında şok tespit” başlıklı haberinde 1997’de Pentagon’da hazırlanan, Yeşik Kuşak projesinin mimarı Graham Fuller ve Türkiye uzmanı Henry Barkey imzalı raporun ayrıntılarına yer verdi.
Raporu iki ayak taşıyacaktı. Birincisi cesaret sahibi olması şart koşulan “Türkiye’nin tek etnik gruptan oluşmadığını, mozaik olduğu gerçeğini ortaya çıkaracak ve sorunu askeri olmayan yöntemlerle çözüm cesaretini gösterecek” siyasiler... İkincisi de “soruna güvenlik açısından bakmayıp, resmi tezin dışına çıkacak” cesur gazeteciler ve sivil toplum kuruluşları...
2002 yılı itibarıyla sayısız mecrada AKP’nin “Amerikan projesi” olduğu iddiası gündeme getirildiği için, “cesur siyasiler”in kimliğine dair tahminde zorlanan çıkmayacaktır.
Cesur gazetecilere gelince... “Katışıksız Türk görüşü dışında yazmak” üzere kalemşorluk anlaşması yapanlar mevcut. AB Türkiye eski temsilcisi Karen Fogg, Cengiz Çandar’a -ki kendisinin Fuller ile ortak makale kaleme almışlığı vardır- gönderdiği e-postada aynen böyle demiyor muydu?
Yine Yeniçağ’ın 14 Ağustos 2009 tarihli “Sinsi plan Bebek’te hazırlandı” başlıklı haberine göre kimsenin ‘açılmış halini görmediği açılım’ ellerine doğan ve Kandillerde cirit atacak kadar cesur gazeteciler Cengiz Çandar, Hasan Cemal, cesur sivil toplumcu Can Paker, Cem Duna, büyükelçi görünümlü CIA ajanı Mark Parris ve Eric Edelmann’dan oluşan Bebek İttifakı’nın pirimitif hali, Kör Agop çetesi de, özellikle Şanlıurfa, Diyarbakır gibi illerdeki çalışmalarıyla “yeni kimlikler ve sadakatler benimsetmek” üzere buluşmamış mıydı?
II. Cumhuriyetçilerin yolu
Bu yeni sadakatlerin oluşması için kalem oynatanlar arasında önlerde yer alan Eser Karakaş, ‘Türkiye Şubesi’ temsilciliğini Mehmet Altan’ın yaptığı II. Cumhuriyet projesini savunarak şöyle sitem ediyor: “II. Cumhuriyetçilerin tezlerine değer verseydiniz, şimdi çözüm için İmralı’dan harita beklemek zorunda kalmazdınız...”
Boşuna ayak dirediniz ha biz, ha İmralı. Şimdi öpe öpe yapacaksınız demeye getiriyor. Bir nanik yapması kusur...
Neye dayanarak sergiliyor bu tavrı dersiniz?
Sakın II. Cumhuriyet projesinin de özünde, “Kemalizm öldü. Halkın büyük bir parçası İslam için daha hürmet görmeyi, Osmanlı tarihiyle kucaklaşmayı istiyor” diyen Graham Fuller’in, “Gururlu insanlar milliyetçi/ulusalcı olmaz, gururlu insanlar dünyaya açık olur” diyen Daniel Fried’ın, ve yüzyılı aşkın süredir milletin kulağına benzer karsuları kaçıran halefleri ve seleflerinin kaleminden çıkmasına olmasın?
PKK’ya danışmanlık krizi
Yılmaz Polat’ın ART’ye yaptığı haber açılım pusulasının rotasını bir kere daha ele verdi. Marmara’da dalga vardı filan hikaye. İmralı’ya direkt sefer yapılamama nedeni, yol haritasının Washington aktarmalı oluşu.
Dün Işık Kansu’nun Cumhuriyet’teki köşesinden de özetlemiştik, bu kez aynı yaklaşımla Can Ataklı gündeme getirdi: “Hillary Clinton Amerikan Anayasa Mahkemesi’ne, PKK’ya destek verebilir miyiz diye sordu.” Çünkü ABD 11 Eylül’den sonra terör örgütlerine destek konusunda sert önlemler içeren “Vatanseverlik yasası”nı çıkarmıştı ve şimdi “benim teröristim”e yardımcı olmak isteyenlerin yasal boşluk bulması gerekiyordu. Dünyanın en büyük savaş, terör, soykırım suçlusunun bu tip detayları aşma mahareti ortada olduğu için bu gelişme malumun ilanı olmaktan öteye geçmedi.
Haliyle biz de bir başka malumun “Neyin peşindeler?” sorusunun peşine düşmedik. Yakışmaz çünkü. Biz ki, bu sürek avında kurulan tuzakları, atılan yemleri, sırtımıza saplanan hançeri, bağrımıza yağan okları, iftira silahıyla şakağımızda patlayan mermiyi, kan kusup kızılcık şerbeti demeleri kanıksamışız artık...
Can Dündar belki isteyerek belki de hiç istemeden (“Her şeyi Amerika yaptırıyor” diyen düşünmediğini ısrarla vurgulamış) “çoook deneyimli bir devlet büyüğü”nün söylediği iki cümleyle kaldırdı o eski yaraların kabuğunu: “Amerika ilginç devlettir. Sorunları, o soruna karşı olana çözdürür.”
Muhalefeti bertaraf
Yakın tarihimizden örneğin Yunanistan’ın NATO’ya dönmesine en şiddetli tepkiyi askerler gösterirken 12 Eylül’den sonra Türk vetosunun bizzat askerler tarafından kaldırılması gibi ABD’nin “Hem sorunu hallet; hem muhalefeti bertaraf et...” stratejisine örnek sayılabilecek yaman çelişki dönemlerini sıralayıp sordu:
“ Öcalan yakalandıktan hemen sonra idam cezası kaldırılırken MHP muhalefette olsaydı...
İsrail’le savunma anlaşmaları yapılırken, sarıklılar yollardan toplanırken MSP muhalefette olsaydı...
Sivas yangınında SHP muhalefette olsaydı...
İşler bu kadar kolay yürümeyebilirdi, değil mi?”
Bugünün sorusu ne peki?
“Şehitlerin hatıralarını ve emanetlerini çiğneyenler” bizzat “şehit olarak ölememek en büyük kabusumdur” diyen çok amaçlı maşalar olmasaydı şu günlerde yer yerinden oynamaz mıydı?” mı acaba?


++++++


Kimler Genelkurmay Başkanı olmuş
Ne duyduklarıma inanabiliyorum, ne okuduklarıma.
Memlekette ciddi bir akıl tutulması var.
Bir eski Genelkurmay Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti ve hatta toplam Türk tarihindeki o makamda oturmuş birinden çıkabilecek en “abuk sabuk” lafları ediyor.
Terör örgütü liderinden bile öteye giderek Türkiye’nin adını tartışmaya açıyor. Ama “Türkiye’nin adını tartışmaya açtığım zannedilmesin” diyerek.
Herkes eşek, o uyanık ya.
Terör örgütünün hapisteki
liderinin de eski Genelkurmay Başkanı’ndan geri kalır tarafı yok. Ama biraz daha haddini biliyor.
O da Türkiye’nin adı hariç herşeyini tartışmaya açıyor.
Çok da fazla talebi yok. Federasyon istemiyor. Sadece ayrı bir savunma gücü, ayrı bir ordu istiyor. Örneği dünyada olmayan bir şekilde.
Ayrı bir devlet istiyor da söylemiyor. O da
şimdilik.
Zannedersin ki, 1999’da yakalanıp hapse atılan o değil de benim.
Belli ki, zafiyeti hissetmiş
konuşuyor.
Belli ki, artık PKK’dan gelecek öneriler doğrultusunda bir açılım yapmak mümkün değil. Öcalan’ın sözleri bunu ortaya koyuyor. Zaten onu aratmayan eski Genelkurmay Başkanımız var.
Türkiye’nin çivisi çıkmış. Çok belli.
Emeklilere
konuşma yasağı
Herhalde emekli olmak generallere yaramıyor.
Hilmi Özkök’ün sözlerini okuyunca bu kanaatim pekişti.
O büyük gücü kaybettikleri anda sudan çıkmış balığa ya da eşekten düşmüşe döndükleri için olsa gerek akılları başlarından gidiyor.
Gündem olabilmek, manşete çıkabilmek, konuşulabilmek için başlıyorlar saçmalamaya.
Başka türlüsü mümkün değil.
Öyle olmasa böyle laflar etmeleri mümkün değil.
Aklı başında ferd-i vahidin, emekli generallerin söylediklerini söylemesi hayal bile edilemez.
Ya saçmalıyorlar, ya darbe hayalleri kuruyorlar, ya da sermayenin emrine giriyorlar.
Hepsi değil elbette ama
bir çoğu.
Bence Türk Silahlı Kuvvetleri, generallerle bir sözleşme imzalamalı ve emekli olduktan sonra konuşma yasağı getirmeli.
Konuşanı da Hayırsız Ada’ya sürmeli.
Çünkü hiç ama hiç kimse Türk Silahlı Kuvvetleri’ne emekli bir general kadar zarar zarar vermiyor.
* Fatih Altaylı / Habertürk

++++++


AYDINLAR
İyi ki varlar

Aydınlar(!) AKP’nin “Kürt açılımını” destekliyorlar.
Tıpkı “Kıbrıs açılımı”nda, “AB açılımı”nda, “Ermenistan açılımı”nda olduğu gibi.
Tümü fiyasko ile sonuçlandı...
Sıra “Kürt açılımı”nda...
Ama bakın; AKP “Kürt açılımı” dediğinden ve aydınlar(!) da destek için koştuklarından bu yana, Türkiye daha bölük pörçüktür...
Aydınlara(!) gelince:
Onların çoğu bir zamanlar solcuydu. Solu bitirdiler...
Şimdi AKP’li oldular...
AKP’yi bitirecekler, sağ olsunlar...
* Bekir Coşkun / Hürriyet

++++++

Hayırlı işler detone Zülküf!
Zülfü Livaneli, “özgürlük”ünü ulus ötesi bir cep telefonu şirketinin Türkiye’deki reklam kampanyasına sattıktan sonra yeni bir “iş”e girişmişe benziyor: Recep’in bile içeriğini bilmediği “Kürt açılımı”nı ABD-AB çıkar birliği doğrultusunda pazarlamak...
Piyasanın nabzını her zaman tutmasını bilen Zülfü’ye “hayırlı işler” demek gerek. Şu sıra şarkılarını Kürtçeye uyarlamaya çalışan Zülfü’nün son girişiminin ticari yönden de bereketli geçeceği anlaşılıyor. Zülfü göğsünü siper ederek liberal faşistlerin ve dincilerin her söylediğine gözü kapalı karşı çıkılmamasını ister istemez, her hıyara tuzum var diye koşan “solcu” ve “demokrat” aydınlardan alkış aldı, destek gördü. Aynen Zülfü gibi “solcu” ve aynen Zülfü gibi “demokrat” aydınlardan Oral Çalışlar, Hasan Köni, Aydın Cıngı, Altan Tan, Burhan Şenatalar, Mithat Sancar, Rıdvan Budak, Fuat Keyman, Doğu Ergil “solun önde gelen isimleri” olarak takdim edilerek hemen Zülfü’nün yanına koştular.
Zülfü “Kürt açılımı”na hangi somut öneriyi getirdi diye sorarsanız... Henüz Recep’in bilmediğini Zülfü de bilmiyor. Ama Zülfü şunu biliyor: Recep, Kürt sorununa evrensel insan hakları düzleminde çözüm getirmeye çalışıyor! Recep’e inanmış “solcu”, liberal faşistlere iman etmiş “demokrat”, omurgalı insan, romancı, yönetmen, köşe yazarı, söz yazarı, besteci, şarkıcı, kültür elçisi, siyaset adamı ve piyasanın nabzını iyi tutan bir tüccar olarak Zülfü gerçekten işinin ehli. Recep, içinde ne olacağına karar verildiğinde “açılım”ı halka tekerçalar dağıtarak anlatacak biliyorsunuz. Tekerçaların içinde Zülfü’nün “özgürlük” şarkılarından (telifi ödenmek kaydıyla) bir demet doğrusu çok iyi gider. Hele Zülfü’yü yurt çapında konser turnesine (tabii ki fatura karşılığı) çıkarttılar mı işte o zaman açılımın bereketine bak sen!
* Deniz Som / Cumhuriyet


Her hıyara tuzum var diye koşan “solcu” ve “demokrat”lara bereket getiren “açılım” Ömer Zülfü Livaneli’nin de cebini dolduracak.


++++++

MİNİ YORUM
Haklarımızı kim koruyacak?

Mehmet Y. Yılmaz özellikle özel hayat ekseninde son dönemde artan insan hakkı ihlallerinden her bahsedişinde “Haklarımızı koruyacak savcılar nerede?” diye soruyordu. Son yazısını “Haklarımızı neden koruyamadıklarını anladım, kendilerini bile koruyamıyorlarmış” diye noktalamış. Bunu askere, polise, sosyal hizmet kurumlarına da uyarlamak mümkün. Peki ama şu halde hangimizin “anladım bundanmış” deyip kenara çekilme lüksü var?

Yazarın Diğer Yazıları