Açık mektup
Bu mektup; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşı olmayı şeref bilen, bu devletin kuruluşu felsefesine bağlı anayasasına inanan, anayasa başta olmak üzere bütün kanunların ancak ve ancak iyi yetişmiş faziletli Allah’tan gayrisine kul olmamış insanlar eliyle güvenilir bir biçimde uygulanacağına inananlara, yeni anayasa yazmanın saçmalığını idrak ederek gelişen şartlar ve değişen durumlar anayasaya bazı yeni hükümler eklemeyi gerektiriyorsa bunu görüp “en iyi anayasa yamalı anayasadır” diyenlere yazılmıştır. Bu mektup evinde otururken bile sancağıyla geçen askeri selamlamak şuuruyla ayağa kalkan bir neslin evlatlarına yazılmıştır. Bu mektup yavrusuna ilk sütü verirken “ya şehit ol, ya gazi” duasıyla onu kucaklayan yürekli kadınların evlatlarına yazılmıştır. Bu mektup son nefesinde “sana haram lokma yedirmedim, kursağına bir tek haram pirinç tanesi girmedi” diyen babaların evlatlarına yazılmıştır.
Evet! Bugün yaşadığımız şartlarda devleti tutan vidaların bütün yivleri yalama olmuştur. Devlet muhteşem mazisi, yaptığı büyük işler, ulaştığı yüce hedeflere rağmen küçük idare edilmektedir. Dış politika baştan aşağıya hezimet halkalarıyla şekillenmiştir. Önemli komşularımız İran’la ilişkilerimiz Malatya’ya yerleştirilen füze kalkanı sistemiyle şüphe zeminine kaymıştır. Irak’ın toprak bütünlüğünü savunuyoruz diyen hükümet Kuzey Irak’la merkezi hükümete rağmen anlaşmalar imzalayarak ilişkileri kördüğüm haline getirmeyi başarmıştır. Suriye ile aramızdaki 900 km uzunluğunda olan sınır yolgeçen hanına dönmüştür. Hükümet bu sınırın tehlikelerini askeri otoritelerden dikkatle dinlemeli ve öğrenmelidir. Öğrenmelidir diyorum çünkü bilseydi Suriye politikasındaki yanlışlar yapılmazdı. Diyelim ki Apo’nun başrol aldığı tiyatro başarıya ulaştı ve teröristler silahları aldı gittiler. Suriye sınırı böyle olduğu sürece girmelerini engelleyen ne var? Suriye konusunda başından itibaren devletimizin ağırlığına layık bir dış politika takip edilemedi. Lider devlet en az on kere düşünür ve öyle bir adım atar. Bir devletin iyi yönetilmesinin şartı sorumluların çok dinleyip, az söylemeleridir. Avrupa Birliği’yle ilişkilerimiz bütün goygoycu gayretlere rağmen Gümrük Birliği’ni bir süngü gibi milli ekonominin bağrına saplamış ve hâlâ kan kaybettirmeye devam ediyor. Bu hükümet döneminde muhafazakâr vatandaşlarımıza AB’ye girersek din ve vicdan özgürlüğünüz sınırsız genişleyecek denildi. Öyle ki başörtüsü başta olmak üzere bütün yasakların sona ereceği bir cennet vaat edildi. Heyhat! Türkiye’de vaat edilen cennet, AB’de bile her gün yeni yasaklarla acı bir gerçek oldu. Avrupa Birliği’ne alınmamız gibi bir durum olmamasına rağmen hukuk düzenimizi onlara göre ayarladık. Terörün ilaç niyetine bulunmadığı ülkelerin güvenlik güçleriyle ilgili mevzuat, Türkiye’de uygulanır oldu. Adeta güvenlik güçlerinin eli kolu bağlandı. Bu durum yeni yanlışlar doğurdu. Hukuk adına ağırlık taşımayan iddianamelerle teröristlere karşı en başarılı mücadeleyi vermiş komutanlar, adeta neden siz terörle mücadele ettiniz dercesine İmralı’ya sevk edildi. Bu acı durum hâlâ devam ediyor. Türk ordusu M.Ö. 209 yılında Hun İmparatoru Metehan tarafından kurulmuştur ve Kara Kuvvetlerimizin yaşı 2222’dir. Bu büyük ocak daima kahramanlar yetiştirmiş ve yetiştirmeye devam edecektir. 2222 yılın küllerinde korlar gizlidir. Hükümet kime olursa olsun hangi fikre, hangi mesleğe, hangi kökene ait olursa olsun hiçbir vatandaşına özellikle hukuk kisvesi altında zulüm yaptırmamalıdır. Yerimiz sınırlı olduğu için mektubumun özellikle ulaşacağı iki adresi ifade etmek istiyorum; CHP Genel Başkanlığı ve MHP Genel Başkanlığı.
Dış politikanın akıl almaz bir macera ortamına sürüklendiği, ekonominin bütün yaldızlarına rağmen tarımda, sanayide, içine girdiği darboğazlar sebebiyle üretmekten aciz kaldığı bu ortamda işsizlik dayanılmaz bir hal almışken, memleketin geleceğine tam bir akıl hastası üslubuyla yön vermek iddiasında bulunan bir katilin hakaretlerini sineye çekmek, vatanperverlerin işi olamaz. Halk Partililer, MHP’liler AKP’nin kimlik değiştirmemiş onurlu evlatları, kendinizi aşınız ve memleketin içine sürüklendiği akıbeti meçhul bu felaketli gidişe hayır deyiniz. Hukukun içerisinde yapılacak mitingler, açık hava toplantıları, yürüyüşler bu üç güç birleştiği zaman milli bir sel olacaktır. Millet, partili, partisiz bu birleşik siyasi gücün bayrağı altında toplanmaya hazırdır. Bu toplu çaba yurdumuzu ayakta tutacaktır.