Aç ayı oynamaz

ABD Princeton Üniversitesi lisans üstü öğrencileri, Ekonomi Bakanlığı’nın desteği ile Türkiye’nin cari açık sorununu araştırmışlar. Bu haber hafta sonu bir köşe yazarının yorumunda yer aldı. Araştırma sonuçlarında cari açığın nedenlerinden birisi olarak da “Nominal ücretlerde görülen artışlar, verimlilikte sağlanan olumlu gelişmelerin önüne geçti ve uluslararası rekabeti olumsuz etkiledi” şeklinde sayılıyor. Böyle bir tespiti, söz konusu öğrenciler kendi üniversitelerinde sunsalardı kapı dışarı edilirlerdi. Çünkü iktisatta analiz ve sentez yaparken ilk kural reel değerlerle çalışmaktır.
Her şeyden önce, verimlilik üretim endeksinin, istihdam endeksine bölünmesi ile bulunur. Her ikisi de sayısal artıştır. Enflasyonla bir ilgisi yoktur. Bunun için de reel değerlerdir. Bu reel değerleri, enflasyonun etkisinde olan nominal ücretlerle karşılaştırmak yanlıştır. Bu yanlışı iktisatçı dışında olanlar da yapmaz. Bu araştırmayı destekleyen Kalkınma Bakanlığı verilerini kullanarak TÜİK, toplam sanayide birim ücret endeksi hazırlıyor. 2005 baz yılına göre, 2011 yılında nominal birim ücret endeksi 156.7’dir. Buna karşılık TÜFE endeksi 161.7’dir. Yani TÜFE endeksi, birim nominal ücret endeksinin üstündedir. Bu demektir ki ücretlerin bir kısmını enflasyon eritmiştir. Sonuçta birim reel ücret endeksi, 2005 yılına göre gerilemiş ve yüzde 97 olmuştur. Bu sonuçları gösteren Kalkınma Bakanlığı kaynaklı tablo aşağıdadır.

Sanayide Birim Ücret Endeksi


Yıllar Nominal Birim ücret TÜFE Reel Birim ücret Verimlilik endeksi

2005 100.0 100.0 100.0 100.0
2011 156.7 161.7 97.0 119.7

Sanayide ücretlerin üretim maliyetlerini artırıp artırmadığı ve rekabeti olumlu veya olumsuz mu etkilediği, reel ücretlerle verimlilik arasındaki karşılaştırmayla ortaya çıkar. Eğer reel ücret artışı verimlilik artışından daha hızlı yüksek ise, birim başına düşen maliyet artar. Tersine azalır. Sanayide 2005 yılında 100 üretip, 100 ücret alan bir işçi, 2011 yılında 119.7 birim mal üretiyor, buna karşılık satın alma gücünü gösteren reel ücreti 97’ye geriliyor. Bu demektir ki 20011 yılında, 2005 yılına göre üretilen her birim başına düşen ücret maliyeti düşmüştür. Bunu aklı başında olan herkes kolayca anlar. Kaldı ki, 2011 yılında 97 olan birim reel ücret endeksi, 2010 yılında 92.9 idi. Demek ki ücret maliyetleri rekabet gücünü artırmıyor, tersine düşürüyor. Türkiye’nin cari açığında ücretlerin bir günahı yoktur. Tersine rekabeti artırmıştır.
Öte yandan, reel ücretlerin daha da düşmesi, verimlilik artışını terse çevirebilir. Çünkü “Aç ayı oynamaz” . Geçim gailesi içinde olan ve gerekli gıdayı alamayan bir çalışanın iş görme kapasitesi düşer. Ücret ile verimlilik arasında çoklu ilişki vardır. Söz gelimi verimlilik artışı ücretlerin artması için bir gerekçe olur. Buna karşılık reel ücret artışı da verimliliği artırmak için bir yol olur. Bu konularda farklı yaklaşımlar vardır. Etkinlik ücret yaklaşımı, ücret artışlarının iş görenlerin efor düzeyini ya da işletmeye olan sadakatlerini, dolayısıyla verimliliklerini artıracağını varsaymaktadır.
Küresel düzen, işçiyi sömürü üstüne kurulmuş bir düzendir. Zira küreselleşme, üretim faktörlerinin serbest dolaşımı üstüne propaganda yaparak geldi. Oysa ki şimdi yalnızca spekülatif sermaye hareket ediyor. Emeğin hareketi, tersine durduruldu. Dahası da spekülatif sermaye her aşamada insan kiralayarak, gerçeği örtbas ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları