ABD büyükelçisi de Silivri’ye girecek mi!
Tamam; Silivri’den korkan, bu yüzden mesleğini yapmaktan geri duran namert olsun da... Çok merak ediyorum; acaba bu mektupları yazan ABD Büyükelçisi de Ergenekoncu olmaktan yargılanacak mı?
Sayın Başbakan, WikiLeaks’in yayımladığı gizli ABD belgeleri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Freni boşalmış kamyon gibi, önüne geleni ezdi geçti:
“Bu iftiraları manşetleriyle, söylemleriyle yayanlar, siyaset malzemesi yapanlar müfteridir, alçaktır. Sen hiç sormadan, etmeden, araştırmadan kalkıp iftira atıp, ’Tutmasa da iz bırakır’mantığıyla hareket edersen; işte bu seviyesizliktir, bu ahlaksızlıktır.” Bu hakaretleri yeterli görmemiş olacak ki, bir de tehdit ekledi: “Belediye başkanlığım döneminde ’Erdoğan’ın 1 milyar doları var’ diyenler, şu anda Ergenekon davasında zanlı olarak içeride...”
* * *
Olayı toparlayalım:
Başbakan kime kızıyor? Öncelikle WikiLeaks’e... Çünkü bilgileri yayan, bu internet
sitesi... Sonra; tüm dünyada olduğu gibi WikiLeaks’in açıkladığı gizli yazışmaları haberleştiren Türk gazetelerine... Ve bu belgelerin “araştırılmasını” isteyen CHP Genel Başkanı’na... Bunca insanın hepsini bir çırpıda “ahlaksız ve seviyesiz müfteri” ilan ediveriyor...
* * *
Peki; asıl “iddia sahibi” olan ve haberlere konu edilen bilgileri ABD yönetimine raporlayan ABD Büyükelçisi ve büyükelçilik görevlileri için ne diyor? “ABD, bu diplomatlarla ilgili gerekli olan bütün girişimleri yapmak durumundadırlar. Çünkü bu diplomatların yalan yanlış yorumlarıyla yaptıkları iftiralar, birinci derecede Amerika Birleşik Devletleri’ni bağlar. Bunun hesabını ABD’nin sorması lazım o diplomatlarından...”
* * *
Allah’ın Amerikalısı oturup kendi amirlerine mektup yazıyor ve Türkiye’deki siyasetçileri çekiştiriyor... İddialarının doğru olduğunu anlatmak istercesine, “Falanın İsviçre bankalarında 8 hesabı var” diyerek sayı bile veriyor. Diğer devlet ve siyaset adamlarımız için akıl almaz raporlar gönderiyor...
Başbakanımız ise; tüm bunları yapanları ABD yönetimine havale etmekle yetiniyor! Dilendiği bile tartışmalı olan “kuru bir özür” le yetinip, bu çirkinliğin hesabını ABD’den sormaktan çekiniyor... Sadece onları, “kendi içlerinde hesaplaşmaya” davet edebiliyor!
* * *
Ama... ABD’ye karşı bu kadar “anlayışlı” olurken; acısını, günah keçisi haline getirdiği Türk gazetecilerinden ve siyasetçilerinden çıkartıyor! Bütün dünyada yayınlanan bilgileri gazete sayfalarına taşıdığımız için bizi “alçaklıkla” suçluyor... Yetmiyor; “Geçmişte bunları yapanlar şimdi Silivri’de yatıyor” diyerek, açıkça tehdit ediyor!
Tamam; Silivri’den korkan, bu yüzden mesleğini yapmaktan geri duran namert olsun da... Çok merak ediyorum; acaba bu mektupları yazan ABD Büyükelçisi de Ergenekoncu olmaktan yargılanacak mı?
* * *
Başbakan’ın dünkü sözlerini dinleyince, bir kez daha inandım ki; tek suçumuz Türk vatandaşı olmak ve bu ülkede gazetecilik yapmaya kalkışmak! Sırf bu yüzden hakarete uğruyor, aşağılanıyor ve tehdit ediliyoruz!
Ne yapalım, bu da bizim kaderimiz!
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Öfkenin adresi yanlış
Demokrasi, binlerce kez söylendiği gibi, açıklık ve şeffaflık rejimidir. Bir Başbakan hakkında “İsviçre’de 8 ayrı hesabı var” diye dünya çapında bir iddia ortaya atılmışsa elbet basın ve siyasetçiler konuyu açıklamasını isteyecek, o da konuya açıklık getirecektir. Nitekim Başbakan dün beklenen açıklamayı yaptı, İsviçre bankalarında kuruşu dahi olmadığını bildirdi... Güzel... Ancak öfkesinin nedenini anlamadık. Birileri Başbakan’a “İsviçre’de paran olmadığını ispatla” yollu çağrılar yapmışsa tepki göstermekte haklı. Kendisi bunu ispatlamak zorunda değil. Ancak genellikle “açıklama yapması” istendi ki, bunun neden tepki gördüğünü anlamadık.
Bu arada “Belediye başkanlığım döneminde 1 milyar doları var diyen şimdi Silivri’de” sözleri de dışardaki yazarlara yönelik zarif bir uyarı niteliğindeydi. Başbakan’ın öfkelenmesi gereken adres ABD... Nitekim ABD’li diplomatlar hakkında yargı yoluna başvuracakları izlenimini verdi ki, elbet hakkıdır... Bu arada ABD Büyükelçisi de çağırılmalı, kendisine “İran’a silah satıyor” gibi iddialar başta olmak üzere ülkemize yönelik sataşmalar konusundaki yargıların kayıtlarının kaynağı ve dayanağı sorulmalıdır... Yazışmalarda imzası olan büyükelçileri ABD cezalandırır mı? Tersine Washington onları terfi ettirmiş bulunuyor. Bu konuda özür dilediği söylenen Hillary Clinton da özür değil sadece üzüntü bildiriyor ama büyükelçilerini övüyor. ABD tarafımızdan hak ettiği tepkiyi henüz görmemiştir... O tepki gösterilmelidir.
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Çuvalladılar!
Dünyanın dört bir yanında televizyonlarda on binlerce insan aynı anda WikiLeaks belgelerini konuşuyor, spikerler, sunucular, gazeteciler, bilim adamları, siyasetçiler, diplomatlar...
Keza bizde de... Dün gece baktım tüm kanallarda, belki yüzlerce değerli görüş sahibi, üçerli-beşerli toplanmışlar, durmadan konuşuyorlar:
Vik vik vik...
*
Bence WikiLeaks çuvalladı.
Onlar sandılar ki Türklerin bilmediği bir şeyi açıklıyorlar ve Türkiye karışacak...
Oysa 100.000 suiistimal, 250.000 rüşvet, 500.000 yağma, 1.000.000 hırsızlık belgesini onlara göndermeli ki...
Ki WikiLeaks karışsın...
*
Muhtemelen belgeler açıklanınca, Türklerin yöneticilerinden hesap soracakları da geçmiştir WikiLeaks’in aklından... Oysa dün gördünüz; kim hesap sordu? Başbakan... Kim suçlu çıktı?.. Bir; WikiLeaks...
İki; iddiaları soranlar, yazanlar, çizenler...
*
Pekiiiii...
Dün itibarıyla WikiLeaks belgelerinden Türkiye açısından çıkan sonuç ne?..
- Başbakan’ın bankalarda beş kuruşu yok...
- İftira atıldı...
- Yolsuzluk, suiistimal, rüşvet, adam kayırma, ihalelerde torpil, işadamları ile çıkar ilişkileri büyük yalan...
- Tarikat istilası, dincilik bühtan...
- Ve dün Başbakan söyledi: Geçmişte kendisine iftira atanlar şimdi Ergenekon kapsamında
içerde... Eh, bugün de aynı şekilde söyleyenler-yazanlar bulunduğuna göre... Daha ne
konuşacaksınız: Vik vik vik...
* Bekir Coşkun / Cumhuriyet
++++++
ABD, başta Türkiye olmak kaydıyla, ilişkide olduğu (ilişkide olmadığı ülke var mı?) bütün ülkelerde olup bitenleri sadece resmi kaynaklardan ve gazeteler, televizyonlar gibi açık istihbarattan değil, aynı zamanda özel temaslardan, toplantılardan, dedikodulardan da izliyor, rapor ediyor.
* Emre Kongar / Cumhuriyet
++++++
Mağdur olacaktı; olamadı
ESKİDEN bizim memlekette...
“Yıkılması arzu edilen kişi” hakkında, her türlü “sallama” ve “üfürük” bir yıkım malzemesi olarak kullanılırdı. Hele o “sallama” ve “üfürük”, Amerikan kriptolarında yer almışsa...
Galeyana gelinirdi, etekler zil çalardı. Ağızlar doldurularak “Koskoca Amerikalı yalan mı yazacak birader?” denirdi. Sanki bir “mahkeme kararı” çıkmış gibi davranılırdı. “Amerikan üfürüğü”, bir tür “kanıtlanmış suç” muamelesi görürdü. Ve böylece... Mağduriyete mağduriyet katılırdı.
* * *
Ama bu durum da değişti.
İşte bakın! “Amerikan gizli belgeleri” ortada... Acayip seksi ithamlar ortada... “Sallamanın daniskası” ortada... “Üfürüğün feriştahı” ortada... Manşet üstüne manşet atılacak yıkım malzemeleri ortada... Ama gelin görün ki... Gazeteler manşet atmadı. Televizyonlar ihtiyatla yaklaştı. MHP, iddiaları elinin tersiyle itti. Hatta CHP bile, “Biz bu iddialara kanıtlanmış suç muamelesi yapmayız” dedi. Amerikan yönetimi ise son derece mahcup... Adamlar özür üstüne özür dilemekten helak olmuş durumdalar. Kısacası... Çok ciddi bir tutum değişikliği devrede...
* * *
Ama benim asıl sormak istediğim soru şu:
Aşırı ihtiyata, abartılı temkine, gösterilen özene, dilenen özre karşın...
Başbakan Tayyip Erdoğan, dün neden esip gürledi? Eller vicdanlara gitsin ve cevap verilsin lütfen: Gazeteler, iddiaları manşetten mi çaktılar?
Televizyonlar, iddialardan destanlar mı çıkardılar? Siyasetçiler, iddiaların üstüne “mal bulmuş Mağribi” gibi mi atladılar? Amerikan yönetimi, Tayyip Erdoğan’ı “küresel mağdur” haline getirecek bir tutum mu sergiledi? Böyle mi oldu?
* * *
Tabii ki böyle olmadı...
Başbakan Erdoğan, bu sefer hem küresel, hem de yerel anlamda mağdur olma şans ve imkânından mahrum kaldı.
Oysa o, eteklerdeki taşların dökülmesini bekliyor, ispatı imkânsız iddiaların üzerine atlanmasını hayal ediyordu. Böylece... Avazı çıktığı kadar bağıracak, “İspatlamayan alçaktır” diye haykıracak, medyaya çakacak, siyasetçilere yüklenecek, Amerika’ya posta koyacaktı. Ve tabii bir kez daha şampiyon olacaktı. “Haksızlıklar karşısında dik duran küresel mağdur” ödülü alacaktı. Ama olmadı.
Bu kez kendisine bu fırsat verilmedi. Gerekçesi ister “erdemli davranma arzusu” olsun, ister “Başbakan’ın öfkesinden korku” olsun... Sonuçta birkaç önemsiz istisnayı saymazsak... İhtiyat, temkin, üstüne atlamama, sorumlu davranma, ağırbaşlı takılma devreye girdi.
Başbakan’ın dünkü esişinin, gürleyişinin, haykırışının, diklenmesinin anlamsız kaçmasının ve karşılığını bulamayışının temel nedeni budur.
* Ahmet Hakan / Hürriyet
++++++
Dava açamaz
Amerikalı diplomatlar hakkında Erdoğan dava açma yoluna gidebilir. Oysa, dava açmak o kadar kolay değil. 1963’te kabul edilen Viyana Sözleşmesi var. Türkiye’nin de imzaladığı bu sözleşmeye göre: Görevlerini rahatça yapabilmeleri için, diplomatlara dokunulmazlık tanınıyor. Görevleri nedeniyle, onlar hakkında dava açılamıyor. O kadar ki, bir diplomat adam öldürse bile, onu yargıç karşısına çıkarmak için izin gerek. Ankara’da görevli Amerikalı diplomatlar saçma sapan kriptolar göndermiş olabilir, Başbakan, bakanlar ve bazı kişiler hakkında ileri geri laflar yazmış olabilir. Bunlar iftiradan ibaret olabilir. Yine de, Viyana Sözleşmesi’ne göre, onlar hakkında Amerika ya da Türkiye’de dava açmak mümkün değil. Ancak, Amerikalılara şikayet edebilir.
* Yalçın Doğan / Hürriyet
++++++
Baykal’a attığınız çamur utanç vesikası gibi duruyor...
Kimse yazmıyor. Ben yazayım bari.
İsviçre’deki bankanın adı:
Credit Suisse.
Amerikan belgelerine göre, siyasi liderin gizli hesabına gönderilen paranın yol haritası şöyle... Bir Türk bankasının Ankara Gaziosmanpaşa şubesinden, aynı bankanın Mersin şubesine, bir belediye başkanının hesabına 3 milyon dolar havale ediliyor. Söz konusu belediye başkanı, aynı gün, Mersin şubesindeki hesabından, bir Hollanda bankasının Bahreyn şubesine, Khalid Abdullah isimli birinin hesabına, 7 milyon dolar transfer ediyor.
* * *
Khalid Abdullah denilen arkadaş, beş gün sonra, Liechtenstein’daki bir bankaya, Oechslin diye birinin hesabına, 7 milyon doların 4 milyon dolarını gönderiyor. Aynı Khalid Abdullah, bir Arap bankasının Bahreyn şubesinden, Credit Suisse bankasının, Zürih şubesinde “enigma” kod adıyla geçen gizli bir hesaba da, 3 milyon dolar aktarıyor. Altı gün sonra, bu sefer, Oechslin denilen arkadaş, Liechtenstein’daki hesabından, Credit Suisse bankasının Zürih şubesinde “enigma” kod adıyla geçen gizli hesaba, 4 milyon dolar havale ediyor.
Böylece, İsviçre bankasında “enigma” kod adıyla geçen gizli hesaba, toplam 7 milyon dolar indirilmiş oluyor... Ve, Amerikan belgelerine göre, “enigma” kod adıyla geçen gizli hesabın sahibi, siyasi parti lideri değil aslında... Söz konusu gizli hesap, parti liderinin kızına ait!
Yok yok, telaş etmeyin.
Baykal’a atılan iftiraydı bu.
Bir önceki seçime aylar kala, CHP’nin kurultay arifesinde patlamıştı... Malum medya, Pentagon kaynaklı olduğu iddia edilen palavradan Amerikan belgesine dört kolla sarılmış, “korkunç şüphe, cevap ver Baykal” manşetleriyle linç ediyordu. Cevap ver diyorlardı ama, verdiği cevapları yazmıyorlardı. Köşelerinden kampanya yürütüyor, küfür kıyamet, döşeniyorlardı. Baykal laga luga yapmadı, hukuka, mahkemeye başvurdu, Adalet Bakanlığımız aracılığıyla İsviçre’ye sorulmasını talep etti. Adalet Bakanlığımız, ki, AKP’li bakandı, Türkiye’nin Bern Büyükelçiliği’ni görevlendirdi, büyükelçiliğimiz, İsviçre Adalet Bakanlığı’na başvurdu, İsviçre Adalet Bakanlığı da Zürih Bölge Mahkemesi’ni görevlendirdi... Zürih Mahkemesi, Credit Suisse Bankası’na başvurdu, Credit Suisse Bankası da, “enigma” diye bir hesabın bulunmadığını, Deniz Baykal’a veya kızına ait herhangi bir hesap olmadığını, hiçbir zaman bu kişilere ait hesap açılmadığını “resmi” olarak bildirdi... Daha sonra iftiracı gazetelere açılan davalarda, Pentagon kaynaklı böyle bir belgenin de olmadığı ortaya çıktı.
Ancak, atılan çamurlar gazete arşivlerinde utanç vesikası olarak duruyor hâlâ... Ve, iftira kampanyasını yürüten iğrenç kalemler de, utanmadan hâlâ köşe yazıyor bu ülkede.
Benzer bir kulaktan dolmaya maruz kalan Başbakan, dün, “çirkin iftiraları siyaset malzemesi yapanlar, bu utancı ömür boyu yaşar” dedi. Haklı... Eski hesaplar açılmışken, nostalji yapayım dedim.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
MİNİ YORUM
TRT sınavının iptali itiraf değil midir
Konuyu bu sayfada uzun uzun yazmıştık; TRT şartnamede ilan ettiğinin tam tersi uygulamaya gitmişti son personel alım sınavında. CHP Kırklareli Milletvekili’nin “nasıl yani, bir dakika ne oluyor orada” diyerek verdiği soru önergesinden sonra sınav iptal edildi... Bu sonuç bile TRT’de kadrolaşma uğruna gidilen usulsüzlüğün belgesi değil midir? İyi ama gözümüzün içine baka baka bizi kandıranlar ne zaman, nasıl cezalandırılacak? Yoksa Türkiye artık gerçekten hukuk değil de guguk devleti mi oldu!