AB Parlamento seçimleri ve sorunlar
22-25 Mayıs 2014 tarihlerinde Avrupa Birliği’nin 28 üyesi ülkede Parlamento seçimleri yapılmıştır. 751 parlamenter beş yıllığına seçilmiştir. Milletvekili sayısı ülkelerin nüfuslarına göre belirlenmektedir. 1979 yılından bu tarafa halk tarafından doğrudan seçilmektedir. Daha önce milli meclislerden yabancı dil bilen milletvekilleri arasından siyasi partiler görevlendirme yaparlardı. Dünyanın tek başına yasama yetkisi olmayan tek parlamentosudur. Yasaları Avrupa Konseyi ve AB Komisyonu ile istişare ederek birlikte çıkartır. Bu seçimin tartışılmasının nedeni AB’nin gittikçe daha çok kritik alması ve bu seçimde milletvekillerinin üçte birinin aşırı sağcı ve ırkçı partilerden oluşmasıdır. Avrupa Birliği’nin ve halklarının niçin bu noktaya geldiği konuşulmaktadır. AB’nin başarısız olduğu kanaati yaygın ve bunun çok sayıda nedeni olduğu tespiti yapılmaktadır. Bu nedenlerin en önemlileri de AB’nin çok büyük olduğu, başta İngiltere olmak üzere birçok ülkenin yönetimde zorluk çıkarttığı, çok büyüdüğü, AB’nin yönetilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılmadığı, gerekli organların kurulmadığı ve AB’nin gereğinden fazla yetkisi olduğu şeklinde tespit edilmekte ve konuşulmakta. AB karşıtı aşırı sağ ve sol partilerin özellikle Fransa, İngiltere, İtalya, Hollanda gibi önemli ülkelerde başarılı olmaları Avrupa Birliği taraftarlarını endişeye sevk etmiştir. Aşırıların bu başarılarının temelinde merkez partilerin halkın yaşadığı sorunları görmek ve duymak istememeleri ve ayrıca AB’nin sorun çözen değil sorun çıkartan bir kurum haline geldiği düşüncesidir. AB’nin, küçük bir azınlığın mutluluğu ve refahı için ayakta tutulduğu, halklar için bir faydasının olmadığı düşüncesi yaygınlaşmıştır. Özellikle çok sayıda AB üyesi ülkenin ekonomik krizleri ve halkların mağduriyeti örnek olarak gösterilmektedir. Ayrıca Avrupa’da yaşanan ciddi krizlerde(Bosna-Hersek, Kosova ve Ukrayna) AB’nin bir şey yapamaması, NATO ve ABD desteğini araması AB’nin ne işe yaradığı tartışmalarını derinleştirmiştir.
AB Parlamentosu’nda gruplar ülkelere göre değil siyasi felsefelerine göre kurulur. Grup kurmak için en az 7 ülke ve en az 25 milletvekili olması şartı vardır. Aşırı sağ ve sol partiler iş birliği yapmak zorunda oldukları 7 ülkeyi bulmakta sıkıntı çekmektedirler. Özellikle İngiliz aşırı sağ parti “Bağımsızlık Partisi” lideri Nigel Farage, Fransız aşırı sağcı parti “Milli Cephe” lideri Marie Le Pen ile işbirliği yapmayacağını duyurmuştur. Bu iki parti aralarında rekabete girmişler ve diğer ülkelerin aşırı partilerini kendi liderliklerinde örgütlemeye çalışmaktadırlar. Örneğin İsveç aşırı partisi, Fransız Marie Le Pen’in yanındayken şimdi İngiliz aşırı parti lideri Farage ile hareket edeceğini açıklamıştır. Bu aşırı partiler her ne kadar Avrupa Birliği karşıtlığı, göçmenler ve Müslüman aleyhtarlığı konusunda hem fikir olsalar da, kendi ülkelerinin çıkarları söz konusu olduğunda ülkelerinin diğer partileriyle birlikte hareket etmektedirler. Yeni AB Parlamentosu iki kritik makama seçim yapmak zorundadır. Birisi Parlamento Başkanı diğeri ise seçimi hep sıkıntılı olan Komisyon Başkanı’dır. 2009 yılında ikinci kez seçilen Portekiz’in eski Başbakanı Jose Manuel Barroso, Ekim ayı sonu süresini tamamlayacaktır. Almanya, komisyon başkanlığı için Lüksemburg’un eski Başbakanı Jean Claude Junker’i önermiş ve İngiltere şiddetle karşı çıkmıştır. Komisyon başkanı seçimi parlamentoda nitelikli oy çokluğuyla (Yaklaşık % 74) yapılmaktadır, yani İngiltere’ye rağmen seçilebilir. Zaten 27 Haziran’da yapılan oylamada 28 üyenin 26’sı Junker’i aday göstermiştir, dolayısıyla seçilmesi garanti gibi. Ancak İngiliz Başbakanı David Cameron, eğer Junker seçilirse İngiltere’nin AB içinde kalıp kalmaması konusunu derhal bir referandum yaparak halka soracağını duyurmuştur. Bunun anlamı İngiltere’nin AB’den çıkacağını söylemesidir. Zira İngiliz halkının bir referandum yapıldığında AB’ye hayır diyeceği bilinmektedir. Bakalım ne olacak? Biz takip ediyoruz, sizi merakta bırakmayız, 16 Temmuz’da belli olunca kulis haberleriyle birlikte sizi bilgilendiririz.