80 günde ÜNİTER DEVLETE dinamit?

Yenişafak’ın dünkü manşeti azınlıkları soruna dönüştüren Islahat Fermanı gibiydi

TRT Kürtçe kanaldan sonra, Arapça ve Farsça haber kanalı ile Ermenice radyo için harekete geçti. Yenişafak, İbrahim Şahin’in ’hızlandırılmış kanal üretimi’ni “TRT 80 günde dünyanın yıldızı oldu” manşetiyle sundu.
Şahin’in 80 günde yaptıkları sayesinde, bizim devrialeme 80 saniye yetti. Birçok tarihi olay ve karakterle yüzleştik. Jules Verne gibi, kimi zaman biz de kaçmak istedik ama, beceremedik... Çünkü yolumuza çıkan her olay, her isim, her tarih “dayatılan gerçeklerimiz”di...
Biletimizi tarihi yarımadadaki ünlü gişeden almak üzere Gülhane’deyiz.... Kalabalık, Beykoz sırtlarından henüz inmiş gibi yorgun duran bir muhteremin etrafına toplanmış. Üzerinde Ahmet Altan’ın ’Tanrı Janus’unun havası var. Bir yüzü ’Kıvanç’lı, diğer yüzü ’Koru’da yolunu kaybetmiş gibi. Elinde uzunca bir ferman... Başlıyor okumaya...
Mustafa Reşit Paşa’nın içi içini yiyor: Bak sen şu yandaş medyanın yaptığına tarihten de rol çalınır mı bre...
Yumuşak bir ses tonu ile anlatıyor muhterem: Demokratikleşme... Devletin yenilenmesi... Milliyetçiliğin ’bölücü etkilerinden’ kurtulmak...
Alkış kıyamet altında kalkıyor hızlı tren.... Konfetiler yağıyor... Avrupai hayata erme heveskârları rakslarla uğurluyorlar...
Dere tepe uz gittikten sonraki durak Paris... Bizim saray tellalları ne arıyor burada demeye kalmadan “Osmanlıca uyum fermanı” çalınıyor kulağımıza: “Islahat için azınlıklar küçük düşürülmeyecek, gayrımüslimler mahkemelerde kendi dinlerinde yemin edecek, ibadet özgürlüğü sağlanacak, askerlik bedelli olabilecekt.. Tarım, ticaret gibi ekonomik faaliyetler yeniden düzenlenecek... Hilafet devleti, Haçlı idaresi taklit edilerek şahlanacak...”
Böylelikle; Kırım Savaşı’nın “Avrupa’ya borçlanarak” kağıt üzerindeki galibi, ‘devleti aliye’nin tapusunu Rusya’ya karşı menfaat avına çıkmış olan Batılı devletlere kaptırdığı Paris Konferansı’na hoş bir seda katıyor...
Devletin sosyal, ekonomik ve siyasal rotasındaki dönüşü olmayan virajlara aldırmadan çıkılan bu yolculuğun son durağı, her reformla biraz daha bölünen, Düyun-u Umumiye ile ümüğü sıkılan, buyur edilen yabancı sermayenin, ‘acele hırsız’ misali ev sahibini şaşırtıp başköşeye kurulduğu bir garip sömürge ülkesi oluyor....
Neyse ki, bu hazin yolculuğu yazan seyyah dönüşünde ”Mustafa Kemal“ derler bir yiğide rastlıyor... Arkasında ”Türk Milleti“ derler, unufak olduğu sanılan bir çelik irade beliriyor....
Ve bizler tam “Bu masal da burda bitti, gökten üç elma düştü biri bağımsız milletin, biri üniter devletin, biri de bölünmez vatanın üzerine” derken... İşte dün, bayi raflarındaki Yenişafak, Gülhane gişesinden alınan o sözde demokratikleşme biletini hatırlatıyor yeniden.. Ülkemizi ikinci bir Islahat Fermanı’na götürecek o yaldızlı bileti.
Nerden çıktı TRT şeş?
TRT niye ”Anadolu“ diye ayrı bir kanal açıyor?
Niye milli sınırlarımız bölge bölge, dil dil, din din... mozaik harcı gibi engellerle bölünüyor...
Devletin hangi misyonu Farsça yayın yaptırır... Ya Ermenice radyo?
Tabana bakan yüzü ‘Kıvanç’lı, batıya döndüğü ‘Koru’da yolunu kaybetmiş tarihi şahsiyet yazıyor işte: Demokratikleşme... Kültürel haklar...
Artık çoktan ezberlemiş olmamız gereken bu metnin tercümesi:
‘Milli bilinci’ törpülerken, azınlıklar oluşturup onlara ‘etnik bilinç’ aşılamak değil miydi?
TRT 2-3 ay içinde bitirmeyi planlıyormuş yeni eserlerini...
Ortaya çıkan şey yolumuzu aydınlatan bir Kutup Yıldızı mı yoksa düştüğü yeri delip geçen, toplumu bir ve bütün sayan üniter devlet yapısını benimsemiş insanların arasına bölgelere göre, dillere göre, inançlara göre, ithal ülkülere, suni kaygılara göre aşılmaz ‘çukurlar’ oyan bir göktaşı mı olacak.... Göreceğiz... TRT’yi izlemeye devam edin...

+++

Pertevniyal’in rol
modeli Bay İvedik mi?

Okurken irkildiğim çok yazı olmuştur. Ama çoğu, günlük mücadelelerle etkisizleştirilebilir. İki cümle yazarsın, iki maske indirirsin her türlü fitnebazlığın önüne tek başına bile set olursun... Asıl tehlikeli olanlar, insanı uzun vadede endişelendiren yazılar... Bunlardan ikisine, iki gün üst üste rastladım.
Önceki gün Nam-ı diğer Bay İvedik “Pertevniyal Lisesi’nde yaptığı konuşma”dan söz etti. Ortaöğretim öğrencilerine, “Ergenekon şebekesi”nden söz ettiği keyifli saatler geçirmiş. Onun Taraf’taki fikri minyatürü de, “Pertevniyal Lisesi öğrencileriyle harika bir sohbet toplantısı gerçekleştirdik...” diye yazınca, “150 senelik Pertevniyal Lisesi’ne bravo” demeden edemedim...Müdür Bey’e, anladığım kadarıyla sohbetlerin düzenleyicisi olan Mahmut Bıyık Hocaya bravo...
Halkı isyana tahrikle suçlanan Rasim Ozan Kütahyalı ile en entellektüel hareketi isli viski kadehlerini devirdikten sonra Başbakan’ın suratına parmak sallamak olan Emre Aköz’ü mü rol model olarak seçtiniz?
Türk okullarında, Türk çocuklarına ne zamandan beri “askerlik” yapmamak için devlete nasıl isyan edebilecekleri öğretilir oldu?
Tamam kriz herkesi etkiledi de, “Çalışıp kazanmıyorsan, ilk gördüğün iktidarlıya yanaş, ye, iç, yan gel yat” dersi ne zaman müfredata girdi ?
Standart eylemi akşamdan sabaha o kebapçı senin, o biracı benim, gelsin içli köfteler, gitsin künefeler olan birinin, gençlerle paylaşabileceği eseri ne olabilir? Siz hiç foseptiğe kütüphane inşa edildiğini gördünüz mü?
Besin kaynaklarına bakınca dışavurumunun ‘WC’ dışında bir yerde, hele ki bir eğitim kurumunda olabileceğini hayal edemiyorum da o bakımdan...
Öğrencilerinize okuma alışkanlığını “poşette satılan” dergiler aracılığıyla mı kazandıracaksınız? Bu konuda tecrübe sahibi olmasını mı istediniz konuşmacınızın?
Namık Kemal gibi bir “vatan şairi” yetiştiren Pertevniyal Lisesi, gün aşırı Atatürk’e dil uzatan, TSK’yı karalayan, topluma vatansızlığı pompalayan isimlerle mi bulandırmalıydı öğrencilerin zihinlerini?
Şimdi okulunun onurunu kurtarmak isteyen eski öğrencileriniz ayaklansa, örneğin Ercan Akyol, Pertevniyal binasını, E.A.’nın kadehinde balık olarak tasvir eden bir karikatür çizse... “Yakışmadı” diyebilir misiniz?
Şu dizeler Pertevniyal Lisesi Marşı’ndanmış;
“İlim irfan hakikat erdemlik sende pek bol
Sen verdin hepimize sağlam kafa salam kol
Senin gösterdiğindir dünyada en doğru yol
Ümidi senden aldık sensin ülkü emin ol
Dünya durdukça senin verdiğin bu gür sesi
Doğruya haykırırım pertevniyal lisesi”
Sahibinin sesi, her devrin adamı olan tiplerle şönlendirilen çocuklar mı erdemli olacak Allah aşkına?
‘Alkolsüz çıkmam abi’ mi olacak sağlam kafa sloganınız?
Eğitimcilere açık teklif
Pertevniyal Lisesi yöneticilerine sesleniyorum:
Eğer gerçekten milli refleks sahibi, tarih şuuru olan, manevi değerleriyle barışık, Atatürkçü, kimlikli bir nesil yetiştirmek istiyorsanız ben kendi adıma her zaman öğrencilerinizin örnek Türk gençleri olmalarına katkıda bulunmaya hazırım... Konuşarak, görüşerek, söyleşerek... Benim gibi, bu ülkenin bir gencini dahi kaybetmeyi yüreği kaldırmayacak tonla insan vardır emin olun...
Emin olun henüz o derece aydın kıtlığı, o derece gazeteci kıtlığı yaşamıyoruz...

+++

Garip ittifakın şifresi
Oya Baydar çıktı

Gazeteci Mustafa Balbay’ın bilgisayarından çıktığı iddia edilen günlüklerin neden ve nasıl tempo24.com.tr’ye sızdırıldığı hala bir muamma.
İlginçtir ki; günlükleri yayınlayan sitenin genel yayın yönetmeni bir açıklama yapmazken, yazarı “iki ayrı kaynaktan kontrol edildiğini” söylüyor. Ve ne ilginçtir ki; susan genel yayın yönetmeni gibi; açıklamayı yapan yazar da yani Aydın Engin de eski bir Cumhuriyet çalışanı. Engin, şu anda tıpkı tempo24 gibi Agos Gazetesi’nin de köşe yazarı. Taraf Gazetesi yazarı Oya Baydar’ın da eşi.
Bu fotoğrafa bakıldığında, “acaba bu günlüklerin sızmasında Aydın Engin’in mi rolü var?” sorusu akla geliyor. Neden günlüklerin sızdığı sitenin başındaki isim suskunluğunu korurken, sitenin editör kadrosunda bulunmayan yazarı Aydın Engin açıklama yapmak zorunda kalıyor?
Ve akıllara takılan bir soruyu daha soralım:
Günlükler, Taraf gazetesi üzerinden Aydın Engin’e gelmiş olabilir mi?
* Barış Pehlivan/Odatv.com

+++

Taraf’ın hukuku AKP ve ABD ile sınırlı
8 sütuna manşet: “Tolon İhtilale Hazırlanıyor” Ertesi gün bir açıklama: “O dönem 1. Ordu Komutanı Tolon değil, Çetin Doğan’dı. Darbeci komutan ve darbe planı enflasyonundan mustarip ülkemizde bu hatanın anlaşılacağını umuyor, darbeci komutandan da özür diliyoruz.”
Özür kabahatten daha büyük... Kişiye, okura, hukuka, gazeteciliğe saygı yerlerde... Ahmet Altan “birinci sınıf demokrasi”, “evrensel hukuk” gibi büyük lafları kaleminden düşürmüyorsa da, bu hukuk sevgisinin AKP ve ABD dışındaki kişi ve kurumları kapsadığı pek gözlenmiyor. Ahmet Bey köşe yazısında da Abdullah Öcalan’a af çıkarılmasını savunuyor. Generaller içeri, Apo dışarı... Hedef hayli net... Ve demokrat!
* Melih Aşık / Milliyet

+++

MİNİ YORUM
Resimlerin dili olsa

Fotoğraf çekilirken kahramanlarımızın akıllarından bunlar geçmiş midir dersiniz? Mehmet Barlas: Şöyle bir makas alıp, yeni yayın yönetmenine de şeklimi göstersem mi? Tayyip Erdoğan: Mehmet Abi, bari bu hafta mesafeyi korusa da seçim öncesi karizmayı çizdirmesek...Erdal Şafak: Başyazarla, Başbakan’ın bu bakışmaları hiç hayra alamet değil... Allah’tan baştan tavrımı koydum. Bir ‘yanakalık’ yaşanırsa da “milli menfaatler gereği” haberi vermem olur biter...

Yazarın Diğer Yazıları