3 civata, 4 somun gözaltına alındı...

Ayakta tedavi edilen lokomotif, “contayı kısa süre önce Veli Küçük’le birlikte gördüğünü” iddia etti...

Tren raydan çıktı.
9 ölü.
Yetkililer açıkladı:
“Contadan...”
* *
Conta kaçtı.
İngiliz anahtarı tutuklandı.
Olay yerinde şüpheli davranışları görülen 3 cıvata ve 4 somun, gözaltına alındı.
Levye, sorguda... Keski, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Makine mühendisleri odası, tekerleklerin ifadesiyle contanın “robot resmi” ni çizdi.
Vagonlar komada.
Ayakta tedavi edilen lokomotif, “contayı kısa süre önce Veli Küçük’le birlikte gördüğünü” iddia etti.
* *
Bir gazete de, “yetkililerin herhangi bir suçu-kusuru yok” diyememiş... “Güney Afrika’dan alınan raylar, eksi 12 derece soğuğa dayanamadı” demiş.

* *

Zenci futbolcunun karda-kışta oynayamadığını duymuştum ama, demirin Afrikalısını ilk defa duyuyorum...
Zannedersin, ray dediğin Kompela’dır!

* *

Kimse kusura bakmasın...
Türkiye artık budur.
“Facia” ların bile ciddiye alınacak tarafı yoktur... Çünkü “sorumlusu” yoktur.
Bakın, bindik bir alamete, haldır haldır, viraja doğru ilerliyoruz...
Kimisi “türbanlı hákim” istiyor, kimisi “türbanlı belediye başkanı...” Okullar camiye döndü; Milli Eğitim Bakanı, “Öğretmen maaşı çok” diyor. Müebbet hapsi istenen rektörün, yanlışlıkla tutuklandığı ortaya çıkıyor; Cumhuriyet Savcısı, Genelkurmay Başkanı’nı içeri tıkmaya çalışıyor. Kimisi “PKK’nın legal parti olduğunu” söylüyor, kimisi “konfederasyon” istiyor, kimisi “dağa çıkarız” diyor. Stratejik ortağımız, kafamıza çuval geçiriyor; “hoşgeldin kardeşim Kosta” denilen, “bırak şimdi hoşgeldini beşgittini, Ruhban Okulu’nu aç” diyor. Anıtkabir’e gitmeyen şeriatçıya şeref madalyası takılıyor; giden, kapüşonla gidiyor... Başbakanımız, Hillary Clinton’a çini tabak hediye ediyor, “seçilirse Beyaz Saray’da iftar verecek” deniyor; kadın, “seçilirsem, soykırımı resmen tanıyacağım” diyor.
Piyasa desen...
Ooo-fff of! Take off.

* *

Sıkı sıkı tutunun ahali.
Çığlıklara hazır olun.
Contası çıktı çünkü, contası.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet



Yönteme itirazım var
Sakın yanlış anlaşılmasın:
Benim tek itirazım “yöntem”e:
Eğer ortada suçlu varsa...
Emniyet yakalar, adalet yargılar!
Suçlular mı bilmem ama ortada birileri ve haklarında bir iddia var...
Emniyet de onları yakaladı, adalete teslim etti...
Yapılan bütün soruşturmalar ve yargılamanın şu ana kadarki tüm aşamaları “gizli...”
Daha doğrusu gizli olması gerekiyor!
İyi ama o zaman “dinci” ya da “İkinci Cumhuriyetçi” gazetelere o belgeleri kim sızdırıyor?
Amaçları ne?
Bu yaptıkları suç değil mi?
Suçsa, emniyet ve yargı o bilgileri ve belgeleri pompalayanları neden arayıp bulmuyor, neden hesap sormuyor?
Hukuk devletlerinde bir kişinin suçlu ya da suçsuz olduğuna mahkemelerin yapacağı adil yargılamalardan sonra karar verilir...
Oysa bu gazeteler günlerdir “yargısız infaz” yapıyor!
Diyelim ki bu adamlar gerçekten suçlu:
Ama bu yayınlar yüzünden “mağdur” ve “mazlum” pozisyonuna düşüyorlar!

* * *

Bu gibi durumlarda yapılması gereken şey, soğukkanlılığı kaybetmeden beklemek ve kamu vicdanının yanlış oluşmasına katkıda bulunmamak!
“Aklı başındaki tüm meslektaşlarımı sağduyuya davet ediyorum” diyeceğim ama; biliyorum ki bu, bazılarının umurunda bile olmayacak...
Çünkü “taraftarlık” ruhlarını esir almış...
İşte; suskunluğumun nedeni bundan ibarettir!
* Mustafa Mutlu / Vatan




“İsterse söylemesin” bir milattır
Sayın Unakıtan; Bütçe ile ilgili açıklamalar yaparken açık kalan mikrofondan sesinizi tüm Türkiye duydu. Müsteşarınızın “YÖK Başkanı da iyi konuşuyor” sözlerine karşılık “İsterse konuşmasın” dediniz.
Bu bana göre iktidarınız adına bir milattır. Pek çok kişinin kafasında duran şüphe bence bu cümle ile su yüzüne çıkmıştır. İktidarınızın bir gizli gündemi olup olmadığı konusundaki kuşkular bu sözlerinizle dağılmıştır. Bu sözlerle “gizli bir gündeminiz” olduğu adeta kanıtlanmaktadır. Sayın bakan; olayın ortaya çıkmasından sonra hepimizi çok şaşırtan bir açıklama yaptınız. “İsterse söylemesin” cümlesini YÖK başkanı için kullanmadığınızı, medyanın bunu çarpıttığını ileri sürdünüz. Geçenlerde orta zekalı deyimini kulandığım yazıya tepkiler almıştım. Orta zekalı dediğim kişiler ne benim zekamı bıraktılar ne de halk düşmanlığımı. Oysa bunda yanlış bir şey yoktu. Dünyanın bütün ülkelerinde geniş halk kitleleri orta zekalıdır, bunda ayıp bir şey yok, hatta Amerikan halkının ortanın altı zekaya sahip olduğunu bile söyleyebiliriz. Ama orta zekalılara salak muamelesi yapmak çok ayıptır. Ve sayın bakan ne yazık ki siz herkese salak muamelesi yapıyorsunuz. O sözleri herkes duydu, bunun başka anlama gelmesi mümkün mü?
Ancak daha sonra söylediğiniz sözler bence daha üzücü. Çünkü “Medya böyle yapacaksa olmaz, insanların özeline girmek ahlakla bağdaşmaz” diyorsunuz. İyi de sayın bakanım kimse sizin özelinize girmedi ki. Kimse evinize, odanıza, makamınıza gizli mikrofon da yerleştirmedi. Zaten önünüzde duran mikrofonlardan duyuldu sesiniz. Buna özel diyemezsiniz ki.
Bunun da ötesinde gerçek fikirler çoğu kez kamuoyu önünde açıklanmayan fikirlerdir. Asıl niyetler kapalı kapılar ardında ortaya dökülür. Sizin hatanız kapalı kapılar ardında olduğunuzu sanmanız.
Ama en azından YÖK Başkanı konusundaki gerçek fikrinizi öğrenmiş olduk. Diğerleri hakkında da farklı olduğunu sanmıyorum. Milat demem bundan. Çünkü şimdi herkes biliyor.
* Can Ataklı / Vatan



O gazetecileri lanetliyorum
Yaşadığım üzücü olayın detayına hiç girmeyeceğim. Bu konu hakkında bundan sonra da konuşmak veya yazmak istemiyorum. Şimdi, kısaca bilmeniz gerekenleri siz üzerimde hakkı olan ey değerli okurumla paylaşmak istiyorum;
Beni son derece üzen, şaşırtan hatta şoke eden ve de öfkelendiren tek bir konu var; kendisini hakimin, savcının, yargının yerine hatta üzerinde bir yerlere koyup, şu son 1 haftada yalan, iftira dolu haberle kamuoyunu yanlış yönlendiren, mahkemenin “yayın yasağını hiçe sayan”, yaptıkları bu yalan/ iftira haberlerle yürüyen bir davayı olumsuz yöne çekmeye, etkilemeye çalışan ve bana “Yargısız infaz” yapan gazetecileri, Necip Türk basınının yazılı ve görsel medyadaki malum isimlerini “Allah’ın huzurunda lanetliyorum”, kınıyorum. (Ki siz o malum isimleri çook iyi biliyorsunuz efendim).
Malumların, meslektaşlarımın bana duydukları bu nefretin sebebini anlamış değilim, anlamak da istemiyorum artık, bu da benim “kaydıma” geçmiştir. Onlar benim başıma “o yıkıcı, yalan, sorumsuz haberlerle çuval geçirmeye çalıştılar”. Meslektaşlarım benim yıllardır yazılarımla ortaya koyduğum, her türlü gayrımeşru yapıya, kanunsuzluğa açıkça karşı olduğumu, her türlü anti-demokratik örgütlenmeyi asla onaylamadığımı bilmelerine rağmen, 1 haftadır beni, meslektaşlarını acımasızca suçladılar.
Ayrıca suçu ispatlanana kadar herkes suçsuzdur, hiç kimse hakkındaki iddialardan ötürü “suçlu muamelesi göremez” bu da böyle bilene...
Şimdi, ben susup, “Güler Kömürcü olayı” hakkında tarafsız/dürüstçe yazı yazan az sayıdaki meslektaşlarımın yazılarından seçtiğim 2 yorumu size sunmak istiyorum, artık bundan ötesi yorum da size ait ey beni yalnız bırakan okur.
Bu arada müsaadenizle 1 haftalık da sizden izin istiyorum, haftaya izin dönüşümde artık size çiçek, böcek, aşk-meşk konularında deriiin yazılar yazmaya karar verdim. Yok, itiraz etme hakkınız yook ey beni tek başına bırakan okur... Evet şimdi ben sustum, söz meslektaşlarımda; (Tarafsız yazılarından dolayı Sayın Burhan Ayeri’ye, Sayın Servet Kabaklı’ya ve bana sahip çıkan gazete yöneticilerime ve çalışma arkadaşlarıma kalpten teşekkürlerimi sunarım.)
* Güler Kömürcü / Akşam


Güler Kömürcü “olayı”
Kirli ilişkileri deşmeyi, komplo teorilerini, istihbaratı seven bir yazar Güler Kömürcü. Kuvvetli bağlantıları, sıkı tanıdıkları olduğu da kesin.
Bildiğim kadarıyla Türk kaynaklar kadar yabancılarla da iç içe. Onun ilgi alanlarına sahip bir gazetecinin bağlantı yelpazesinin çok geniş olması da doğal. Ben onun alanında çalışsam onun kurduğu ilişkileri kurmaya çalışırdım büyük ihtimalle. Bir başkası da aynısını yapardı...
Öte yandan, Ergenekon operasyonunda Güler Kömürcü’nün medyanın yargısız infazına kurban gitmesini de kabullenmek istemiyorum...
Üstelik aynı medya utanç verici bir şekilde kolaylıkla taraf olabiliyor. Dağlıca baskınını görmeyen, gazetecilik reflekslerini kaybetmiş gazeteciler Ergenekon konusunda kendilerini yargıç yerine koyuyorlar.
Kendi sicilleri temiz olmayan gazeteciler nasıl oluyor da taraf tutuyor, anlamak güç. Hele kendi rüştünü ispat etmemişlerin akıl verme cüretini göstermesini anlamak mümkün değil.
Medya “Suçu ispatlanana kadar herkes masumdur” ilkesini işletmeden onu çeteci ilan etti.
Nitekim diğer gazeteler yargısız infazını sürdürürken Güler Kömürcü serbest bırakıldı.
* Oray Eğin / Akşam


Gazeteci Kömürcü
...Şu soruşturma sırasında Güler Kömürcü’nün yanında olmayı çok isterdim. Bugün Kömürcü’nün başına gelen, yarın öbür gün bu haberi görmezden gelen diğer gazetecilerin başına gelmeyecek midir?
Güler gibi gazetecilerin sayıları arttığı sürece milli ve duyarlı gazetecilere böylesi muamelelerin uygulanamayacağını umut ediyor, başta Gazeteciler Cemiyeti olmak üzere Basın Konseyi’ni göreve davet ediyorum.
* Yavuz Selim Demirağ / Yeniçağ

Yazarın Diğer Yazıları