24 saat etkili uyuşturucu
Televizyondaki diziler, yarışmalar, şovlar ile hayal alemine dalan, sanal bir hayatı yaşayan toplum “düşünmek” suç sayıldığı için artık bu eyleme katılmıyor
Televizyon programlarında içerik açısından değişiklikler oldu. Sabahları başlayan ‘Ayşe ile sabah sabah’, ‘Kuşum Atmaca ile günaydın’ ve benzer programlar evde oturanları televizyon başına çaktı.
Yetmeyince akşamüzeri programları başladı. Evde kalmış kız ve erkekleri, dulları evlendiren kanalların sayısını tespit zorlaştı. Kendisini evlendirememiş sunucular vatandaşa çöpçatanlık yapmaya başladı. Vatandaşımız da ‘Memed emmi’ ile ‘Hatça teyze’nin altmışından sonra evlenme çabalarını alkışlayarak destekledi.
Akşamları “Yemekteyiz” ile başlayan furya, ‘Yemeğe bekleriz’, ‘Bize yemeğe gel’ türleri ile devam etti.
Gerçek yaşamında çatal bıçak kullanmayanlar bu programlarda yemek adabı konusunda uzman kesildiler.
Diğer taraftan popstar çıkarmayı hedefleyen kanallar, işin tadını kaçırarak küçücük çocukları bu yozlaşmanın içine soktular.
Çeşit katmak gerektiğini bilen yapımcılar, “İlle de Roman Olsun” ile olayı daha renklendirmeye çalıştılar. Ülkenin müzik kültürünün gelişimine destek oldular.
Yarışmalarda “Kim Para İstemez” türü düzenlemeler yapıldı. Üç saat kadar süren programlarda vatandaş cebi delik de olsa, beş parası olmasa da Fatma’nın, Ahmet’in kazandığı paraya sevinmeye başladı.
Eski filmlerde bir kişi nasıl onlarca kişiyi dövüp hacamat ediyorsa bunun da yeni versiyonlarının olması gerekirdi.
Değişik yapımlarda kimi zaman polisler, kimi zaman sade kahramanlar vurarak ve kırarak görevlerini yerine getirdiler.
Artık o zengin fakir aşkları yoktu. Kenar mahallelerde yaşananlar ilgi görmüyordu. Dizi dediğin yalı da çekilirdi. Dallas’ta bu toplumun garipsediği ve kınadığı sahneler yerli dizilerde sanki olağan gibi anlatılmaya başlandı.
İnsanları uyutmak için artık illa ki ilaç gerekmiyor. Yirmidört saat etkili uyutucu formülü bulunmuş durumda. Düşünmek suç olduğu için bu yasa dışı eyleme hiç katılmayan bir toplum oluşmaya başladı. Bunun sonu ne olur derseniz, biz de herkes gibi düşünmeden diyeceğiz; İyi olur inşallah...
Dr.Özcan Yılmaz
+++
Kürt değil ağa sorunu
Ağa-maraba çatışması neden Türk filmleri dışında ele alınmıyor?
Devlet kime yardım ediyor?
Ağaya.
Ağa ne yapıyor?
Benim 300 bin dönüm arazim var, benim 50 bin oyum var diyor.
1950’den sonra aşiret ağalarına siyaset hakkı tanıdı.
Teşvik pirimleri, krediler, toprak hakları işleyene değil, ağalara verildi. Devlet bölge halkına doğrudan değil de ağalar aracılığıyla ulaştı ki sonuçları meydanda. Ağalar daha da güçlendi.
“Orda bir köy var uzakta. gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür” şarkılarıyla olmaz. Gideceksin, göreceksin. Bileceksin. Derdiyle dertleneceksin. Gidemediğin yer senin değildir. Unutma ki gidemediğin yere sen gitmezsen başkaları gider. Nitekim tabiat boşluk kabul etmez. AB(D)li güçler akın akın gezdiler, hançer soktular devletime rağmen. Bunları iyi görmek lazım. Bu topraklarda sorun varsa sorun benim sorunum, bizim sorunumuz. Okyanus ötesinden ya da İskandinav ülkelerinden buraya karışmak da kimin haddine! Ama biz birbirimze sırtımızı çevirirsek olacak budur.
2004’te AB dönem sorumlusu Oli Rehn Batman DTP İl başkanını ziyaret ediyor ve “Farklılıklarınızı ortaya çıkarın” gibi haddini bilmez söylemlerde bulunuyor. Karşı çıkan Kürt vatandaşımız kısa bir süre sonra görevden alındı.
Aklımızla görelim, aklımızla duyalım... Başkalarının akıllarıyla değil, yüreğimizi koyarak kendi aklımızla düşünelim.
Çözüm Şeyh Edebali’nin sözünde: “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!”
Kürşat Efe
+++
Kazanmanın yarısı
gündemi belirlemek
Son günlerde uzunlu kısalı konuşmalarımızda, sohbetlerimizde altını kırmızı, üstünü fosforlu kalemle çizerek paylaşmaya çalışıyoruz. Gün-de-mi be-lir-le-mek...
Çalışanı, emeklisi, sendikacısı, işçisi, köylüsü, herkesle konuşmaya, toplumun nabzını tutmaya çalışıyoruz. Na-bız-lar çok ya-vaş a-tı-yor... Tan-si-yon çok dü-şük...
Emperyalizm ile onun yerli ve yabancı işbirlikçileri, tamamına yakınını denetim altında tuttukları yazılı ve görsel medya ile topluma bir konuyu dayatıyorlar ve ne kadar süreyle konuşulacağını kendileri belirliyorlar. Bu konu, Kürt açılımı da olabilir, Ermeni sınırı da; mayınlı araziler de olabilir, Ruhban Okulu da... Sonra?
Görünür görünmez bir el, medyanın servis masasını temizliyor ve yeni konuyu dayatıyor. Ne garip, demokratik olduğu söylenen bir toplumda demokrasi adına yapılıyor bütün bunlar.
Ya şu mayınlı araziler konusu ne oldu, hangi aşamada? “Fikri takip” diye bir kavram vardır. Bireylerde olmasa da dernek, sendika ve parti gibi tüzelkişiliklerde olmazsa olmaz bir kavramdır “fikri takip”... Ya olmazsa? İşte o zaman film kopar... Gibileşme başlar... Gibi dernek, sendika ve partiler çıkar sahneye... Gelin görün ki bu saydığımız tüzelkişiliklerde de pek yok fikri takip... Onlarda dayatılan gündemi kaşıklayıp duruyorlar.
Eğer düşünmeye çalışabilirsek birinci aşamada bu kaygan, oynak gündemi sorgulamaya başlarız. Gündeme yem atma olgusunu Türkiye’de ilk uygulayan Turgut Özal olmuş, “Biz onlara bir muz veririz, onlar bununla uğraşırken, biz de rahatça yapacaklarımızı yaparız” demişti.
Toplum yapay gündemlerle oyalanırken sistem (emperyalizm) kendi gerçek gündemini uygulamanın peşindedir... Alınacak alınır, satılacak babalar gibi satılır.
Siz hem Atatürkçü, hem laik, hem de en hakikisinden demokrat oldum derken 2007 seçimlerini kim kazandı? Ne oldu mitinglerdeki kalabalığın tercihi? Ne güzel karşıydık şeriata ve darbeye!
Gazanfer Eryüksel / ADD, Antalya
+++
Benim suçlum, senin suçlun
Cezalar kesile / biçile / çarpıla / çıkartıla, iyi hal, çok masum baktı, aç kaldı vs. bahaneleriyle indirildikçe indiriliyor. Yani kafadan C.G.’ye, örnek veriyorum, 15 yıl ceza verilse yatacağı süre 4 yıl civarıdır. Kamuoyu her şekilde mağduriyeti için bütün alt yapıyı hazırladı. Buna resmi görevliler de dahil. İdam geri gelsin dediğimizde bazıları karşı çıkıyor. Esas amaç suç işlemeyi önlemektir diyorlar, sonra da eğitimi ileri sürüyorlar. Tamam her şeyin başı eğitim. Örneğimizden yola çıkarsak devlet ne yapmalıydı da cinayetin işlenmesi önlenmeliydi. C.G.’ye eğitimin dik alası verilmiş, bir çoğumuzun çocuğunun alamayacağı eğitimi almış. Ne bahane bulacağız. Herkes kendisine sorsun Münevver’in annesi/babası sizler olsaydınız ne ceza almasını isterdiniz. Yasalarımız ne yazık ki suçluları ödüllendirilir şekilde dizayn edildi. AB kriterleri bahane edilerek cezalar kuşa döndürüldü. 301 kaldırılsın diye yırtınanlar, en basit ihale yasası on bin değişikliğe uğrayıp hadım!! edilirken hiç ses vermediler.. Benim suçlum, senin suçlun olursa ülke ülke olmaktan çıkar, zaten çıktı da.
Nihal Tabak
+++
Gizli ikna
tabancaları
Bir alışkanlığın yada bir düşüncenin “akıllıca manipülasyonu” nasıl yapılır?
Kökten piyasacılığı yaşayan ülkelerde, ticari ve siyasi kazançların arkasında hep duyguların manipülasyonu vardır.
Manipülasyonda suçluluk duygusu, korku, kaygı, düşmanlık, yalnızlık duygusu, aşağılık duygusu ve iç huzursuzluklar kullanılır.
Yönlendirici yaklaşım, Napolyon’dan beri vardır. 1950 yılından bu yana Amerika’da hem ticari alanda, hem de siyasi alanda kullanılan bir yöntemdir.
Egemen sınıfların çıkarlarını sürdürmesi için iki mekanizma kullanır. Birincisi ikna etme, ikincisi, daha çok başvurduğu, dayatmadır.
Aşağılık duygusu yaratarak toplumun yönlendirilmesine bir örnek vererek başlayalım.
En önemli gizli ikna edici araç “değişim” dir. Değişim her halükarda, iyiye giden bir yol diye anlatılır. Örnek, sen Ermenileri katlettin. Şimdi de, Kürtleri katlediyorsun. Sen aşağılık bir katilsin. Eğer sen de değişirsen, demokrasiye evet dersen, sen de modern insan olacaksın. O zaman seni Batılı olarak kabul ederiz.
Gizli ikna edici olarak, tarih: Tarih var ya, hani o senin övündüğün tarih; o tarih yanlış. Seni kazıklamak için yazılmış. Kemalizm süreci ve hareketi halka karşı bir süreçtir.
Gizli ikna edici olarak eşitlik; sınıflar yoktur. Herkes kanun önünde eşittir.
Gizli ikna edici olarak sanat: Senin sanatın falan yoktur. Sanat çağdaş sanattır. Pisuarın üzerine kalp resmi çizerim, onu da sanat galerilerine koyarım. Çağdaş Sanat üfürükçülerine de sanat budur diye yaygara yaptırırım. Kültürsüz milletsiniz der. Pop kültürünü sana dayatırım.
Gizli ikna edici olarak Arap; Arapların bizi arkadan vurduğu şuur altımıza yerleştirilmiş gizli ikna operatörlerinden birisidir. Emperyalistler Araplar ile aramızı açmak için sürdürdükleri bir manipülatördür.
Gizli ikna edici olarak mollalar: Amerika, hükümetleri kendi çıkarları yönünde bir karara zorlamak için CIA vasıtası ile yurtsever aydınları katleder. Arkasından, manipülatörler ortaya çıkar. Mollalar İran’a diye bağırır. Laikler İran’a biraz daha düşman edilmiştir. Bu ve bunlara benzer birçok ikna edici manipülatör ile beyni doldurulmuş benim aydınım da, kendi aklı ile hareket ettiğini sanır.
Bülent Esinoğlu
+++
Önce kafalar ıslah edilsin
Son yıllarda, ıslah adı altında derelerin yatağı iyice daraltılarak beton kanal içine alınıyor.
Beton kanal içine alınan suyun, en küçük taşkında, aşağılara indikçe akacağı hızı bir düşünün. Hangi güç o suyu konrol altında tutabilir.
Binlerce yıldır kendi yatağı içinde kıvrıla kıvrıla akan -her kıvrımın suyun hızını kestiği-dereyi ıslah(!) etmeye kalkan kafalar ıslah edilmelidir öncelikle.
Dere, “aşırı yağışlarda, etrafımı yıkmadan suyumu denize ulaştırabilmem için bu kadar geniş yatağa ihtiyacım var. Yatağımla oynarsanız bunu pahalıya ödersiniz” diyor ama bu sesi -başta ıslahçılar(!)- kimse duymuyor.
İnsan, dereyi ıslah(!) etmeye gücünün yetmeyeceğini anlamadığı sürece daha çookk felaketler yaşanacaktır.
Ali Çetin / Hayat
+++
Gazilere minnet
Bu Büyük ve Kutlu Vatanımızı, Milletimizi, Bayrağımızı namusu sayan, bu kutsal uğurda gözünü budaktan esirgemeyip canını hiçe sayan aziz milletimizin şanlı tarihi bu uğurda verilen mücadelelerle doludur. Şehitlik ve Gazilik mertebeleri Türk Milletinin gönlündeki en ulvi makamlardır. Bu Kutlu Vatan’ın bağımsızlığı uğrunda nice fidanlar kendilerini feda etmiş, birçoğu ağuşunu açmış onları bekleyen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in kollarında son nefeslerini vererek Şehitlik mertebesine, birçoğu da gazilik mertebesine erişmiştir. Kahraman gazilerimizi bir kez daha minnet ve şükranla anıyor ve tüm gazilerimizin Ramazan Bayramlarını da kutluyorum.
Fikret Şahin
+++
Milli iradenin vekilleri nerede?
Siz yazıyorsunuz, bizler okuyoruz, bir başkaları da yorum yapıyor. Hani eylem? Bu ülkede milletvekiliyim diyen, dünya kadar maaş alan siyasiler nerede? İki de bir biz “milli iradeyiz” derler. Sahip oldukları ünvan ve olanakları hak etmek istiyorlarsa, halkımızı meydanlara davet edecek organizasyonlar düzenlemelidirler. Mlletimiz ölü uykusundan mı, yoksa akıl tutulmasından mı, ya da Cumhuriyete düşmanlığından mı uyanıp gerçekleri görerek, makarna, bulgurdan vazgeçip, din bezirganlarının elinde oyuncak olmaktan kurtulsa, geleceğine sahip çıkabilse... Ülkemin geleceğinden endişe ediyorum. Bizler Atatürk ve Atalarımız’ın bizlere özgür ve belli bir düzeyde bıraktıkları varlıklara ihanet ettik.
Muzaffer Gündoğdu
+++
MİNİ YORUM
AB ‘Taraf’ı
Mesaj Cengiz Şerif’ten; Taraf Gazetesi’nin satır satır çevirisinin yapılıp her gün Avrupa Birliği’nin önüne konulduğunu iddia ediyor. Sebep mi? Bakın neymiş: “AB, gazetelere doğrudan hibe yapamıyor ama yayınevlerine yapabiliyor. Alkım Yayınevi’nin, Ahmet Altan’ın “İçimizdeki Bir Yer” adlı romanının, 2004’te AB parasıyla basıldığı belirtiliyor. 1 milyon adet basılıp maliyetinin 4’te biri fiyatına satılan Altan projesi, AB fonlarınca desteklendi. Gazete bayilerine kadar ulaştırılan kitap için bakkallara bile standlar yerleştirmişti. AB ile kurulan bu köklü ilişkilerin, bugün para kanallarının çeşitlenmesinde etkili olduğu belirtiliyor.”