23 Nisan ve Milli Egemenlik...

Büyük günde en anlamlı 23 Nisan mesajını MHP lideri Devlet Bahçeli verdi. Dünkü Meclis grup konuşmasından şu cümleleri alıntılıyorum;
 “Milletimizin tüm güzellikleri ilk Meclis’in sıralarındadır. Şeyhi oradadır, tarikat ehli oradadır, sanatçısı oradadır, edebiyatçısı oradadır, askeri oradadır, âlimi oradadır, memuru, işçisi, çiftçisi, esnafı, eşrafı, hocası hepsi bir aradadır.
Liberali, toprak ağası, Bolşevik meraklısı, muhafazakârı, milliyetçisi hep birlikte Türkiye’nin bekası için çırpınmıştır.
İlk Meclis’te hazır bulunan saygıdeğer mebusların sosyal, ekonomik, ideolojik ve sınıfsal özellikleri ne olursa olsun, hepsi vatanseverdir ve kurtuluşa inanmış faziletli isimlerdir.
Bunların vatan mevzuunda çıkardıkları ses tektir.
Milet konusundaki üslupları aynıdır.
Milli ve manevi değerlerle ilgili yaklaşımları hemen hemen örtüşmektedir.
Diyebiliriz ki, ilk Meclis Türk milliyetçiliğinin Cumhuriyet’ten önceki en önemli başarısıdır.
Bizim eski diyerek vazgeçeceğimiz bir şey yoktur.
Bizim yeni diye maceraya atılıp geçmişin üzerine sünger çekecek halimiz, düşüncemiz ve vaktimiz de yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti hem yenidir, hem de tarih kadar eskidir.
Türkiye Cumhuriyet’i hem körpedir, hem de nesiller arasındaki en sağlam köprüdür.
Hunlar’dan Selçuklulara kadar bir cevher gibi asırları süsleyen, bir yıldız gibi insanlığa ışık saçan Türk-İslam devletleri bizim şanlı sayfalarımızın yüz aklarıdır.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadar tüm yaşanmışlıklar bize aittir ve bizi yansıtmaktadır.
Üç Hilal ve Ay Yıldızlı Al Bayrak tamir edilemez bir tezadın değil aynı kader yolculuğunun birbirini takip eden iki şeref ve bağımsızlık sembolüdür.
Erdoğan bilmelidir ki, ne dünümüzden taviz veririz, ne bugünümüze yeni kavramının içine tuzaklanmış parçalanma ve yok oluş tezgahına aldanarak sırt döneriz.
Ne Ötüken’i bırakırız, ne Ahlat’tan vazgeçeriz, ne Malazgirt’i unuturuz, ne Söğüt’ü kenara iteriz, ne de Ankara’ya yüz çeviririz.
Biz insanlığa zafer nasıl kazanılır, hükümran nasıl olunur öğretmiş bir milletiz.
Biz yeryüzüne adalet ve iyi yönetim getirmiş bir kudretiz.
Biz yenilgilerin külünden Anka Kuşu gibi doğan, Recep Tayyip Erdoğan gibilerini elinin tersiyle itmeyi başarmış, başarmaya azmetmiş büyük Türk milletiyiz” 
 Kutlu günde, Türklük felsefesinin nesilden nesilden sağlıklı bir şekilde aktarılması için bu sözleri en kıymetli varlıklarımız olan çocuklarımıza tekrar tekrar okutmanızı öneririm...

Suçlu da olsa...
Bir devlet sebebi ne olursa olsun milli egemenlik  haklarından vazgeçer mi?..
Sorunun yanıtını 14 Nisan 2014 gecesi, Suriyeli kaçakları Bodrum’dan alarak sürat teknesiyle Yunanistan’ın İstanköy Adası’na bıraktığı iddia edilen Türk kaptan Mustafa Ateş’in, Yunan Sahil Güvenlik Botu tarafından açılan makineli tüfek ateşiyle vurulması olayı ile aramaya çalışalım. Uzman isim eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri emekli, kurmay Albay Ümit Yalım’a kulak verelim;
“Türkiye Cumhuriyeti’nin Ege Denizi’ndeki karasuları 6 mildir. Bodrum’dan, Yunanistan’ın İstanköy Adası’na olan mesafe 3 mildir. Ayrıca T.C.’ye ait olan ancak 2004 yılından beri Yunanistan’ın işgali altında bulunan Keçi Adası’nın İstanköy Adası’na olan mesafesi de 2,5 mildir. Türk karasularının dış sınırı İstanköy Adası’nın kıyılarından geçmektedir. Yani Ateş kaptan Türk karasuları içinde vurulmuştur. Yunan Sahil Güvenlik Botu açık bir şekilde katliam yapmıştır. Ahmet Davutoğlu bunları bilmiyor mu? Davutoğlu bilmiyorsa, Dışişleri Bakanlığı Denizcilik ve Havacılık Genel Müdürlüğü’nde görevli diplomatlar bu konuda neden gerekli uyarıda bulunmuyorlar?
 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 111. Maddesinde, Kesintisiz İzleme Hakkı’nın tanımı yapılmıştır. Bu tanımlamaya göre kendi ülkesinin karasularına giren geminin izlenmesi mümkün değildir. Ayrıca sözleşmenin hiçbir yerinde izleme hakkını kullanan gemiye ateş açma yetkisi verilmemiştir. Yunan Sahil Güvenlik Botu, Türk kaptan Mustafa Ateş’i Türk karasularında izlemeye devam etmiş, silahsız ve savunmasız Türk teknesine ateş açmıştır. Yunan Sahil Güvenlik Botu’ndaki askerler, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni açık bir şekilde ihlal ederek cinayet işlemişlerdir.” 
 Yunanistan, devamlı olarak uluslar arası hukuku ihlal ettiğini ve Türk yetkilerin buna göz yumduğuna işaret eden Yalım şunları söylüyor;
 “Didim sahillerinden Bulamaç Adası istikametinde 3 mili geçen Türk balıkçı teknelerine, Yunan Sahil Güvenlik Botları tarafından ateş açılmaktadır. Türk Sahil Güvenlik Botları da aynı bölge de 3 milin ötesine geçmiyor. İşgal altında olan Bulamaç Adası Türk adası olup 6 millik Türk karasuları içindedir. İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak görev yapan Sahil Güvenlik Komutanlığı, 1982 tarihli Türk Karasuları Kanunu’nda olmayan orta hat kuralını mı  uyguluyor? Yunanistan Sahil Güvenlik Botları’nın Bulamaç Adası’nın doğusuna geçerek Türk Balıkçı teknelerine ateş açması, Türk karasularının açıkça ihlal edilmesi demektir. 
Türk vatandaşı A.K., 13 Nisan 2013 tarihinde, şişme bot ile taşıdığı Suriyeli kaçakları Bulamaç Adası’na indirirken Yunan Sahil Güvenlik ekipleri tarafından yakalanıyor ve Yunan mahkemesinde yargılanıyor. Türk vatandaşı, Türk karasularının içinde ve Türk adasında suç işliyor. İçişleri Bakanlığı ve Bakanlığa bağlı Sahil Güvenlik Komutanlığı bu olaya neden seyirci kalıyor? Ege Denizi’nin uluslararası hava sahasında, 02 Ocak - 14 Nisan 2014 tarihleri arasında uçuş yapan 244 Türk savaş uçağına, 40 Casa Nakliye uçağına ve 29 helikoptere, Yunan savaş uçakları tarafından önleme yapılıyor ama Ahmet Davutoğlu’nun yönetimindeki  Dışişleri Bakanlığı’nın gıkı bile çıkmıyor. Ahmet Davutoğlu ve AKP Hükümeti hangi ülkeye hizmet ediyor?.. ” 

Yazarın Diğer Yazıları