"18 Nisan"dan "14 Mayıs"a!..

Tarihin farklı açılardan tekerrür etmesi ne kadar da şaşırtıcı...

2023'teyiz... Yani Kurtuluş Savaşı'ndan da, "siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz" diyen Demokrat Parti'nin baskıcı döneminden de çok uzaktayız...

Hilafetçilerine Kuvayi Milliye'ye savaş açmasının üzerinden 103 yıl, Demokrat Parti'nin "tahkikat"larla baskıları arttırmasının üzerinden ise 63 yıl geçmiş...

Ahval ve şerait ise hem Anadolu'nun üzerinde büyüyen gerici-bölücü tehdit açısından benzerlik gösteriyor, hem de AKP'nin yarattığı tahribatlarla ona yönelik tepkiler bakımından...

Konu 1920 öncesindeki gibi "işgal" olunca, işte adalardaki işgal krizi vs. sorunlar nedeniyle Yunanistan'la gerginlik halen bitmiyor... Unutmayalım ki, daha aylar önce Erdoğan, "bir gece ansızın gelebiliriz" diye Atina'ya gözdağı bile vermişti...

Peki, Doğu sınırlarında ezelden beri durmayan tehdide ne demeli?..

Irak, ABD-Avrupa desteğinde parçalara ayrılsa da, işte PKK ve Kuzeydeki aşiretler halen aynı sorun...

Geçen haftalarda, içinde 6 PKK'lının öldüğü helikopterin Talabani'nin yönettiği KYB tarafından örgüte verildiği ortaya çıkmamış mıydı?..

Peki ya Suriye'deki emperyal işgale ne demeli?..

2011'den bu yana Arap Baharı buhranıyla "işgal" edilmeye çalışılan Suriye'de emperyalizmin tezgahı bozulsa da, sınır boylarındaki ayrılıkçı-gerici tehlike bitmiyor...

Baksanıza, sınır bölgesini "özerklik" adı altında işgal eden PKK orada Amerika'nın desteğiyle 130 bin kişilik ordu kurmuş...

Öyle bir ordu ki, sadece tankları yok, helikopterleri bile var...

Ancak Atatürk'ün Gençliğe Hitabe'deki, "memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir" şeklindeki saptamasının tam ortasında sadece iç-dış tehditler yok, sinsi maşaların her alanda yarattığı siyasi "işgal" ve tehditler de giderek büyüyor...

İşte FETÖ'cusundan PKK'lısına, Hizbullahçısından liboşuna, TESEV'inden Nurcusuna kadar partilerin içerisinde cirit atmayan Truva atı yok gibi...

KUVVACILARA MEYDAN OKUMAK!!!

Yukarıdaki saptamaları daha iyi yorumlayabilmek için yazının başında dikkat çektiğimiz "tarihin tekerrür" etmesi noktasına bir kez daha odaklanmak gerekiyor...

İşte bugün 18 Nisan... Yani tekerrür eden tarih açısından çok ilginç olayların başladığı bir gündür "18 Nisan..."

Örneğin ne olmuştu "18 Nisan" 1920'de?.. Atatürk'ün Kuvayi Milliyesi'ne karşı Osmanlı Sarayı'nda "Kuvayi İnzibatiye" kurulmuştu...

Sadrazam Damat Ferit, hükûmeti kurduktan 2 gün sonra, 7 Nisan 1920'de Britanya Yüksek Komiseri Amiral John de Robeck ile "milliyetçilere karşı alınacak tedbirleri" görüşmüştü...

İşte bu görüşmenin ardından 11 Nisan'da "Kuvâ-yi Milliyecilerin eşkıya olduğu ve öldürülmelerinin sevap ve vatani bir yükümlülük olduğuna" ilişkin Dürrizade Abdullah Efendi'nin bir fetva çıkarması sağlanmıştı...

Bu fetvanın ardından Adapazarı dolaylarında çıkarılan isyanı da destekleyen Hilafet Ordusu'nun İnzibatiye kuvvetleri Ankara Hükûmeti'nin düzenli birliklerine yenilmişti...

Evet; AKP iktidarının laiklikten demokrasiye, cumhuriyetin kuruluş amacından kurumlarına kadar her alanda erozyonlar yarattığı bir dönemde, Erdoğan'ın 22 yıl boyunca iktidarda kalmasının bir nedeni nasıl zincirleme seçim zaferleri ise, en büyük nedeni ise muhalefetin seçenek yaratamayarak sergilediği başarısız siyaset fiyaskolarıdır...

İşte AKP seçimi kazanmak için yine her yolu denerken, muhalefetin içerisinde Kemalizm'i ırkçılık olarak niteleyen Taraf tetikçileri, Soros uzantıları, Ali Dibocular ve (partilerin çoğunda) sayıları neredeyse Meclis'te "grup kuracak" hale ulaşacak FETÖ iltisaklı isimler de var ki, en çok da hayal kırıklığına uğrayan Atatürkçülerin enerjisi kırılıyor...

Velhasıl, 18 Nisan 1920'de, saray destekli Kuvai İnzibatiye kuvvacılara karşı nasıl faaliyete geçirilmişse, FETÖ ilişkili isimlerle yeni partilerdeki eski AKP'lilerin, PKK uzantılarının muhalefet saflarında cumhuriyete kafa tutması da milyonlarca Atatürkçüyü, yurtseveri kaygılandırıyor!..

Yeni partilerdeki eski AKP'lilerle Atatürk'e, laikliğe, Cumhuriyet'e saldıran sözde muhaliflerin Atatürkçülerden oy istemeye kalkışması daha nasıl tarif edilebilir ki?..

SEÇMEN BIKTI TEKERRÜRDEN..

Evet; "18 Nisan" tarihi sadece yukarıda dikkat çekildiği gibi, saraycılarla kuvvacıların çatıştığı, tarihin gergin bir dönemini anımsatmıyor...

Bir de Kurtuluş Savaşı'ndan kırk yıl sonra, yine siyasetin bağrında cumhuriyetin kuruluş ve kurumlarıyla iyice tahrip edildiği Demokrat Parti dönemi var ki, oradaki bir dönemeç de ne tesadüf ki "18 Nisan" 1960'a denk gelmişti...

7 Nisan'da DP Meclis Grubunun, "CHP'nin ülkedeki bütün 'yıkıcı gruplar'ı çevresinde topladığı, halkı, orduyu iktidara karşı ayaklanmaya kışkırttığını" öne sürerek bir bildiri yayımlamasından sonra, "18 Nisan 1960"ta CHP'yi ve basını soruşturmak üzere TBMM'de 15 üyeli Tahkikat Komisyonu kurulmuştu...

Yayımlanan bildirinin ardından DP Meclis Grubu TBMM Başkanlığı'na muhalefetin eylemlerinin soruşturulması için bir önerge vermiş, bu önerge 27 Nisan 1960 tarihinde Meclis'te büyük çoğunlukla kabul edilince, CHP lideri İsmet İnönü tarihî bir açıklama yapmıştı...

İhtilallere karşı çıktıklarını ve "demokratik bir rejim için çok çile çektik"lerini anlatan İnönü, Demokrat Parti'yi uyarırken tarihe geçen şu cümleyi de kurmuştu;

"Bu yolda devam ederseniz sizi ben de kurtaramam."

Meselenin özetine gelince;

Siyasiler ideolojik olarak savrulurken ve cumhuriyetin kalelerine sızdırılan Truvalar, cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılında, (hem de Demokrat Parti'nin 14 Mayıs 1950'de iktidara gelişinin yıldönümünde) iktidara gelmek için çabalarken, sağda da solda da toplum çok gergin...

Velhasıl; ideolojisini, yönünü, siyasi karakterini yitirmiş bir ortamda, cumhuriyetle kavgalı isimlerle yola çıkılan bir seçimde, AKP de artık tabanına çok güvenmesin, muhalefet de...

Seçmen ilkini 20 yıldır ayakta tutmaktan, ikincisini ise hep kurtarmaktan çok yoruldu...

Yazarın Diğer Yazıları