101 yıl sonra düşman halen içeride!!!

"Paşalar ve karargahları sabah erkenden Kocatepe’ye gelmişlerdi... Yunan savunma sisteminin adım adım çöküşünü seyrediyorlardı...
Yalnız Çiğiltepe karşısındaki 57. tümen bir türlü ilerleyememişti... Kuşatma kolu ateş yememek için hayli açıktan dolaşınca etkisiz kalmıştı...
Mustafa Kemal Paşa bu tümenin komutanı albay Reşat Bey’i severdi, emrinde çok başarılı hizmetler görmüştü, teşvik etmek için telefon etti;
- Reşat Bey hala hedefinize ulaşamadınız, bir sorun mu var?..
- Yarım saat sonra ulaşacağız efendim, söz veriyorum...
- Peki, size güveniyorum...
Yarım saat geçeli hayli olmuştu, Çiğiltepe düşmemişti... Mustafa Kemal Paşa, Reşat Bey’le konuşmak istedi... Telefona emir subayı üsteğmen Bozkurt Kaplangı çıktı;
- Reşat Bey’i istemiştim...
Bozkurt zorlukla, ‘Reşat Bey az önce intihar etti efendim’ dedi, ‘size bir açıklama bırakmış okuyorum;
‘Yarım saat içinde size o mevzii almak verdiğim sözü yapamadığımdan dolayı yaşayamam...’
Üsteğmen, Başkomutan’ın teselli edici sözlerini ağlayarak dinledi...”

ZAFER'İN SİHRİ...

"Sekizinci Tümen’den bir alay saat 17:30'da Afyon’a girdi...
Halk yol boyunca, iki yana ayran kazanlarını, su küplerini, börek ve ekmek kadayıfı tepsilerini, dilim dilim kesilmiş karpuzları, kavunları dizmişti...
Alay komutanı iki bölüğü yangınları söndürmeye yolladı... Kalanlar durmadılar, biraz atıştırıp, yiyerek- içerek, alkışlar- dualar arasında yürüdüler...
Dördüncü Kolordu’nun öteki kolu hızla tepelerden aşağıya, Afyon’un batısına iniyordu... Görevi Yunan tümenlerinin Dumlupınar'a çekilmesini önlemek ve birlikleri imha etmekti...
Pek az uyumuş, durmadan dövüşmüşlerdi... Ayakları yara içindeydi, öğle yemeği yememişlerdi... Ama hiç savaşmamış gibi dinç ve neşeliydiler... Zaferin sihriydi bu...”

KAHREDEN YALAN!..

Teğmen Şevket Efendi'nin güncesinden;
“Uşak’tan geçiyoruz... Şehrin girişinde, Sakarya Savaşı’nda şehit olan yüzbaşı Basri Bey'in annesi oğlunu arıyordu... Bana da ‘Basri nerede’ diye sordu...
Sarardım, doğruyu söyleyemedim, ‘arkadaki alayda’ dedim...
Kadıncağız sevinç içinde geriye yürüdü... Hepimiz ağladık, bir anneyi böyle bir yalanla oyaladığım için kendimi hiç bağışlamadım...”

ATEŞ HATTINDAKİ KOMUTAN...

“Cepheye çağrılan Halide Hanım (Adıvar) ile Ruşen Eşref zorlukla Afyon’a yetişmişlerdi... İsmet Paşa, ‘tam gününde geldiniz’ diye karşıladı;
- Başkomutan yaşanan olayları sizlerin yazmanızı istiyordu...
Halide Hanım güldü; ‘bu arada bunları da mı düşünüyor?..’
- O, neden Mustafa Kemal?..
Ruşen Eşref, ‘Gazipaşa’yı görmemiz gerekmez mi’ diye sordu...
- Paşa cephede, 11. tümeni idare yerine gidiyormuş...
- Ateş hattı değil mi orası?..
- Evet, ateş hattı...”

ALLAH'IN LÜTFU...

"Büyük komutanlar Adala'daki 2. Ordu Karargahı’nda törenle karşılandılar... Yakup Şevki Paşa, Mustafa Kemal Paşa'nın önüne geçti, elini uzattı;
- Paşam sen haklı çıktın, ver elini öpeyim... Mustafa Kemal Paşa sarıldı;
- Estağfurullah, ben sizin elinizden öperim...
- Bu zafer senin azmin sayesinde kazanıldı...
- Hayır paşam, milletin gayreti, sizin emeklerinizle kazanıldı... Bu zafer hepimizin...
Yakup Şevki Paşa ‘sana son bir kez daha itiraz edeceğim’ dedi, ‘Hayır, benim gibilere kalsa daha yerimizde sayıyorduk... Sen bu millete Allah’ın bir lütfusun...”

ZAFER'İN ÖNCESİNDE TÜRKİYE...

Falih Rıfkı Atay 30 Ağustos Zaferi için şöyle yazacaktı;
“Neyimiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu batının pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi doğunun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere ‘bizim’ diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz...”
Falih Rıfkı "neyimiz varsa 30 Ağustos'a borçluyuz" diyor ya, işte 101 yıl önce hiçbir şeyimiz yoktu bu topraklarda...
Çünkü son 50 yılda ülkeyi yağmalayanların unuttuğu, "Zafer"in öncesindeki sosyo ekonomik manzara kahrediciydi;
"İlkel bir tarım, sıfıra yakın sanayi, madenlerin, limanların, demir yollarının yabancı şirketlerin yönetiminde olduğu, 153 ortaokul ve lise ile sadece bir üniversite varken halkın yalnızca yüzde 7'sinin okuryazar olduğu, kişi başına gelirin 4 lirayı geçmediği, bağnazlık kıskacında, 13 milyonluk bir dağınık ülke..."

ATATÜRK'E SAYGIYLA...

Merhum Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” kitabından aldığımız anıları daha önce de yayınlamıştık...
İşte o anıları yalnızca, cumhuriyeti yıkarak “yeni”sini kuracağını iddia eden bölücü-gericilere “yeter artık” demek için anımsatmadım...
Aynı zamanda o anıları, “kinci cumhuriyetçiler”le kol kola giren, tarikat ve cemaatlere oy uğruna taviz vermeye kalkışan Truva kısrağı siyasi işbirlikçileri gaflet uykusundan uyandırmak için de anımsattım…
Ve bu anıları en çok da Atatürk'e "kafir" diyebilecek kadar zıvanadan çıkan alçakların, 30 Ağustos için bir Twitter paylaşımı bile yapmayan işbirlikçi siyasi liderlerin ve Gazi'yi ulusal bayramlarda camilerdeki hutbelerde anmayan bağnaz bürokratların suratlarına milyonlarca kuvacının bir tokatı olsun diye anımsattım...
Evet; 101 yıl önce Afyon’dan İzmir’in kurtuluşuna giden “Büyük Taarruz”un ne kadar soylu bir mücadele olduğunu bazı kansızların gözlerine sokmak için de sıraladım bu satırları!..
30 Ağustos'un üzerinden 101 yıl geçse bile, gericisiyle, bölücüsüyle, işbirlikçisiyle, sinsisiyle, Truvasıyla düşman halen içeride vesselam!..
Dumlupınar kahramanı Atatürk’ü, İnönü’yü, onurlu bir asker olarak intiharı seçen Albay Çiğiltepe’yi ve Kurtuluş Savaşı’nın bütün şehitleriyle, o dönemin anılarını milyonlara ulaştıran Turgut Özakman’ı bir kez daha saygıyla anıyorum...
30 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun...

Yazarın Diğer Yazıları