1000 liraya cinayet makinası
"Ha bugün ha yarın" deyip erteledim. Bugün kaleme alıyorum. Çünkü Yenikapı'daki son olay bardağı taşırdı. Metroya kartsız binmeye çalışan şahıs engellenince, bulduğu taşlarla güvenlik görevlisinin başına vurdu. Daha sonra güvenlikçinin silahını kapıp etrafa yaylım ateşi açtı. Toplam iki yaralı. Belli ki her iki taraf da eğitimli değil. Olayı incelersek altından bir sürü arıza çıkıyor. Psikolojik bozukluklar dahil. Vakalar üst üste geldi ve ana neden tek noktada kilitlendi; "devletin vurdumduymazlığı".
Hemen her düğün ve sünnette aynı sahneler sergileniyor. İlkokul çocuğunun eline bile Kalaşnikof verildiği ortada. Adamın sözlerini de duyuyorsunuz; "Sık oğlum". Bu işlerin geride bıraktığı bilançoya bakınca trafik kazalarının sollandığını anlıyorsunuz. Konya'dakini hatırlayın; "Bir sürü yaralı ve beş göz altı". Anlayacağınız ateş serbest.
Muş'taki güvenlik görevlisi, Şeker Fabrikası'nın verdiği otomatik silahla önce karısı ve 1.5 yaşındaki oğlunu öldürüyor ardından kız kardeşi dahil üç bayan akrabasını da katlediyor. Yakalandığında ilk sözleri "vurdum ama sebebini hatırlamıyorum". İşte burası her şeyden önemli. Bu ruh hastalarına emniyet görevi veren kim? Ya bunlara silah zimmetleyenler? Sırf bu sektördeki görevlilerin sayısız vukuatı ve binlerce dosyası var.
Katile yardım
Av malzemesi satan yerlerden, toplam 650 lira ödeyerek -o da 10 taksitle- pompalı tüfek alabilirsiniz. Tabancaların da bin türlüsü var. Ruhsat tarafını satıcı hallediyor. Bağlantılı hastaneye 350 lira yatırdınız mı "ruhsal durumu silah taşımaya uygundur" yazısı elinizde. Yani 650+350= 1000 TL ile artık Robocop'sunuz. Sonrası malûm. Karınızdan başlayarak, 7 sülalenizi temizliğe girişebilirsiniz. Eş-dost düğünlerinde, can yakabilirsiniz!
TCK'nın mevcut maddelerine bakınca bilinçli/taammüden cinayetlerde en az ceza yemenin üç formülü var. İlki halk arasında "46'lık" denilen "ruhsal bozukluk" raporu almak. İkincisi hasmınızı trafik kazasında öldürmek. İyi tezgahlarsanız tutuklanmadan yırtarsınız. Üçüncü şık bir kutlamada halletmek. Havaya ateş ediyor numarasıyla hasmınızı öbür tarafa yollarsınız. Bunun da cezaevi süresi göz açıp kapayıncaya kadar tamamlanır. Birileri ortaya çıkıp varsın bağırsın dursun; "nerede bu devlet?" Bunlara alışıldı. Hatta kulakların kontağı kapatıldı.
Arada bir yaptığım gibi konuyu bir anıyla noktalamak istiyorum. Ünlü polisi şefi Ahmet Ateşli, Merter'de militanlarca delik deşik edildi. Seri ameliyatlarını bir başka merhum Prof. Dr. Kaya Çilingiroğlu -Hülya Avşar'ın kayınpederi- yaptı. Ziyaretlerimden birinde gariban kadıncağız dikkatimi çekti. Aynı katta yatan küçük kızının refakatçısı idi. Yavrusunun omur iliğine saplanan iki merminin çıkarılması safhasındaydılar. Ne acıdır ki, bu olay bir Karadeniz düğününde meydana gelmişti. Ameliyat sonrası gelişmeleri de takip ettim. Maalesef kızcağız sakat kaldı. Her bu tip olayda o yavrunun bakışları gözümün önünden gitmez.
***
İyi başladı
Belgesel hazırlamak zordur. Hele konu 70-80 yıl öncesine dayanıyorsa. Bırakın dönem görüntüsünü, solmuş fotoğrafı bile zor temin edersiniz. Türk'ün Ateşle İmtihanı'nın ilk bölümünü dikkatle izledim. Öncesinde de iki meslektaşımın konuşmalarından beklenen ilgiyi ölçmüş oldum.
Gelelim değerlendirmeme. Öncelikle, iç spikerler Onur Tan ve Sinan Kunter'i kutlamalıyım. Tane tane konuşmalarındaki diksiyon mükemmeldi. Zaten önlerindeki metin güzel. Tahrifat yok. Abartısız. Bunları dönemin renklendirilmiş çizgi portreleriyle zenginleştirmek ayrı başarıydı.
Taha Akyol'a gelecek olursak; Edirne Fatihi Yarbay Enver'i överken, Osmanlı İmparatorluğu'nu savaşa sokan Enver Paşa'yı eleştirip, doğruculuk yapmıştı. Aynı şeyi Abdülhamid'de de gözlemledik. Ne "Kızıl Sultan" ne "Ulu Hakan"dı. Neyse o...
Türkler üzerine oynanan oyunları kafalara sokmakta her zaman yarar var. Düşmanlarımızı bilmeliyiz. Bugün de geçmişteki tezgahların benzerini yaşıyoruz. Her şeyden önemlisi savaş konusu. Müttefikiniz ve ekonomik imkanlarınız yoksa asla silahlı harekete kalkışılmamalı. Sırf acı gerçeği vurguladığı için bile Akyol'u kutlayabiliriz.
***
Ali Poyrazoğlu
Veyis Ateş'in konuğu Ali Poyrazoğlu idi. Kimi Fatsalı hemşehrileri bip atsa da Poyrazoğlu'nu beğenirim severim. Hayatı boyunca zirvede kaldı. Bilgi birikimine oyunculuktaki yeteneğini ekledi. Sahnelediği oyunlara bakın, hepsi seçmecedir. Kendine yakışanı bulup çıkarmakta ustadır.
Uzun bir dönem radyoda yaptığı "Gölgede Muhabbet"i hiç kaçırmayanlardandım. HaberTURK'teki "Akılda Kalan"ın en önemli bölümü Poyrazoğlu'nun itirafları idi. "Sanatta, özel hayatta, yani her alanda ben de hatalar yaptım" demesini beğendim. Böylesi lafları edebildiğine göre olgunluk evresini tamamladı demektir.
...
BİRKAÇ İSİM: Armağan Üreten, Mehmet Kemal Aktoprak, N. Öztürk ve Yrd. Doç. Dr. Göktan Ay'ın mesajlarına teşekkür ediyorum. Hepsini okuyup değerlendirdiğimi bilsinler.