Zor zamanda konuşmak!
Geçtiğimiz hafta Ceviz Kabuğu’nda “ART’de neler oluyor?” bağlamında medya sektörünün sorunları ele alındı. Programa ben de telefonla katıldım. Konuya ilişkin yaptığım konuşma sırasında Hulki Cevizoğlu, “Bütün bunları söylemeye korkmuyor musunuz? Neye güveniyorsunuz?” anlamına gelen bir soru sordu. Bu soruya “kendime ve vicdanıma güveniyorum” şeklinde bir cevap verdim. Program sonrası alışılmışın dışında dost ve arkadaş kesiminden telefon ve mesajlar aldım. Hemen hepsi “Doğru söylüyorsunuz ama iktidarı eleştirirken dikkatli olmak lazım” diyerek çeşitli örnekler verdiler. Durum özellikle iktidar karşıtı düşüncelere sahip olanların ruh halini ve üzerindeki baskıyı göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Halbuki, benim programda yaptığım konuşma gözlem ve gerçeklerin yorumundan ibaretti.
Konuşmanın özeti şuydu: 2002 yılında iş başına gelen AKP iktidarı döneminden bugüne Türkiye’deki medyanın durumu şöyledir. Uzan Gurubunun sahip olduğu medya büyük ölçüde iktidar yandaşları tarafından satın alınarak tasfiye edilmiştir. Dinç Bilgin tedavülden kaldırılmış ve Mehmet Emin Karamehmet sindirilmiştir. Aydın Doğan Medyasının etrafındaki kıskaç da giderek sıklaştırılmaktadır. Bu arada Sabah Gazetesi ve atv tv. iktidar yandaşlarının malı olmuştur. Kanal Türk tv. iktidar yanlısı bir gurup tarafından satın alınmıştır.
Bütün bunlar tesadüf müdür?
Kanal Biz’in sahibi, Kanal B’nin sahibi, ART’nin sahibi, Ulusal Kanal’ın sahibi halen hapishanededir. Bu durumun normal ya da tesadüf olduğunu düşünmek mümkün değildir. Olanı biteni rastlantıyla izah etmek de imkân dışıdır. Türkiye’deki iktidar kayıtsız şartsız kendisine yandaş olmayan basın ve yayını susturmayı misyon edindiği bir gerçek olarak orta yerde durmaktadır. Çok açıktır ki, iktidar yandaşı olmayan medya sahibi olmak Türkiye’de bugün en tehlikeli iş haline gelmiştir. Medya üzerinde doğrudan ve dolaylı olarak büyük bir iktidar terörü uygulanmaktadır. Bilindiği gibi ART Televizyon stüdyoları 17 saat süren bir polis baskınına maruz kalmıştı. İktidara doğrudan ya da dolaylı olarak bağlı olmayan televizyonlar yıpratma, sindirme ve susturma operasyonuna tabi tutulmuştur.
İşin diğer bir yanı daha vardır. O da bugüne kadar iktidar yandaşı olan hiç bir medya sahibinin suç, hata ve yanlışlıktan dolayı hakkında işlem yapılmamış olmasıdır. İktidarın, yedi yıldır kendi yandaşı olan medyanın muhasebe kayıtlarını incelemek ve mali denetimlerini yapmak aklına gelmemiştir. Yedi yıldır bu ülkede, yasa dışına çıkmış, vergi kaçırmış, KDV ödememiş, ihaleye fesat karıştırmış, mafya ile işbirliği yapmış, görevini kötüye kullanmış ya da usulsüz davranmış bir tek iktidar yandaşı tespit edilememiştir. Ümraniye davası dolayısıyla yanlışlıkla dahi olsa göz altına alınmış ya da dinlenmiş AKP’liye rastlamak da mümkün olmamıştır.
Zor zamanda konuşmak!
Programda özet olarak söylediğimiz bunlardır. Bu söylediklerimiz ancak sınırlı süre içinde söyleyebildiklerimizdi. Bunlar da tamamen gerçek tespit ve gözlemlere dayanmaktadır. Türkiye’de yaşayan herkes olanların ve yapılanların tanığıdır. Olanı biteni söylemekten çekinmek, görmezlikten gelmek her şeyden önce bireyin kendisine saygısız davranması anlamına gelir. Güçsüzleri sorgulamak, hapishanelere tıkılmış olanların hakkında konuşmak hatta iftiralarda bulunmak kolaydır. Önemli olan gücü elinde bulunduran iktidardakileri sorgulayabilmektir. Asıl olan zor zamanda konuşabilmektir. Biz inandıklarımızı konuştuk. Konuştuklarımıza da inandık. Bundan sonra da aynı biçimde davranmaya devam edeceğiz.