Zirve mi, zırva mı?
Kimse 7 Temmuz’da Cenevre’de BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Rum lider Hristo-fiyasko arasında gerçekleşmesi beklenen üçlü zirveden olumlu bir sonuç alınabileceği konusunda ümitlenmemelidir. Elli yıla yakın bir zamandan beri sürmekte olan müzakereler Rum tarafının bilinen tutumu yüzünden adil ve kalıcı bir anlaşma ile sonuçlanamamaktadır. Rum’a göre ada Yunan’dır. Adada yaşayan Türkler azınlıktır ve azınlık haklarıyla yetinmeli, Rum idaresi altında yaşamayı kabullenmelidir. Azınlık Türklerin Rumlarla eşit ortak olması mümkün değildir. Adanın tek meşru idaresi sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’dir. Bu Cumhuriyet Rumlar tarafından yönetilmektedir. Bir çözümde bu Cumhuriyet yine Rum çoğunluk tarafından yönetilmelidir.
Avrupa Birliğine üye yapılan Rumlar elde ettikleri bu konumu ve gücü biz Kıbrıs Türkleri ile paylaşmak istememektedir. Gaspettikleri haklarımızı iade etmelerini beklemek saftillikten öte aptallık olacaktır. Kilise destekli Rum-Yunan ikilisinin ada gerçeklerine göre bir çözümü, yani iki ayrı halka, iki ayrı devlete dayalı bir çözümü, kabul etmesi mümkün değildir. Rum tarafı bırakınız konfederal bir çözümü, aslında federal çözümü dahi istememektedir. Federal çözüm onlara göre Türk askerinin adadan ayrılacağı, Rum göçmenlerin evlerine döneceği bir ara hedef için uygulanacak formüldür. Esas hedef yüzde yüz Rumlardan oluşan üniter bir Rum devletidir.
O zaman neyi-niçin müzakere ettiğimizin mantığını bizi yönetenlerin bize açıklamaları gerekmektedir. Zamana oynamak Kıbrıs Türkünün lehine midir? Yoksa AB üyesi Rum tarafı üyeliğin verdiği avantajları kullanıp gelişirken, biz Kıbrıs Türkü ambargo ve izolasyonlar altında sıkıntılarla boğuşmaya devam mı edeceğiz? Bu gidişe, yani sonuç alınması mümkün olmayan bu sürece kim ne zaman dur diyecektir?
Enerjimizi bu yararsız müzakerelere yoğunlaştırmak yerine devletimiz KKTC’nin kalkınmasına yoğunlaştırmamız daha doğru, daha verimli olmayacak mıdır?
7 Temmuz zirvesinden veya daha doğrusu zırvasından çıkabilecek en iyi sonuç tarafların ‘anlaşmazlıkların çözümlenmesinin mümkün olmadığı konusunda’ anlaşmalarıdır. Bu yürekli kararı emperyalist güçlerin ‘müzakerelere devam edeceksiniz’ telkin ve baskısına rağmen almak ise oldukça zordur. Bu aşamada zirveden çıkabilecek en verimli sonuç, devam etmesi beklenen müzakereleri bir takvime bağlamak olacaktır. Böyle bir takvim Rum tarafı üzerinde anlaşma yolunda herhangi bir baskı unsuru olmayacaktır. Ancak takvim, müzakerelerin ilânihâye sürmesini engelleyecek, KKTC ve Kıbrıs Türkü olarak bizlerin önünü açacaktır. Tek düşüncemiz devletimiz KKTC ve halkın gelişmesi, refahı ve mutluluğu olmalıdır.