Zıp Zıp yine yeşillendi
Dünya İran’a karşı ‘olası’ İsrail harekatını tartışırken, Hürriyet, neden Türkiye’nin dikkatini “Farsça konuşan silahlı kişilerce” kaçırıldığı iddia edilen bilim adamları yahut gazeteci haberlerine kaydırıyor.
Geçen yıl bu zamanlardı; İran’da seçim sonrasında tam anlamıyla “çarşı karıştı”.
Sokaklara dökülen genç siviller, aynı elin ürünü olduğu çok belli olan dövizleri, flamaları, kurdeleleriyle, daha önce sivil darbelerle rejimleri hatta sınırları değiştirilen bir çok ülkede olduğu gibi “seçimlerin yenilenmesini” talep ettiler. Hürriyet bu talep uğruna yapılan her türlü gösterinin Türkiye bülteni gibiydi. Olaylar sırasında ölen Nida adlı kızın fotoğrafını manşet yapıp “bu çığlığa kulak verin” demişlerdi de, üç güne kalmadan o çığlığın sponsorunun, Tahran’daki eylemlere milyonlarca dolar aktaran CIA olduğu anlaşılmıştı!
Hürriyet’in İran’a karşı depreşen ilgisi vesile oldu; komşumuzun renkli devrimin eşiğinden döndüğü günleri de andık, hafıza tazeledik; hiçbir şeye değilse buna yaradı Zıp Zıp’ın ekseni kayan manşetleri...
Son on günü getirin gözünüzün önüne; Suudi Arabistan’da umredeyken “Farsça konuşan silahlı kişiler“ tarafından kaçırılan İranlı nükleer bilimci Şahram Amiri’nin aksiyon dolu hikayesi... İran’a dönüşü... İran’ın nükleer programı hakkında istihbarat vermesi için CIA’nın kendisine 5 milyon dolar ödediği iddiaları... (Zorla öldürtecekler adamı yahu!) Nitekim; İran’da ”muhbir“ olarak algılanan birinin çok yaşatılmayacağı senaryoları...
Ve dünkü bomba: ”Amiri’yi öldürecekler!
İddia sahibi İranlı bir CIA ajanı; Reza Kahlili! Nisan ayında çıkan İhanet Zamanı kitabının, ses değiştirmeli, maskeli, bildiğiniz “itirafçı” modeli promosyon turu kapsamında “Hürriyet’e çok önemli açıklamalar”da bulunmuş Mr. Kahlili.
Zıp Zıp bu büyük gazetecilik başarısını “Türk gazetecileri biz öldürdük!” manşetiyle duyurdu dün.
Haberde CIA ajanı Kahlili, genelde Devrim Muhafızı kimliğiyle anılıyor!
Kahlili’nin Devrim Muhafızları’nın Türkiye’deki operasyonlarıyla ilgili yaptığı o önemli açıklama şu: “Hiç Türkiye’de bulunmadım. Türkiye operasyonlarına da katılmadım. Ama Devrim Muhafızları içinde suikast ve bombalamalar için kurulan Quds Gücü içinde, Türkiye konusunda çalışan ’Şube 5000’ diye bir bölüm vardı. Türkiye’de çok aktiflerdi. 90’ların ortasına kadar Türkiye’de onlarca suikast düzenledi. İranlı rejim muhalifleri hedef alınırdı. Ama seküler Türk yazarların da bu operasyonlarda hedef olduklarını biliyorum. Uğur Mumcu ismini daha önce duydum. Ancak Şube 5000’in bu olayda bir rolü oldu mu bilmiyorum.”
“Bulunmadım görmedim bilmiyorum ama yaptılar” dan ibaret olan bu “önemli açıklama”yı, “Türk gazetecileri biz öldürdük” diye sunduğuna göre yine yeşillendi Hürriyet’in manşetleri....
Bu arada, Türk kamuoyunun CIA’lı değil ama dikkat edin; İran’lı Devrim Muhafızlarının Türk gazetecilere düzenlediği suikastleri konuşmaya sevk edildiği sırada, dünyanın gündeminde İsrail’in İran’a “olası” operasyonunun bulunması ne ilginç değil mi?
İran’a yönelik son barış ve demokrasi götürme girişiminde Türkiye’ye de epey iş düşecek galiba...
En büyük asker, Enis asker!
+++
TRT’nin Vizyon dergisindeki skandal röportajın kahramanı astrolog
Sevda Dorkip’ten açıklama:
Yorumlarınıza katılmamak mümkün değil!
TRT’nin Vizyon dergisi, Temmuz sayısı sayfalarına astrolog Sevda Dorkip’le yaptığı, “Erdoğan’ın yıldızının parlak olduğu ve CHP ile MHP’nin fazla hayale kapılmaması gerektiği”ni müjdeleyen(!) röportajı taşıyınca, Burhan Ayeri’nin tanımıyla “Kadıköy vapurlarının Burhan Pazarlaması”na benzeyen dergiyi eleştirmekle, Şahin’e vatandaşın ödediği vergilerin nereye gittiğini sormakla kalmamış, olayın patlak vermesine yol açan “kehanetleri” de ti’ye almıştık.
Birkaç gün sonra, skandal röportajın kahramanı Sevda Dorkip’ten bir e-posta aldım. Yazımızı okuduktan sonra “son derece utandığını” ifade ediyordu. Röportajın ne şekilde geliştiğini, yayınlandıktan sonra neler hissettiğini paylaşmış.
Alır almaz yayımlamak ve TRT’nin işlerine bir de “tezgah”çılık mı ekleniyor diye sormak istedim ama malum devir baskı ve zulüm devri, Dorkip’ten açıklamasını yayınlamak konusunda izin almadan harekete geçmedim. Beklediğim “benim için sakıncası yok, yayınlayabilirsiniz” cevabı da geldiğine göre sorabilirim; “Katakulli bir röportaj yapma tekniği midir?”
Dorkip’ten gelen mesajı okuyun, ne demek istediğimi anlayacaksınız:
“Yazınızı okuduğumdan beri allak bullak oldum.. Gerçekte böylesi bir tarafta gözükmüş olmaktan da son derece utandım. Gerçek şu ki: Vizyon dergisini hiç tanımıyordum. Bir arkadaşınmızın ısrarı üzerine, röpörtaj yayınlamak için çok sıkışmış ve zor durumda kalmış genç bir muhabire acil yardımcı olmam için rica etmesi üzerine yaptım. Kızımın yaşıtı, pek çok genç muhabirin ne denli zorluklar içinde çalıştıklarını düşündüğümden hiç düşünmeden evet dedim. Geldi ve gitti. Astroloji benim yıllardır ilgilendiğim, çiçek böcek gibi bir hobim. Salt astrolojik açıdan bir değerlendirmede bulundum.
Etik ve yansız olmaya çalıştım.
Ama maalesef gerçek dünya görüşümüz ile astrolojik değerlendirmem bir biriyle çakıştı.. Yaptığınız yorumlara katılmamak mümkün değil.. Ama oldu.. Benim için de çok büyük bir ders oldu.. Varoluşumun tamamen tersine bir yorum karşısında kaldım.. Dileğim, böyle bir insan olmadığımı, hele falcı hiç olmadığımı bilmeniz.”
Biz Dorkip’i kendi dünya görüşümüze tezat şeyler söylediği için eleştirmemiştik. Biz TRT’nin AKP’yi cilalamak için işi astrolojiye başvurmaya dahi vardırmasına itiraz etmiştik. Dorkip de “Böyle bir insan olmadığımı bilmenizi isterim” diye “utanarak” vurguladığına göre demek ki yapılan değerlendirme ile yayınlanan değerlendirme arasına “pazarlama” farkı var.
+++
Derin devletin keklikleri
Gazetede haberi vardı; köylünün kucağına gelmiş oturmuş keklik:
“Sayın köylü bey, bunları nereden
buldunuz?..”
Köylü iştahla kekliğe bakarak:
“Heee... Kendisi gelmiştir...
Ben demişem git süne topla...”
Komik bu adamlar...
Tarım Bakanlığı doğaya keklik salarken, daha geçen gün Çevre ve Orman Bakanlığı’nın av günlerini ve avlanma limitlerini artırdığını belki bu köşede okumuşsunuzdur...
Ayrıca Tarım Bakanlığı’nın kendisi, doğadaki tüm canlıları öldüren-yok eden ilaçlama yöntemlerini sürdürürken...
Ne yapacaksınız, bu haldedir devlet...
Bence kuş beyinli keklikler, devletin ne halde olduğunu anladılar...
Ve önde muhtar, peşinde giden
keklikler görürseniz...
O, devletin süne ile mücadelesidir...
* Bekir Coşkun / Habertürk
+++
YSK, AKP’nin
vuvuzelasına
müdahale etsin
12 Eylül’de yapılacak halkoylamasına yönelik tek taraflı propaganda çoktan başladı. Konuyla en yakından ilgilenmesi gereken Yüksek Seçim Kurulu oralı değil. TRT adlı kuruluş AKP’nin vuvuzelası görevini her zamankinden daha ateşli yerine getiriyor. İktidar haberleri muhalefetin en az üç dört katı uzunlukta veriliyor. Yurtdışından bir okur yazıyor: “Fransa’da devlet başkanının TV’de konuşma süresini hükümetin konuşma süresine eklemek üzere kanun değişti. Hükümet ile muhalefetin konuşma süreleri eşitlendi...” Bizde ise o süre açıldıkça açılıyor. Hukukçu Noyan Özkan Yüksek Seçim Kurulu’na yaptığı başvuruda diyor ki: “Anayasa paketinin, Anayasa Mahkemesi’nde görüşülmesi sırasında ve sonrasında bundan önceki seçimlerde olduğu gibi hükümetin kontrolü altındaki basın ve yayın kuruluşları (RTÜK, TRT, Anadolu Ajansı, Basın Yayın Genel Müdürlüğü) halkoylamasında eşit ve adil tartışma ortamını yok eden tek taraflı ve yanlı propagandalar yapmaktadırlar. ...Sayın Kurul, Anayasa’nın 79. maddesi uyarınca, ‘referandumun başlangıcından bitimine kadar, halkoylamasının düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, halkoylaması süresince ve sonra referandum konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları kesin karar bağlamakla görevli ve yetkilidir.” Bu hatırlatma YSK’yı uyandırır mı? Ya CHP? Günlerdir “hayır” oyunun kahverengi olmasının yaratacağı sakıncaları yazıyoruz. CHP’nin ilgilendiğini duymadık... Onları kim uyandıracak?
* Melih Aşık / Milliyet
+++
Tayyip Erdoğan, “Muhalefetle ortak akılda fayda var” demiş.
Ne diyelim?
Biz de, “Allah hiç kimseyi daha dün, ’iki kazı versen güdemezler’dediği muhalefetin aklına muhtaç etmesin” diyoruz.
* Fahrettin Fidan
+++
Keşke uyumakla kalsa
Murat Yetkin, Ahmet Davutoğlu’nun kendisini görevine nasıl da adamış olduğunu anlatan güzelleme kıvamındaki yazısına Dışişleri Bakanı’nın “Yatağımızda değil, uçaklarda uyuyoruz” sözüyle başlamış.
Keşke bu tarihi gerçeği daha önce
açıklasaydı Davutoğlu.
Uyumakla kalsalar iyi ama uyurken gördükleri rüyalar sırasında sayıklamaları yok mu! Şu gazeteci tayfası o sayıklamaları “çok özel açıklama” diye
manşet yapmıyor mu...
Biz de düşünüp duruyoruz; bu iktidarlıların havadaki söylemleriyle karadaki eylemleri neden birbirini tutmuyor diye!
+++
İktidar bir tek ineklere yaramış
AKP’liler böbürlenmekte sınır tanımıyor; ineklerin süt verimindeki artışı bile kendilerine mal ediyor. Başbakan her fırsatta araç, cep telefonu ve internet kullanıcılarının sayısındaki artıştan söz ediyor...
* Sekiz yıl önce kaç kişi kredi ve kredi kartı borcunu ödeyemeyip icralık oluyordu, bugün kaç kişi aynı şeyleri yaşıyor?
* Sekiz yıl önce kaç kişi ekonomik suçlar nedeniyle cezaevinde bulunuyordu, bugün kaç kişi aynı suç yüzünden cezaevinde?
* Sekiz yıl önce kaç kişi borçlarını ödeyebilmek için organlarını mafyaya satıyordu, bugün kaç kişi satıyor?
* Sekiz yıl önce bir yılda kaç kişi iş bulabiliyordu, bugün kaç kişi bulabiliyor?
* Sekiz yıl önce bankalarımızdaki yabancı sermaye payı yüzde kaçtı, bugün yüzde kaç?
* Sekiz yıl önce kaç kişi elektrik, su, doğalgaz, telefon faturalarını ödeyemiyordu, bugün bu sayı kaça ulaştı?
* Sekiz yıl önce resmi istatistiklere göre kaç kişi açlık sınırının altında bir gelire mahkûmdu, bugün bu sayı ne?
* Sekiz yıl önce kaç kişi sokaklarda yatıyordu, bugün bunlar kaç kişiler?
* Sekiz yıl önce devletin sahip olduğu gayrimenkullerin toplam metrekaresi ne kadardı, bugün ne kadar?
* Sekiz yıl önce devletin elinde kaç tane büyük şirket vardı, bugün kaç şirket kaldı?
* Sekiz yıl önce yılda ortalama kaç boşanma davası açılıyordu, bugün kaç dava açılıyor?
* Sekiz yıl önce kaç kişinin telefonları dinleniyordu, bugün kaç kişi dinleniyor?
* Sekiz yıl önce teröre yılda kaç şehit veriyorduk, bugün kaç şehit veriyoruz?
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
12 Eylül’ü sürdürecek
Cıvanımın vezirlerinden birinin AKP anayasasının toplumu ve vatandaşı devlete karşı koruduğunu iddia etmesini Necati Cebe ziyadesi ile iddialı bulmuş: “12 Eylül’ün devamı 28 Şubat’ın ürünü olan AKP, toplumumuza ikinci bir 12 Eylül yaşatmak istemektedir. Yargıyı ele geçirerek, hesap vermekten kurtulmak ve ülkeyi paşa gönüllerince, diledikleri gibi yönetmek istemektedirler. Halkın diktaya gidişe dur diyeceği kesindir. Anayasa Mahkemesi’nin yapması gerektiği halde yapamadığını halk yapacak, her türden olumsuzluğa karşın, demokrasiyi savunacak, diktaya gidişe dur diyecektir. Dikta özlemcilerinin tek kurtuluş yolu, halkoylamasını katakulliye getirmektir. Bunun dışında yapabilecekleri hiçbir şey yoktur!”
* Deniz Som / Cumhuriyet
+++
MİNİ YORUM
İadeli taahhütlü
Taraf’tan PKK’dan tehdit aldığı için nezaketle kovulan(!) Önder Aytaç, dün Yenişafak’ta yayınlanan röportajında, ‘yan’ da değil, üç parende, sekiz takla, çift burgu çizmiş! O aslında “Öcalan’ı öldürsünler” dememiş de, devlette “Öcalan’ı öldürmeyi planlayanlar olduğunu” açıklamış. Böylece İmralı’daki canavarın öldürülmesini önlemiş. Vah yazık, görüyor musunuz başına gelenleri; Aytaç tehdit değil teşekkür bekliyormuş meğer İmralı’dan... Ne diyelim; Allah gönlüne göre versin!