Zıp Zıp, 'tavşan kardeş'i mumla aratacak gibi...
Hillary’yi aklamaya, Başbuğ’u saklamaya çalıştı; Hürriyet’e birşeyler oluyor!
Ankara’daki bürosundan bir sıçrayışta AKP erkanının uçaklarına, oradan da Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği’ne yerleşen ’Zıp Zıp’, anlaşılan üçüncü ve son sıçrayışını da ’İstanbul basını’ndan Washington’a yapmaya hazırlanıyor...
Manipülasyonun daniskası
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Erivan’da, “Soykırım Anıtı”nı ziyaret ettiği haberini böyle cilalamanın başka bir manası olabilir mi?
Anladık KKK(Kel, Kör, Kambur) da, Hillary’nin at nalı kadar bastığı resminde de herşey, gözlünün de gözsüzün de görebileceği kadar ortada değil mi?
Sanırsın Hillary takmış koluna Bill’i, yanlarına klasik Amerikan çekirdek ailesinin diğer unsurlarını; çocukları ve köpeklerini almışlar, çekmişler şortları, sandaletleri turistik geziye gelmişler Erivan’a; başlık ABD’nin “Kişisel ziyaret” açıklaması!
Yemeyip içmeyip arşivler didikleyip haberin içine sokuşturduğu bir diğer resim var ki Zıp Zıp ve şürekasının, manipülasyonunun daniskası:
“Bakü’de de 20 Ocak 1990’da Sovyet Ordusu tarafından öldürülen binlerce Azerbaycanlı için dikilen Ebedi Meşale Anıtı’nı ziyaret etmişti...”
George W. Bush da Anıtkabir’i ziyaret etmişti; Irak’ta işlettiği cinayetleri görmezden mi gelelim yani?
Arşiv çalışması bile yapmış
Hem, Azatlık Meydanı’nda tank paletlerinin altında kalan binlerce Azerbaycan Türkü, bütün dünyanın gözleri önünde verdi son nefeslerini; bırakın inkar etmeyi, üzerinde en ufak bir tereddütün gölgesi düşmeyecek bir gerçeklik yaşadıkları zulüm...
“Soykırım” ise tek taraflı, üstelik iki tarafın tarihçilerince de defalarca belgelerle çürütülmüş olmasına rağmen canlı tutulmak istenen bir “iddia” sadece; ki bana sorarsanız “iddia” bile değil “iftira”!
İki olayı birbirinin karşılığı gibi, tepkilerin önünü kesecek merhemmiş gibi sunarak, “Hillary olaya insani boyuttan bakıyor, iki ”taraf“a da eşit mesafede” demeye getiren Hürriyet, Hillary’nin Karabağ’da verdiği herhangi bir poz çıkarsa ya arşivinden; var mı?
Hürriyet’in birinci sayfasında dün göze çarpan diğer gariplik, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Arena programında Uğur Dündar’a yaptığı açıklamaları sunuş şekliydi. Bir çok gazetenin manşetten verdiği bu haber, Hürriyet’in birinci sayfasının sol alt köşesinde, yani gazeteyi elinize aldığınızda dikkatinizi çekme ihtimali en düşük olan kısmında tek sütuna 6-7 cm ebatlarında bir anonsla içeri atılmıştı.
Ne içerisi?
Balta girmez ormanın derinlikleri kabilinde bir yerdi Başbuğ’un açıklamaları için uygun görülen 28. sayfa. Haber sayfalarının sonu... Oraya da dört yazarın köşesinden arta kalan yere “dolgu malzemesi” olarak sıkıştırılmış.
Elbette her gazete manşet belirleme özgürlüğüne sahip; askeri yönetim yok, Genelkurmay Başkanı konuştu diye bütün gazeteler tek ağızdan manşet atacak diye bir beklenti içinde olmak elbette gazeteciliğe yakışmaz... Ama bir de “gündemi yakalamak, hatta belirlemek” diye birşey var değil mi?
Hürriyet’in dün yaptığı şey, yani Başbuğ’un Uğur Dündar’a verdiği, hakikaten çok çarpıcı yönleri de olan, bazı konularda -hep diyorlar ya- ezber bozan açıklamalarını gizleyip, dalga geçer gibi bir bankacının sahte askerlik belgesini manşet yapmak, “mesaj” yollamaktan başka ne olabilir?
Bu mesajın okuyucuya yollandığını düşünen var mı peki aranızda?
Uğur Dündar’a gıcığı mı var?
Zıp Zıp, Genelkurmay’a, “üstüme gül koklarsanız ben de böyle yaparım” tiribi mi atıyor dersiniz?
Yahut milyonlarca insanın önünde Birand’ın soru sorarken kullandığı ifadeleri “fırça”ya varan bir üslupla düzelten Başbuğ’dan, Dündar’ın hemen her sorusundan önce “çok önemli bir soru”, “çok değerli bir soru” teşekkürlerinin intikamı mı alınan?
Malum, Birand Kanal D Haber’in başında...
Malum Kanal D, Hürriyet’in görüntülü versiyonu; yani Doğan Grubu gazeteleri içinde Hürriyet neyse, televizyonları içinde de Kanal D o!
Ve malum, Uğur Dündar yönetimindeki Yılmaz Özdil’li, Nazlı Öztarhan’lı Star Haber, neredeyse her gece reytingde fark atıyor Birand’ın bültenine... Hürriyet okurlarının oylarıyla verilen son Altın Kelebek’i de Dündar’a kaptırdı Birand...
Bu; Milliyet’in tirajının Hürriyet’i geçmesi gibi... Yedirirler mi!
Merak ediyorum; Genelkurmay Başkanı aynı açıklamaları Dündar yerine Birand’a yapsaydı; Hürriyet’in tavrı yine böyle mi olurdu?
İletişim fakültelerine açık çağrı; dünkü Hürriyet’i alın okutun; dersin adı da belli: Haberle Yönlendirme Sanatı!
+++++
AKP’den mahkemeye tehdit
Anayasa Mahkemesi’nin referandumla ilgili kararını etkilemek için AKP ve yandaş basın olağanüstü bir çaba harcıyor. Şu anda baş hedef Anayasa Mahkemesi üyesi Fulya Kantarcıoğlu... Fulya Hanım ne yapmış? Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’la telefonda konuşurken ihsas - ı rey’de bulunmuş... Yani oyunu belli etmiş. O yüzden davadan çekilmeliymiş.
Kantarcıoğlu ile Seyfi Oktay arasında yapılan, Emniyet tarafından yandaş basına sızdırılan konuşmaya bakıyoruz... Seyfi Bey o konuşmada Fulya Hanım’dan dava konusunda teknik bilgi alıyor.
Kantarcıoğlu, Seyfi Oktay’a herhangi bir biçimde “Ben şu yönde oy kullanacağım” demiyor. Bir ihsas ı rey görünmüyor.
Peki bu tantana niye?
Çünkü iktidar Anayasa’yı değiştirip Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yı kendine bağlamaya büyük önem veriyor. Eğer öyle olursa tek parti faşizminin önündeki hukuk ve yargı engeli ortadan kalkacak. Bunun savaşı veriliyor şu anda... Kirli bir savaş...
Fulya Hanım, ihsas-ı rey’de bulunmuyor ama Meclis Başkanı M. Ali Şahin olsun, AKP Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ olsun açıkça mahkemeye akıl öğretiyor, tehdit ve baskı yapıyorlar. Onları kim durduracak?
* Melih Aşık / Milliyet
+++++
Komplocu sapkın kafa
Komplocu kafa sürekli komplo üretir... Kendisi sürekli komplo ürettiği için, kendisine karşı da sürekli olarak komplo üretildiğini düşünür:
Her taşın altında komplocu arar...
Her eleştiriyi bir komploya bağlar...
Doğrudan denetleyemediği her olay, her örgüt, her oluşum, komplocunun gözünde, kendisine karşı düzenlenen bir komplonun belirtisidir.
Aslında bu bir hastalıktır... Bir sapkınlıktır...
Tedavi edilmesi gereken bir ruh halidir...
Bireysel olarak çok tehlikeli olan bu ruh hali, bir grup tarafından paylaşıldığı zaman çok daha tehlikeli bir durum ortaya çıkar:
Cadı avları...
Engizisyon yargılamaları...
McCarthyism...
Toplu intiharlar...
Toplu saldırılar...
İntihar eylemleri...
Toplu katliamlar...
Hep böyle komplocu ruh halinin toplumları tutsak ettiği dönemlerin ürünleridir.
* * *
Demokratik bir ülkedeki iktidar komplocu kafaya sahip olmaz...
Olamaz! Çünkü demokratik bir ülkedeki iktidarlar için, vatandaşların tümü, aksi kanıtlanmadıkça, masumdur, komplocu değildir... Canları, malları, her türlü refah ve güvenlikleri iktidarın korumasına tevdi edilmiştir... Vatandaşlarının canlarını, mallarını korumakla yükümlü bir iktidar, komplocu bir kafayla bunlara karşı tehdit oluşturmaya başlarsa...
O ülkede artık demokrasiden değil...
Sivil bir darbeden söz edilmeye başlanır.
* * *
Dünkü Cumhuriyet’te çok ilginç bir haber vardı:
Habere göre ABD’nin eski büyükelçisi Eric Edelman Türkiye’de görevdeyken, kendisine AKP yanlısı bir grup tarafından darbe hazırlıklarına ilişkin belgeler verildiğini ve bu belgelerin sahte çıktığını açıklamıştı.
Edelman’ın açıklaması, İnternet’te http://cdogangercekler.wordpress.com/ adresinde
yayımlanan “Çetin Doğan ve gerçekler”
sayfasında yer almıştı.
Dani Rodrik ve Pınar Doğan tarafından hazırlanan sayfada bu bilgilerin, Edelman’ın izniyle yayımlandığı da ayrıca belirtiliyordu.
Blogdaki yazı şöyle bitiyordu:
“Edelman’dan yeni olarak öğrendiklerimiz, darbe konusunda belge sahteciliğinin geçmişi hakkında bilgi sahibi olmamıza olanak sağlıyor. Bu bilgiler, belge sahteciliğinin nasıl yapıldığına, sahte belgelerin nasıl servis edildiğine ve belki de en önemlisi, gerisinde kimlerin olduğuna dair somut kanıt teşkil ediyor.”
* * *
Demokratik bir ülkede komplocu bir kafa iktidar olabilir mi? Olursa, komplo yapabilir mi?
Yaparsa, bunun hesabı: Mahkemelerde (tabii mahkemeler komplocu kafaya karşın hâlâ bağımsız kalabilmişse)... Seçim sandığında (tabii komplocu kafa seçimlere de hile karıştırmazsa)... Sorulmaz mı?
Demokrasilerde, vatandaşları komplocu kafa sahibi iktidarlara karşı koruyacak mekanizmalar yok mudur!
* Emre Kongar / Cumhuriyet
+++++
Taht bitti baht kavgası başladı
Dedeleri taht kavgası yapıyordu. ’Genç Osmanoğulları’ baht kavgasına tutuştu. “Saray’da doğan son şehzade” Osman Ertuğrul’un ölümünden sonra eşi Zeynep Tarzi’nin yaptığı “Hanedan bitti, bundan böyle aile var” açıklaması, önümüzdeki günlerde “vakıfçılık” iş kolunda faaliyet göstererek, soyunun “etinden, sütünden, tüyünden, olanından biteninden, gelmişinden geçmişinden...” ve elbette en çok da adından “faydalanmaya” hazırlanan sülale üyelerini çılgına çevirmiş. Halen 24 şehzade, 16 sultan birçok beyzade ve hanımsultan varmış da, hanedan kıyamete kadar yaşayacakmış... Neden? Saltanat devam ediyor da biz mi bilmiyoruz! Osmanlı sülalesinin sonu Romanofflara benzemediğine göre aile elbette devam edecek de... Sanki “akbaba etkisi”nde gelişen şu “hanedan”lık sevdasına düşenler biraz fazla mı “duygusal” davranıyorlar dersiniz?
+++++
Zaman-ı hariciyenin gözdesi
Amberin Zaman Habertürk’teki köşesinde “Ermenistan ile unutulan ilişkiler”i hatırlatmış dün. Konuya reel politik zeminde nasıl bakılması gerektiğini anlatmış uzun uzun. Başlığın yanına ’1’i iliştirdiğine göre, “hafıza mimarisi”nin son abidesi çok katlı bir eser olacak... Fikri temelleriniz sağlam değilse iskambil kağıdı gibi çöker üstünüze; aman dikkat!
Herşey bir yana yiğidi öldürürken dahi hakkını vermek gerek; ’Kuyruklu Medya İmparatorluğu’nun Amerikan rüyası görmekte olan sultanı olsam, Reis-ül Küttap’ım olmasını isterdim Amberin’den. Kuvvetli ihtimal, ’o zevçimin mesuliyetindedir’ diyebilir... Olsun, hiç olmadı Hariciye Nazırıma Ermenistan ile ilişkilerden sorumlu ’gözde’ tayin ederdim... Küçücük fıçıcık içi dolu fitnecik ama harcanıyor işte bu kadir kıymet bilmez medya ortamında....
+++++
Kadıköy vapurundaki Burhan Pazarlama gibi
TRT’nin tanıtım dergisinin eki Kadıköy vapurlarının Burhan Pazarlaması’nı hatırlatıyor. (...) İncelerken, Astrolog Sevda Dorkip’le tanıştık. Kusura bakmasınlar ilk defa duyduk. Geleceğimizle ilgili kehanetlerini okuyunca şaşırdık. MHP ve CHP’lilere ‘Fazla hayale kapılmamayı’ öngörüyor. Sıra Başbakan’a gelince; ‘Yıldızı parlak’. Zor günleri atlattığı vurgulanıyor. Özetlersek Başbakanlık Başdanışmanlığı’na yeni aday Astrolog Sevda Dorkip. Şaka bir yana Kamu Yayıncısı’na yanlı, buram buram yağ kokan konular yakışmıyor.
* Burhan Ayeri / Akşam
+++++
MİNİ YORUM
Amerikan uşağı!
Görevden alınan Radikal eks Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan teselliyi ABD’de arıyormuş. Eskiden sosyalist olup şimdi kapitalizmin nimetlerinde boğulan tipleri anlamak zor. Marifet okyanus aşmaksa Küba’ya da gidebilirdi. Biriktirdiklerini ABD’de, ABD’ye harcamak için çalıştıklarına göre kafadan “Amerikan uşağı” olmuyorlar mı? Neden o zaman yıllarca milliyetçi-ülkücü gençleri “Amerikan uşağı” olmakla suçladılar ki!