Zıp zıp bedel ödüyor
Diyarbakır uçağında, Bülent Arınç’la omuz omuza poz verdikten 1.5 ay sonra Genel Yayın Yönetmeni oldu. Genel Yayın Yönetmeni olduktan 1.5 ay sonra da ilk yazısını, Bülent Arınç’ı aklamak için yazdı
Devir menfaat devri. İktidarlı dostlarınızdan, “çok iyiliğini gördüm” diye söz etmeye başlamadan önce bir daha düşünün. Kimin kime ne hakkı geçmişse, her biri, ’birgün tahsil edilmesi’ planlanarak “alacak” hanesine yazılmış olabilir.
Misal Enis Berberoğlu... Kendi tanımıyla KKK (Kel, kör, kambur), bizce, Genel Yayın Yönetmenliği’ne erişmek için iktidar uçaklarını tramplen olarak kullanmasını bilen “zıpzıpların efendisi” ...
Kendisini iflah olmaz bir “yüksek irtifa” bağımlısına dönüştüren “devletlü” uçaklarında, “fark yaratan” yazılara imza atarken, “iki bakan arası”na kurulup “yakınimdir” mesajlı pozlar verirken, Genel Yayın Yönetmenliği’ne “yükselme” biçiminin, bir diyeti olduğunu hesaba katmamış olabilir mi?
Bize sorarsanız, başına gelecek her türlü gazetecilik ayıbının farkında olarak girmiştir bütün o karelere. Öyle olmasa, Başbakanlık açıklamalarından sonra Erdoğan’ı arayıp “açıklamanızı nasıl yorumlasam efeeem” diyerek güdüm beklemezdi. Taviz vermeyi bir an olsun aklından geçirmemiş olsa, Genel Yayın Yönetmeni olduğu vakit neler yapabileceği konusunda fikir vermek ister gibi, hani bir nevi “test sürüşündeki şoför” gibi, gaz pedalının üst sınırını zorlamaz, “deneme süresindeki eleman” gibi, bütün hünerlerini gösterip göze girmeye çalışmazdı. İktidarın en çok sıkıştığı anda, ekrana çıkıp “Böyle muhalefet de olmaz ki...” diye çıkışmazdı mesela... Demek ki, Diyarbakır uçağında o pozu verirken, “aslında ne olmaya” aday olduğunun bilincindeydi.
İbretlik resimden belliydi
O resmi Hürriyet’te basılı halde gördüğümüz gün (13 Kasım 2009) şöyle yazmıştık Medya Polemik’te: “Yükselmek, daha da yükselmek isteyen bir gazeteci için, ”kadrolaşarak“ var olan bir iktidar ile yekvücut olmaktan iyisi Şam’da kayısı. Yarın Berberoğlu, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni olursa, kim ’hak etmedi’diyebilir ki? Şu pozu veren, verebilecek kaç ”gazeteci“ var sektörde?”
Çok değil, 1.5 ay sonra, Türk aydınını “çok çalışan mı yükselir, çok yanaşan mı, çok uçuşan mı” eksenli tartışmaya sevk ederek, Emin Çölaşan’ın yakıştırmasıyla “AKP refakat gemisi kaptan köşkü” olan, Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği’ne kavuştu Berberoğlu.
Ve yeni görevinin, daha ilk günündeki tutumuyla “aslında ne olacağının” sinyallerini verdi. Muhabiri Ezgi Başaran’ın, Henry Barkey ile, hem de “Kürt Açılımı”nın klavuzu olduğu tartışmaları tozu dumana katarken yaptığı, hem de AKP’ye gözdağından, eski Başbakanlardan Bülent Ecevit’e hakarete kadar manşete çıkacak bin türlü “bomba”yla dolu röportajı, ön sayfadan anonslama gereği dahi duymadan, içerilerde bir yere, adeta “okunmamak üzere” gizledi.
O günden bugüne de, sabırla beklediğimiz halde muhabirlikten gelme Berberoğlu’nun Hürriyet’te bir “habercilik farkı” yarattığını söylemek zor. Özkök’ün başlattığı “kelebek açılımı”nın devamı olan, aynı suya sabuna dokunmayan pembe manşetler, aynı gündemden kaçıp üçüncü sayfa haberlerine sığınma taktikleri... Hepsi bu!
Ve nihayet dün, bu kadar “esnemek” yeter, ısınma turları bitti der gibi, Genel Yayın Yönetmeni olduğu günden bu yana ilk defa “ciddi manada” kalemi eline aldı Berberoğlu. Evet yeni ünvanıyla da “sahaya” indiği anlar olmuştu. Başbakan’ın Moskova gezisine katılıp “görkemli” ağırlanışını bildirmişti örneğin. Genelkurmay Başkanı’nı ziyaret etmiş, birçok gazeteye manşet servisi yapmıştı. Ancak hiçbiri, böyle “mutluluktan uçan suratlı” resmini koyarak, mesajını başlıktan çakarak sunulmamıştı okuyucuya.
Enis Berberoğlu yeni ünvanıyla, ilk “mesaj kaygılı” yazısını dün yayımladı. Nasıl bir tesadüftür ki, ne garip tecellidir ki, o yazı, Genel Yayın Yönetmenliğinin kapısını aralayan pozlarında, kendisine “misafir oyuncu” desteği veren Bülent Arınç’ı aklamak için yazıldı!
Ekip çalışması
TBMM Başkan Vekili Güldal Mumcu’nun günlerdir ne militanlığını, ne beceriksizliğini bırakmadan dümdüz giden Bülent Arınç değilmiş gibi, ondan bir nezaket abidesi yaratmaya çalıştı Berberoğlu. Mumcu’nun odasını bastığına göre, belli ki o an “incineceğini” aklının ucundan dahi geçirmeyen Arınç, Berberoğlu aracılığıyla, “incindiyse...” diye duyduğu üzüntüden dem vuruyordu.
Muhteşem bir ekip çalışması olmuş.
Yaradılanlara genelde “yaratık”, “kaşar” gibi sıfatlarla hitap eden Arınç’tan bir “centilmen” yaratmak az buz iş değil.
Ama Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmenliği de, öyle “hakkı kolay ödenecek” bir makam değil hani... Arınç güzellemesi az bile kalır ödeşmeye. Bakalım sırada ne var?
Belki bundan sonraki ödeme gününde de, “sivil faşist” olarak anılan Erdoğan’dan, demokrasi havarisi yaratır Berberoğlu!..
* * *
Komplolarının kaynağını mı açık etti?
Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’nin Sabah gazetesinde yer alan sözleriyle ilgili olarak “Sayın Jeffrey’nin Türk iç siyasi yaşamı hakkında beyanlarda bulunmaktan kaçınması gerekirdi” açıklamasını yaptı.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “Diplomatik teamüller uyarınca büyükelçilerin görev yaptıkları ülkelerin iç politikası hakkında yorumlarda bulunmaması beklenir” dedi.
Dışişleri ABD’nin bu tür müdahaleleri üzerinde durmazdı. Bu defa ne oldu? Büyükelçi ne demiş ona bakalım: “Ordunun sivil hayata müdahalesinin azaltılması hatta tümüyle ortadan kaldırılması gerekiyor.”
AB diplomatları günübirlik söyler bunu. ABD’li söyleyince neden rahatsızlık yarattı?
TSK’ya yönelik komploların ABD kaynaklı bir talep olduğunu açık etti diye mi?
l Melih Aşık / Milliyet
* * *
Taraf, AKP’nin kucağına doğmuş
Alkım Basım Yayın Dağıtım Ticaret Ltd. Şirketi’nin, 15 Ocak 2007’de hazineye “yeni yatırımları” için “teşvik” başvurusunda bulunduğunu ileri süren odatv, dün “Bu belge gündemi sarsacak” başlığıyla yayınladığı haberinde bu “yeni yatırım”ın Taraf olduğunu iddia etti. Aynı haberde teşvik bedelinin de eski parayla 3 trilyon 653 milyar 543 milyon, yani günümüzün parası ile yaklaşık 4 milyon TL olduğu ifade edildi.
İşte odatv’nin “Ne için alıyor Alkım Yayınları bu teşviki?” sorusuna cevap aradığı haberi:
“Alkım Basım Yayın Dağıtım Ticaret Ltd. Şirketi’nin yaptığı özel bir tesis için bu yardım alınıyor.
Ne tesisi belirtilmiyor.
Ancak 85530 No’lu teşvik belgesinde tesiste nelerin olacağı belirtiliyor: “120 KİŞİLİK Okuma Bölümleri, 48 KİŞİLİK Okuma Tiyatrosu, 72 KİŞİLİK Seminer Salonu, Sergi Salonu 3 ADET Çalışma Odası, 5 ADET Aktivite Odası” Bu kadar da değil, bu yeni tesiste tam 100 kişi istihdam edilecek. 100 kişinin çalışacağı bu dev tesis ne olabilir? Herkesin merak ettiği dev tesis için şirketin verdiği adres “Mühürdar Caddesi no.60 Kadıköy/İstanbul”. Peki, daha önce Alkım Kitabevi’nin olduğu bu adreste yeni olarak ne kuruluyor?
Teşvikten tam 10 ay sonra, 15 Kasım 2007 tarihinde Taraf Gazetesi kuruluyor. Bir kısım medya vergi cezaları ile baskı altına alınırken, Taraf’ın kuruluşu öncesinde Alkım Basım Yayın Dağıtım Ticaret Ltd. Şirketi’ne can suyu hazine tarafından veriliyor. Taraf Gazetesi, aldığı siyasi destek, basıldığı matbaa, yapılan dağıtım, yandaş şirketler tarafından verilen yardımlar dışında ilk desteğini hazineden alıyor. Kısacası Taraf, AKP’nin kucağına doğuyor.”
* * *
Bellekleri alzaymırlı olmalı
Darbe zemini yaratmak için ordu evi bombalamayı planlayan ve bununla ilgili hiçbir hukuki bedel ödemeyen Hasan Cemal “Suçluları koruyup kollayan devlet, hukuk devleti değildir” diyor.
Kankası Cengiz Çandar’ın bir cinayeti nasıl örtbas ettiğini ve bunun bedelini nasıl başkalarına ödettiklerini gururla(!) kitaplaştıran aynı Hasan Cemal “Siyasal cinayetleri örtbas eden devletin düzeni demokrasi değildir” diyor.
Daha dün söyleniyor bu sözler. Dink suikastıyla ilgili davanın görüldüğü mahkeme önünde açıklama yapan “Toplumsal Bellek Platformu”na destek için.
Ve desteklediği bildiride aynen şunlar yazıyor Cemal’in: “Biz, Hrant Dink’in derin ailesiyiz. Yıllardır yaşadığımız ortak adaletsizliği paylaşmaya, bunun tanıklığını yapmaya geldik. Sabahattin Ali cinayetinden beri defalarca ezber ettiğimiz bu tür örgütlü siyasi cinayetlerin nasıl örtbas edildiklerini bir daha hatırlatmaya geldik.
Kinle, öfkeyle, intikam duygularıyla değil, yurttaş sorumluluğuyla ve asla son bulmayacak adalet talebimizle buradayız.”
Madem kin ve intikam duygusundan arınmış haldesiniz niye eksik o liste?
Niye her biri siyasi cinayete kurban giden ve ihtimal o ki İpekçi ile aynı nedenle öldürülen Eski Tekel ve Gümrük Bakanı Gün Sazak’ın, gazeteci İlhan Darendelioğlu’nun, gazeteci İsmail Gerçeksöz’ün aileleri yanınızda değil.
Veya..
Madem “siyasi cinayetlerin ardındaki örgütlenmeleri ortaya çıkarmayanlar gözünüzde hep suçlu olarak kalacaklar”, madem bunu yapmayanların “aynı suçun rahatça işlenmesi” ne yol açtığına inanıyorsunuz. Neden yazının girişinde marifetlerinin binde biri etmeyen kadarıyla da olsa bilgilendirme yaptığım Cemal ve Çandar’la kolkolasınız...
Nacizane tavsiyem, bu platformun acilen isim değişikliğine gitmesi yönünde; bellekleri alzaymırlı gibi davrananlar, nasıl “toplumsal bellek” temsilciliği yapacak?
Cengiz Çandar’a ilk defa katıldım dün. Demiş ya “Buradan adalet çıkmaz. Biri bizimle dalga geçiyor olmalı”
Hakikaten öyle; biri bizimle dalga geçiyor olmalı!
* * *
Bağımlılar toplantısı
Dün darbecilere alkış tutanların bugün demokrat olmasına şaşırıyorsanız... Dün generallerle kadeh tokuşturanların bugünkü iktidarla çay içtiğine inanamıyorsanız... Hata sizde... Dün darbeye alkış tutmanın, bugün İslamcılarla ittifak yapmanın da altında o sihirli sözcük yatıyor... İktidar... Meseleyi ’iktidar bağımlılığına’ oturtunca herkesin geçmişi bir şekilde meşruiyet kazanıyor... Belki de bir alkolikler toplantısı gibi bu iktidar bağımlıları derneği kurulmalı ve orada üye herkes ayağa kalkıp önce adını söylemeli, ardından da ‘Ben bir iktidar bağımlısıyım’ deyip kendi hikayesini anlatmalı... l Oray Eğin / Akşam
* * *
Çiller’in uçağında da iş bağlamıştı
Sene 1993...
Sinan Çetin bir devlet uçağındadır...
Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in Güneydoğu seferine gidenler arasında Sinan Çetin ve eşi Rebecca Çetin de vardır...
Bu yolculuk Sinan Çetin açısından çok verimli geçmiştir...
Çetin, bir “devlet işi” bağlamıştır o yolculukta...
Başbakan’ın “Ulusa Sesleniş” konuşmalarının çekimlerini yapacaktır...
O gezi, Sinan Çetin’e bir de “unvan” kazandırmıştır:
O artık “Başbakan’ın Sanat Danışmanı”dır...
Yani “sevgili” Sinan, “İlk kez bir devlet uçağına biniyorum” diyorsun ya...
Bu doğru değil...
“İlk kez vatandaşını kontrol eden değil de vatandaşıyla sohbet eden bir devlet adamıyla bir yere gidiyorum” demişsin ya...
Eğer Tansu Çiller, “devlet uçağı”nda sana tek ayak üstünde durma cezası vermemişse...
Bunun da biraz abartılı bir yaklaşım olduğunu söyleyebilirim.
l Ahmet Hakan / Hürriyet
* * *
Şimşir tarak misali...
Hindistan’dan bildiren çiftkimlikli yazar, burada “sihist” erkeklerin saçlarını kesmeyip, türbanın içine sakladıklarını ve türbanlı halleriyle, kamusal alanda rahatlıkla yer alabildiklerini aktarmış. Hindistan’ın bu özellikleri çiftkimlikliyi kendine çekiyormuş. ’Saç dökülmesine karşı’ ürünler dururken, gidip de parfüm şişeleriyle poz verirsen, işte böyle uzaktan iç geçirirsin. O türbanın içine sen neyini saklayacaksın a benim şimşir kafalım?
* * *
MİNİ YORUM
Muhalefeti karanlığa gömmek
Medya patronlarına dönük suçlamaları dolayısıyla Devlet Bahçeli’yi cezalandırmak isteyen televizyon kanalları grup toplantısını yayımlamadı. Aynı şey Deniz Baykal’ın da başına gelebilirdi. Abdüllatif Şener’in, Osman Pamukoğlu’nun, Numan Kurtulmuş’un Hüsamettin Cindoruk’un da gelebilir. Ya Erdoğan’ın? O medyayı, dilimin söylemeye varmadığı bir çukura sokup sokup çıkaran Erdoğan’ın gelir mi? Geldi mi?