Zengin, yoksul, siyanür!..
"Kader"in ağır yükü ile yaşamın "gerçek"leri insanlığa bazen öylesine dehşet verici olayları, çelişkileri ve çarpıklıkları dayatıyor ki, vicdan ve merhamet de her olayda adeta sırtından vuruluyor...
İşte böylesine acı ve trajik olaylara yönelik yaklaşım yüzyıllardır ne yazık ki değişmiyor... Yaşamın korkunç yönleridir bunlar... Çünkü kimileri bunlara "kader" diyor, kimi talihsizlik, kimi barbarlık, kimi vahşet ve kimileri de vicdansızlık...
Türkiye'de, son günlerde Suriyeliler'den kaynaklanan tartışmalarda bile üzerinde en çok durulan mesele "demografik yapı" tartışmalarıyken, "insan" unsuru ve özellikle ülkemiz insanlarının içinde debelendiği acı gerçekler ne yazık ki göz ardı ediliyor!..
Çünkü insanın kanını donduran olaylar nedense gazetelerin üçüncü sayfalarına haber olmaktan öteye gidemiyor... Üstelik tam da insanlığın bağrından, merhametin ise alnından vurulduğu olaylardır bu kahredici vakalar...
Son yıllarda gazetelerin "3. sayfa" haberleri arasında sıradan vakalar halinde yer alan öylesine dehşet verici olaylar var ki, işte onlar Türkiye'de internetin ve sosyal medyanın yaygınlaşması ile başlayan haber kirliliğinin ortasında çoğu zaman hak ettiği değeri bulamıyor...
İşte o haberlerdeki vakaların bazılarına "kaza" denilip geçiliyor, bazılarına öfke deyip yüz çevriliyor ve bazıları da bir sürü barbarlığın-vahşetin yanında öylesine öne çıkartılıyor ki, "kader"le kasıt işte tam da o an amansızca kavga edebiliyor!!!
Kader, kaza, kasıt?..
Bakınız; vereceğimiz örneklerde "kader" nerede, kasıt nerede, barbarlık nerede, vicdansızlık nerede ve en önemlisi de ihmal nerede?..
İnsanlık hangi çıkmazlara düşüyor, hangi gaflette boğuluyor ve en çarpıcısı da hangi ihmal ve dehşetle ölüme gidiliyor, hangi çaresizliklerle ölüm seçiliyor acaba?..
17 Mayıs 2018: Amcaları emekli polis memuru Niyazi Altuntaş'ın cenazesine katılmak üzere memleketleri Gümüşhane'ye gelen "4 kardeş", İstanbul'a dönüş yolunda Çankırı'nın Atkaracalar ilçesi yakınlarında "kaza" geçirdi... Sabaha karşı şarampole yuvarlanan otomobilde hayatını kaybeden Engin (38), Erol (34), Birol (28) ve Şenol Altuntaş (24) kardeşler, memleketleri Gümüşhane'nin Özkürtün beldesinde gözyaşları arasında toprağa verildiler...
27 Temnuz 2019: Şanlıurfa'da, "husumet"li iki grup arasında çıkan kavgada, Mehmet Güven (68) ile oğulları İbrahim Halil (32), Murat (35) ve Ramazan Güven (38), vücutlarının çeşitli yerlerinden vurularak yaralandı. Hastaneye kaldırılan "3 kardeş" yaşamını yitirirken, babanın durumunun ağır olduğu belirtildi. Zanlı Abdulselam Çelik, Karaköprü ilçesine bağlı Maşuk bölgesinde yakalandı...
26 Eylül 2019: Mardin'in Kızıltepe ilçesinde akrabalarının cenazesine katıldıktan sonra, dönüş yolunda Antalya'nın Akseki ilçesi yakınlarında trafik kazası geçiren "4 kardeş" yaşamlarını yitirdi... Mahsun, Mecit, Mehmet Ali ve Bişar Tuncer'in cenazeleri, Arıklı köyünde yan yana toprağa verildi. Mardin'i yasa boğan kardeşlerden üçünün evli olduğu ve Antalya'da restoran, konfeksiyon ve otelde çalıştıkları öğrenildi...
Ve Fatih'teki dehşet!..
Yukarıdaki üç vakadan ikisi "trafik kazası" olduğu için toplum tarafından her zamanki gibi "talihsizlik" olarak tanımlanabilir...
Belki de dikkatsizliğin-tedbirsizliğin yol açtığı bu kazalar, iki vakada 8 insanı canından ederken, aileleri ve toplumu teselli eden tek sığınak yine "kader" olarak tanımlanmıştır belki...
Urfa'daki olay ise husumet uğruna insanlıktan çıkan bireylerin, son yıllarda onlarca olayda dışa vurduğu bir barbarlığın dehşet verici örneklerinden biri olmalı...
Husumet, kan davası ve acımasızlığın birleşmesiyle ortaya çıkan hınç tararruzu, ne yazık ki bir ailenin neredeyse tamamını yok edebilecek boyutlara ulaşabiliyor bu ülkede...
Peki; İstanbul'da "4 kardeş"in aynı evin içinde "siyanür"le intiharı kader mi, dram mı, ihmal mi, dehşet mi acaba?..
İstanbul'un Fatih ilçesinde, uzun yıllardır "geçim sıkıntısı" çektikleri ve arkadaşlarının da "çok gururluydular devletten yardım talebinde bulunmadılar, Yeşil Kart'a bile başvurmadılar" diye anlattığı 55-60 yaşları arasındaki dört kardeşin siyanür içerek intihar etmesi Türkiye'yi sarsarken, sarsıcı sorular da kaldı geriye...
Annelerinden kalan "kredi" borcunu ödemek için çırpındıkları anlaşılan ve mahalledeki bakkala 3 bin lira civarında "borç"ları biriken "dört kardeş"in, Türkiye'de "yoksul"la "zengin" arasındaki uçurumda zehirlenmesi sosyal medyada da infiale yol açtı...
Cüneyt, Oya, Yaşar ve Kamuran Yetişkin kardeşlerin neden intihar ettiği çok açıktır aslında;
İşsizlik, yoksulluk, çaresizlik, sefalet, borç ve devletle siyasetin yanı sıra, neredeyse toplumun büyük kesimine de sirayet eden o acımasız duyarsızlık, bananecilik!..
"Kira"da oturdukları evlerinin elektriğinin BEDAŞ tarafından kesilmesiyle birlikte, adeta yoksulluğun zifiri karanlığına gömülen dört kardeşin ölümü çok dersler vermeli, çok soruları öne çıkartmalıdır bu ülkede...
Millete ağır küfürler etmelerine rağmen milyonlarca liralık vergi borçları silinen işadamlarının pervasızca dolaşabildiği bir ülkenin sokaklarında; "dört kardeş", içine düştükleri çaresizliği ölümle örtmeye çalışıyorlarsa, bu manzaradan kimler utanmalı acaba?..
Sorunun yanıtı çok açıktır; kader değil, kasıt değil, sorumsuzluk-duyarsızlık-ilgisizlik ve boşvermişlik siyasetinin bulaşıcı sinsiliği!..
Diyeceksiniz ki; rant uğruna ormanları, doğayı ve insanlığı "siyanür"le zehirleyen "zengin"lere ses çıkarmayan bir devlet, çaresizliğin girdabında ölümü "siyanür"le seçen "yoksul"ların dramını önemser mi?..