Zengin daha zengin fakir daha fakir oldu (II)

Dün bu köşede, halkın gelir ve servetinin son 14 yılda nasıl değiştiğini belirtmiş ve iki örnek vermiştik:

1. Maaş ve ücretlerin millî gelirden aldığı pay, 2001 yılında yüzde 7.1 iken, 2014 yılında yüzde 4.8'e geriledi.

2. 2001 yılında toplam servetin içinde, nüfusun yüzde 99'unun payı yüzde 60.6 ve yüzde birinin payı ise yüzde 39.4 idi. 2014 yılında toplam servet içinde nüfusun yüzde 99'unun payı yüzde 45.7'ye geriledi, nüfusun yüzde birinin payı ise yüzde 54.3'e yükseldi. (Dünkü yazıda grafikten farklı olarak, 45.7, yerine sehven 54.7 yazılmış. Uyarısı için Mustafa Gümüş'e teşekkür ederim.)

3. Ayrıca ilave etmek gerekir ki, henüz detaylı bir araştırması yapılmamış olmakla birlikte, günlük olaylardan ve tepkilerden anlaşıldığı kadarı ile, 2003 yılından beri iktidara yakın zenginler oluştu ve servet kısmen el değiştirdi. Maalesef her dönemde benzer süreçler yaşıyoruz. ANAP iktidarında da servet kısmen el değiştirmişti.

İçte ve dışta, gelir ve servet transferine yol açan gelişmeleri şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Küreselleşme süreci, dünyada zengin ve fakir devletler arasındaki gelir farkını daha çok açtı ve aynı ülkede zengin-fakir farkını da aynı şekilde artırdı...

2. 2001 krizinden sonra, IMF kaynaklı ''Güçlü ekonomiye geçiş programının'' temel hedefi, çiftçiye yapılan destekleri azaltmak, işçi ve memurun ücretlerini reel olarak düşürmekti. Zira talep kısıcı politikalarla enflasyon önlenmek isteniyordu. Enflasyonda kısmen başarı geldi ve fakat gelir dağılımı ve servet dağılımı da bozuldu.

AKP iktidarı, IMF politikalarına devam etti. Bu politikalar içinde, bütçe disiplini sağlandı. Ancak 13 yılda 460 milyar dolar cari açık veren Türkiye, küresel sermayenin sömürü alanı oldu.

3. Spekülatif sermaye ve finans sektörü spekülatif kârlar sağladı. O kadar ki birçok sanayici, tasarruflarını fiziki yatırımlarda değil, sermaye ve finans piyasalarında değerlendirdi. Bu sektörlerde servet birikimi oluştu.

2010 yılına kadar sıcak para gelsin diye TL reel faizleri ve ülke tahvilleri faizleri yüksek tutuldu. Bunlar yerli ve yabancıya yüksek getiri sağladı. Parası olan zenginleşti. Aynı dönemde kendi ülkesinde düşük faizden borçlanıp yüksek faiz veren Türkiye ve Brezilya tahvillerini alan (carry-trade yapan) Japon ev kadınları, ekonomi tarihine ilginç bir örnek olarak geçti.

Bankalar, GSYH büyüme oranlarının çok çok üstünde büyüdü. Banka sahipleri zenginleşti. 2009 öncesi tamamı 2.5 milyar dolara satış pazarlığı yapılan bir bankanın geçen sene yüzde 15 hissesi aynı paraya satıldı.

Aşağıdaki tabloda, Gayri Safi Yurt içi Hasıla ve banka ve sigorta sektöründe büyüme oranları yer almaktadır. 2003=100 temel yılına göre, 2014 yılında GSYH 11 yıllık büyüme endeksi 165.50 olmuş, buna karşılık bankacılık sektöründe aynı yıllar itibariyle büyüme endeksi 268.72 olmuştur.

1-109.jpg

Bankaların zenginleşmesine itiraz etmiyoruz. Bankaların yüzde 10 faizle halktan mevduat toplayıp, aynı halktan kredi kartlarında yüzde 24 ile yüzde 33 arasında fahiş faiz almalarına itiraz ediyoruz. Bu oranda bir faiz, halktan bankaların gizli vergi alması anlamına gelir.

4. Kamu ihale kanunu yüzlerce defa değişti. Belediyelerin çoğu ihalesi ihtiyaç ve çabukluk gerekçesi ile ihale dışı tutuldu.

5. Kuruluş yasasında, toplu konut ve sosyal konut yapmak olan, Toplu Konut İdaresi (TOKİ) kamu arazilerinde, planlamayı da yaparak ve lüks konutlar yaptırarak birçok insanı servet sahibi yaptı.

6. Özelleştirmede birçok kamu işletmesi, blok satış yoluyla satıldı. Bu işletmeleri alanlar, verdiklerinin üç-beş katını yalnızca arsalardan elde ettiler. Hatta birçoğu makineleri kaldırdı, arsalarda konut ve villa yaptı.

Gelir ve servet transferi, servet tekeli, arz-talebi ve dolayısıyla ekonomik istikrarı ve aynı zamanda siyasi tercihleri bozar.

Yazarın Diğer Yazıları