Zehirli "yeşil kuşak" artıkları

Henüz çok gençler, hatta küçük...
Büyük ihtimalle Sivas da, Başbağlar da hayal meyal hatırladıkları bulanık resimlerden ibaret onlar için, belki o kadarı bile canlanmıyor gözlerinde. Ne Sivas’tan yükselen insan eti yakmış genizlerini, ne Başbağlar’daki kan gölünde boğulacak gibi olmuşlar... Ama hınç dolular. Ve öfke. Ve hatta nefret!
Dün sosyal medyada özellikle yaşı çok genç olan arkadaşların Sivas ile Başbağlar’ı birbirinin ikamesi gibi algılayan mesajlarını görünce yazmak istedim.
“Sizin acınız-bizim acımız...
Sizin ölüleriniz-bizim ölülerimiz...
Sizin katilleriniz-bizim katillerimiz...” diye ayırmanın mümkün olmadığı iki taze yaranın kabuğunu bir o tarafa bir bu tarafa çekelerken ah bir de iki yakasında durduğunuz o “derin” uçurumun dibine bakmayı deneseniz!
Oraya “aslında” kimi, neyi yuvarlamışlar bir görseniz!
Görseniz de “millet” kavramının mezarına dönüştürülmeye çalışılan o uçuruma toprak atmaktan vazgeçseniz!

***


Böyle davrandığınız, böyle ayrıştığınız bu tezgahı kuranların tam da istediği gibi böyle çözüldüğünüz için suçlu değilsiniz. Sadece talihsizsiniz.
Ama isterseniz, bu ülkenin talihsizliği olmamayı becerebilirsiniz.
Nasıl mı?
Basit sadece bilgi kaynaklarınızı güncelleyeceksiniz. Pırıl pırıl dimağlarınızı “yeşil kuşak artığı” fikirlerden temizleyeceksiniz.
Malum siz böyle öğrendiniz:
Hep topal cümleler kurdu büyükleriniz:
“Sivas bir katliamdır”
Nokta.
Böyle kodlandı zihniniz, yüreğiniz...
“Sivas bir katliamdır”
virgül
“Başbağlar da öyle” diyenlerin sayısı azdı; kim bilir belki size hiç rastlamadı.
Yahut;
“Başbağlar bir katliamdır”
Nokta.
Burada başlayıp bitti sizin bütün “hain saldırı” külliyatınız.
“Başbağlar bir katliamdır”
virgül
“Sivas da öyle” diyen olmadı ki!
Olduysa da kaç kişi!

***


Marjinal bir şey istemiyorum sizden.
Bu kadar işte; bu iki vahşetin birbiri yüzünden, birbirine karşı olmadığını anlamakla başlayın yeter!
Madem tabu yıkmak, ezber bozmak makbul olan; bu milletin, bu devletin geleceği için bu kadarını yapın yeter!
Irak’ın hangi temelde bölündüğüne, Suriye’nin hangi damarının koparılmaya çalışıldığına bakın ve bu böl-parçala-yönet senaristlerinin biçtiği çok klişe rolü oynamayın, inanın tek başına bu “itiraz” bile, 1980 öncesinin kanlı, kirli tezgahlarını cilalayıp yeniden işletmeye çalışanları kendi kazdıkları kuyuya düşürmeye yeter!

***


Bence bugün, hazır “Öcalan İmralı’da mı” sorusunu sorarken “bir bildiği” olduğu anlaşılmışken MHP lideri Devlet Bahçeli’nin başka bir sorusunu hatırlatmanın tam zamanı.
Geçtiğimiz yıl seçim gezileri sırasında Kahramanmaraş, Çorum ve Sivas olaylarını hatırlatarak şu soruyu gündeme taşımıştı:
“Geçmişte Kahramanmaraş, Çorum ve Sivas olayları olmuş. Kim yapmış, kim? Şimdi tek başına iktidarsın. Ergenekon’u, Balyoz’u araştırıyorsun. Sivas’ı niye derinine kadar araştırmıyorsun?”
Aradan geçen 20 yılın yarısında AKP vardı iktidarda. Sadece bu bile, bu soruda ısrar hakkı doğurmaz mı?




Milliyetçiye düşman etnikçiye hayran

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun AKP’ye “Kürt Açılımı”nda ittifak önerdiği günlerdi... “Müzakere ziyareti”nin hemen ertesi... Taha Akyol, Erdoğan’a ’mesajlarını aktarmasına imkan verecek soruları sormakla görevli’ olarak bulunduğu atv ekranında, milliyetçilerin bütün dünyada tabiri caizse “baş belası” olduğunu ima eder bir üslupla, “Bırakınız efendim bunları... Onlar olmasa da olur” akılları veriyordu!
Dün baktım, Hürriyet’teki köşesinde ağladı ağlayacak; “ne güzel müzakerecimizdin sen Leyla Abla” havasında! Zana’nın görüşme içeriğini deşifre etmesi üzerine yaşadığı hayal kırıklığını paylaşıyor okurlarıyla:
“Leyla Zana elbette bir Kürt milliyetçisidir, siyasi emelleri bellidir. Fakat bağımsız olabilirdi, olamamıştır.”
Türk Milliyetçilerini yok sayan, siyasi iktidar nezdinde de yok sayılması gerektiğini salık veren Taha Akyol’a da bakın hele; “Etnikçi Zana’dan bir ”toplumsal diyalog sözcüsü adayı“ yaratmış zihninde!
Hey gidi hey; bundan 30 yıl önce ” Taha Akyol Türk Milliyetçilerini “bölücü” sayıp dışlayacak, “etnik bölücüler” i de toplumsal barış mimarı olarak başının üstünde taşıyacak “ deseler kaç kişi inanırdı acaba?

***


Not:
Akyol’un aynı yazıdaki ”Terör devam ederken hiçbir demokratik hükümet Öcalan’ı ev hapsine taşıyamaz“ cümlesi, ”silahlar susarsa Öcalan’ın ev hapsine taşınabilir, bir mahsuru yok“ anlamına mı geliyor?




Üstüme “akil kadın” tanımam

Milliyet’ten Kadri Gürsel’in dünkü yazısından öğrendik; Nazlı Ilıcak geçtiğimiz çarşamba akşamı Beylerbeyi sırtındaki evinde BDP’liler, DTK’lılar ve gazetecilerden oluşan bir grubu ağırlamış; görünürdeki maksat “Kürt sorununu çözelim” çorbasına tuz biber olmak!
Tam Leyla Zana’nın “Bu işi Tayyip Erdoğan çözer” dediği ve ikilinin randevulaştığı günlerde böylesi bir “alternatif buluşma” garip tesadüf doğrusu...
Boğaza karşı Osloculuk oynayacak günler çuvala mı girdi yani!
Ama çok takdir ettim Nazlı Hanım’ın cesaretini!
“Üstüme akil kadın istihdam ettirmem” gözü karalığıyla dahi olsa;
Erdoğan’ın “muhatap” olarak Zana’yı işaret ettiği gün, BDP Eş Genel BaşkanıSelahattin Demirtaş, DTK Eş Genel BaşkanıAhmet Türk, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, BDP Eş Başkan Yardımcıları Meral Danış Beştaş ve Filiz Koçali’den oluşan bir “alternatif müzakere heyeti” kurmak az buz iş değil!
O yetmezmiş gibi sen tut Erdoğan’ın sözünün üstüne söz söylemeyen gazeteden kovulan Mehmet Altan’dan, tam da bu konu üzerine yazdıklarından dolayı kovulan Nuray Mert’ten, Erdoğan’ın “eli kanlı katil” dediği Esad’dan röportaj talep eden Amberin Zaman’dan oluşan alternatif bir “açılım korosu” da oluştur... (Ayrıca Oral Çalışlar, Sedat Ergin, Altan Öymen, Kadri Gürsel de katılmış yemeğe...)
Anlamadığım, madem bu kadar müzakere meraklısıydınız; Hakan Fidan’ı niye lince kalkıştınız; “masa”yı mı paylaşamadınız!



BASINDAN SEÇMELER


“Tampon bölge” Türkiye’nin
parçalanmasına yol açar

Suriye’de süren kanlı iç savaş çerçevesinde “tampon bölge” konusuyla birlikte gündeme gelen, aslında Irak’ın 1990’lardan başlamak üzere içine girdiği sürece bu sefer Suriye’nin de dahil edilmesidir. Yine aynen Irak gibi Suriye’nin de etnik ve mezhep temelinde üçe bölünmesi öngörülmektedir: Kuzey’de Kürt federe devleti, Doğu’da ve ortada Sünni Arap ve Batı bölgesinde Nusayri bölge.
Şimdiden PKK ve Suriyeli Kürtler arasında kuzeyde Türkiye’nin himayesi altında oluşturulacak tampon bölge konusunda birtakım ihtilaflar başlamış durumda. PKK önaldı bile. Belli ki uzun vadede Irak ve Suriye’den koparılacak parçalarla Erbil’den Akdeniz’e bir Kürt devletinin siyasi coğrafyası oluşturuluyor. Buna güç yetirilirse İran’dan koparılan parça da eklenecek. Pekiyi ya Türkiye? Amerikalı yazar ve tarihçi Webster Griffin, Türkiye’nin Suriye’de “tampon bölge” kurması halinde bunun “Türkiye’nin parçalanmasına yol açacak büyük çapta bölgesel bir savaşa doğru atılmış dev bir adım olacağını” söylüyor.
Ali Bulaç / Zaman




Yeni küresel strateji
Ne kadar Suriyeli ölürse o kadar iyi


Rusya ve Çin olmadan Suriye’ye dışarıdan ve doğrudan askeri müdahale zor, dahası bugünkü koşullarda mümkün değil...
ABD (Fr. ve İng. de) aptal değil. Bir Ortadoğu veya bölgesel savaş, geri zekâlılık. Suriye rejimini biraz daha uzun zamanda ve çok daha “ucuza” yıkma fırsatını bekleyebilirler ve bunun koşullarını yarabilirler...
Şimdilik devreye soktukları, kaçak ve muhalif askerleri örgütleyerek, para ve silahla destekleyerek, iç savaşı kışkırtmak... Ne kadar çok Suriyeli ölürse, o kadar hızlı bir dünya kamuoyu yaratabilirler. Yani “strateji”, Suriyelilerin ölmesi-öldürülmesi üzerine kurulu.. Esas ahlaksızlık bu değil mi!
Orhan Bursalı / Cumhuriyet




AKP’liler Zana’nın taleplerinden değil bunları
açıklamasından rahatsız olmuş...
Gizli kapaklı olursa sorun yok yani!

Peki Zana’nın açıklaması iktidar cephesinde nasıl karşılandı?
Kamuoyunda oluşan olumlu havayı kırmamaya özen gösteriyorlar ama, Zana’nın açıklamasının çok olumlu karşılandığını söyleyemem.
Zana’nın söyledikleri Kürt siyasetinin dile getirdiği hususlar. İçinde bilinmeyen bir şey yok. Ayrıca bu görüşme sırasında Başbakan Erdoğan’a da iletilmiş. Burada bir sorun yok. Bunun basın toplantısı ile kamuoyuna açıklanması ise, diyalog sürecine zarar verdiği için yadırganıyor. Çünkü sorumlu diyalog süreci böyle gitmez. Eğer çözümün yolunu diyalogda görüyorsan ve yine çözüm için diyaloga devam edeceksen, üslup böyle olmamalıydı yaklaşımı hakim.
Öcalan’ın MİT’le yaptığı görüşmelerde de benzer sorun yaşanmış. Öcalan, örgütüne oynamak için ben şunları şunları görüştüm, söyledim şeklinde bir dili tercih etmiş. Leyla Hanım’ın da kendi mahallesine mesaj vermek için bu yolu tercih ettiği gözleniyor ki, çok sağlıklı bulunmuyor.
Neden?
Çünkü bu sürecin devam ettirilmesi isteniyor.
Abdülkadir Selvi / Yeni Şafak




Türkiye’nin yerinde mesela örnek gösterdikleri İngiltere olsaydı “katliam yapan ve ısrarla silah bırakmayacağını söyleyen bir terör örgütü”yle masaya oturur muydu?
Ruhat Mengi / Vatan




Güç bizde artık size ihtiyacımız kalmadı

Darbelerle mücadele edilirken, askeri vesayet ve askeri vesayet zihniyeti de yenilgiye uğratılmıştır. Hiç şüphesiz bu, Türkiye’nin demokrasi yolundaki en görkemli zaferidir.
Özel yetkili mahkemeler bu sürecin en değerli aracıdır.
(...) Ancak adı üzerinde “özel yetki” aynı zamanda olağanüstülük demektir. Olağanüstü imkanlarla işlenen ve himaye gören suçların üzerine gitmek için gerekli olan bir yetkiyi tarif eder. Özel durumun özel tedbiriydi...
Bugün, (...) Darbe, muhtıra, vesayet girişimleri, andıç, faili meçhul gibi her türlü hukuk dışı enstrümanları kullananların yanına kar kalmayacağı anlaşılmıştır. Hatta hayatının bir döneminde bu işlere bulaşmış ve hatta yardım-yataklık etmiş olanlar da dahil olmak üzere bu faaliyetlere meyletmiş olanlar dahi hesabını verecektir. Bu temel gerçek anlaşılmıştır. Kimse, kendinden menkul vatan kurtarıcılığı vazifesi de ihdas edemeyecektir. Bu amaca matuf faaliyetler de yapamayacaktır.
Çünkü, Türkiye artık vesayetçinin ürettiği korkuyu yendi ve her şeyin hesabını soracak kabiliyet ve özgüvene sahiptir.
Mustafa Karaalioğlu / Star




Atatürk’ü kaldırıp onu yatıralım da ister misin?

Mazlumların, mağdurların adına abideler, hayır müesseseleri yapmamız bekleniyor.
Onların hatıralarını yaşatmamız bekleniyor.
İskilipli Âtıf Efendi’ye büyük bir anıt-kabir ve etrafında İslam külliyesi yapmamız bekleniyor.
(...)
Bunları yapmazsak âh bulutları dağılmaz.
Mehmet Şevket Eygi / Milli Gazete

Yazarın Diğer Yazıları