Zehirlenmek türlü türlüdür!
Zahirü'ddîn Muhammed Babür Han, zehirlendikten sonra başında toplanan erkâna şu nasihatte bulunur:
"Ey yiğitler!
Dünyaya gelen
herkes ölecektir,
kalan ve ebedî olan
Allah'tır.
Hayat meclisine giren herkes,
sonunda
Ecel kadehinden
tadacaktır.
Dirilik konağına
varan herkes sonunda
dünya denilen
bu gam evinden geçecektir."
Erdoğan'ın, "Sisteme el koydum. Yapılacak iş seçime giderek sistemi bana uydurmaktır" anlamındaki beyanını okuyunca, ne hikmetse Babür Han'ın yukarıda söyledikleri geldi aklıma...
İnsanlar sadece yenilen içilen şeye katılan zehir ile zehirlenmiyor.
İnsanın en büyük zehri "dünya" ve "nefsi"...
Nefsin gıdası "haram"dır. "Haram" ise "zehrin" ta kendisi... Belki, nefsin gıdası nasıl haram olabilir sorusu akla takılabilir.
Bir örnek verelim. Dünyanın en yakışıklı erkeği en güzel kadını ile evlense, en ideal bir evlilik yapılsa bile nefis o erkeği başka bir kadınla, o kadını da başka bir erkekle aldatmak için bin bir hile, bin bir gerekçe bulur; şeytan da ona elinden gelen desteği verir...
Kimi bu çukura düşer kimi düşmez...
Bazı nefisler için "kadının" yerini "güç" alır, şöhret alır, servet alır, çoluk çocuk, aile, aşiret, millet alır. Nefsin egemenliği arttıkça adaletten uzaklaşılır, cehenneme yaklaşılır. Nefsin egemenliği azalıp ruhun egemenliği genişledikçe cehennemden uzaklaşılır, cennete yaklaşılır...
Türkiye'nin hali ortada...
Her gün birkaç şehit haberi alıyoruz. Türkiye'nin belli bölgelerine güvenlik güçleri giremiyor. Halk büyük şehirlerde toplu taşıma araçlarına binmekten çekiniyor, alışveriş merkezlerine gitmekten korkuyor. Sınırlarımız delik deşik. Almanya'nın Patriot bataryalarını çekmesi, Türkiye'nin satıldığını gösterir. ABD için Türkiye'nin bütünlük ve güvenliğinden önce IŞİD tehlikesinin bertaraf edilmesi esastır. Ekonominin hali berbat.
Böyle bir ortamda muhalefet partileri ile Türkiye'nin sorunlarına çözüm üretmek için el birliği yapmak, Meclisi devreye sokmak gerekirken, "Kendimi başkan ilan ettim" deyip mevcut Anayasa'yı ortadan kaldırdığını açık seçik beyan ederek, "Türkiye'yi bana göre dizayn edin" talebinde bulunmak, söyleyin Allah(c.c.) aşkına, izahı yapılabilir fiilî bir durum mudur? Bu nasıl içe siner, bu nasıl kabul edilebilir? Millet seni seçerken devlete el koyman için değil, devleti tıkır tıkır işletmeye katkı sağlamak için seçti, o oylar onun için verildi.
Ve son yapılan seçimlerde bu halk size "Başkan değil, Cumhurbaşkanısın" uyarısında bulunuldu. Şimdi tutup, "Seçim sonuçlarını beğenmedim, beni başkan yapana kadar sandığa gideceksiniz" tavrı takınmak ve Davutoğlu'nu koalisyon görüşmeleri ile CHP'ye gönderip, "Asla koalisyon teklif etme" çizgisinde ilerletip, Türkiye'yi oyalamak, ülke menfaati için midir, "nefsin arzusu" için mi?
Nasıl güvenip de biz sizi Başkan yapalım?
Bu zihniyet değil mi "Senin önüne yatarım" diyen, evlerinde içi para dolu çelik kasalar bulunan bakan ve çocuklarını hukukun elinden kaçırıp, bu işlerin tezgâhçısını aklayan, hatta televizyonlarda Türk Bayrağı önünde, "Devletin borçlarını ödeyen kahraman" olarak ilan edenler? Başbakan olarak Davutoğlu, "Bu adamlar hesap vermeli" demişti. Başbakana geri adım attırabilecek hangi güç var Türkiye'de?
Davutoğlu şimdi tutmuş, "Aramızı kimse açamaz" diye gözyaşı döküyor... Ne diyelim, muhabbetiniz bol olsun... Önemli olan hukukla, vicdanla arayı açmamaktır amma bizim bunu anlatacak gücümüz, sizin de bizi dinleyecek kulağınız yok. Makam "baldan tatlı"dır. Lâkin bilinsin ki, tarihte devletin zirvesindekilere zehir hep balla verilmiştir...