Yüzünüz tutuyorsa onlara anlatın
OTUZ BİN HANEDE ANA, BABA, DUL VE YETİMLER TARİHİ FIRSAT KAÇMASIN DİYE Mİ AĞLIYORLAR?
Yüzünüz tutuyorsa onlara anlatın
Cumhurbaşkanı sözünü ettiği o “tarihi” fırsatın ne olduğunu henüz açıklamış değil. Bizim medya ise bu “tarihi fırsat”a çok sevindi.
Sadece “tarihi fırsat”ın ne olduğu belli değil...
Tam bu aşamada Cumhurbaşkanı yine konuştu:
“Tarihi fırsat kaçıyor...”
Demek ki kalkıp koşmuşum...
Bilmediğimiz kaçan şeyi kaçırmamak için...
Terör örgütü ile pazarlık
Gerçekten tarihi fırsatsa...
Niçin Cumhurbaşkanı bugün cenazeleri kaldırılacak şehitlerin törenine gidip, o ağlayan insanlara “kaçan fırsat”ın ne olduğunu açıklamıyor?..
Niçin o şehitlerin evlerine uğrayıp başsağlığı dilerken, annelerine-babalarına “kaçan fırsat”ı anlatmıyor?..
Çünkü; anlatılacak gibi değil...
PKK ve siyasal uzantıları, koca Türkiye Cumhuriyeti’ni parmaklarında oynatıyorlar... Devletin tepesine oturmuş kişiler acz ve basiretsizlik içinde terör örgütü ile pazarlık yapmaya başladılar...
PKK ve siyasi uzantılarının istediklerini vermeyi düşünüyorlar...
İşte buna “tarihi fırsat” diyorlar...
Fırsatın ne olduğunu söyleyemeyişleri, yüzleri tutmadığındandır.
Devlet
basiretsizlerin elinde
Peki şehitler?..
Neden öldüler?..
Anadolu’nun otuz bin yoksul hanesinde, her gece bir anne ağlar, bir baba ağlar, dullar ve yetimler ağlar, tam 25 yıldır...
Bunun için miydi?..
PKK ile pazarlık edilsin, devlet teröre yenilsin diye mi çocuklarını davulla gönderip, sandık içinde karşıladılar?
Zorba kazansın diye, masumlar öldü...
Öyle mi?..
Bugün 7 şehit daha dönüyor eve..
Ama yine de Cumhurbaşkanı’nız “Tarihi fırsat kaçıyor...” derken, neyin fırsat olduğunu, neyin kaçtığını açıklamış değil...
Bence dili varmıyordur...
Yüzü tutmuyordur...
Ne diyecek şehit analarına?..
Çünkü koca Türkiye Cumhuriyeti, asla devlet adamı olamayacak basiretsizlerin elinde, teröre oyuncak oluverdi...
Yüzümüz kara...
Bekir Coşkun / Hürriyet
+++
Dirence darbe
Terör tavizle önlenmez
Cumhurbaşkanı Gül haftalardır içeriği meçhul bir “tarihi fırsat” tan söz ediyor.
Terörle savaşın direncini kırıyor.
Örgüt ise ölüm saçmaya devam ediyor...
Bir devletin çizilmiş bir politikası olur. O politikayı kararlı şekilde uygulayarak sonuca gider.
Ankara’nın bir Güneydoğu politikası yok. Doğrudan veya dolaylı birtakım pazarlıklarla terörü önleyeceğini sanıyor...
Bir gerçek sürekli unutuluyor...
“Terör tavizle önlenmez”
Devlet başkalarının politikalarının peşinde sürüklenerek vakit kaybetmektense kendi politikalarını kabul ettirerek sonuca varır.
Melih Aşık / Milliyet
+++
Skandalın arkasından reyting canavarı çıktı
Medyanın büyük bölümü “Vakitçiler” ve “Cumhuriyetçiler” biçiminde kutuplaşır ve ‘diğerleri’ne kendi haklısını dayatmaya çalışırken biz “Asıl skandal bu programı yayınlamak” diyerek 32. Gün ekibinin tavrını analiz etmiştik. Çünkü program, Cumhuriyet ve Vakit yazarlarının kavgası, sarfedilen tehdit ve hakaretler, düşen seviye bilindiği halde ekrana verilmişti. Böyle olunca da 32. Gün’ün o geceki sunucusu Rıdvan Akar’ın “Böyle olmaz... Büyük bir saygısızlık yapıyorsunuz... Böyle program olmaz... ” çırpınmaları inandırıcılığını yitirmişti.
Biz o gün sorularımızı sorduk:
“Madem milyonlarca izleyiciye saygısızlıktı, bunu niye bile bile yayına verdiniz? Reyting için mi? Daha çok izlenmek, daha çok konuşulmak için mi? Kontrolünü kaybetmiş olan meslektaşlarınızı toplumun gözünde küçük düşürmek için mi? Çatışmanın, uzlaşmaz iki kutbun tabanlarına da sıçramasına zemin hazırlamak için mi? Neden?”
Noktamızı koyduk: “Sayın Akar, madem böyle bir program olmazdı, olmasaydı o zaman...”
Günler geçti, linç bitti ve medyada sıra nihayet “İyi de bu kavga hangi amaçla yayınlandı?” diye sormaya geldi.
Odatv.com bu yayınla ilgili yapılan farklı değerlendirmeleri derlemiş. Aktardıklarına bakılırsa, 32. Gün’ün yayınlanma, daha da kötüsü kavgayı sonlandırmamasının gerekçesinin “reyting” olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değil...
Hayatın her alanında ayrışmayla karşı karşı olduğumuzdan mı bilmem “şiddet”in pirim yaptığına sık şahit oluyoruz. Tartışmak, tahammül, saygı ve birikim gerektiren ‘sıkıcı’ bir hadise olduğundan, işin kolayına ve en az “Hasan Cemal gazeteciliği” kadar adrenalini yüksek olan diğer yönetmi tercih ediyoruz: Tahrik oklarını fırlat kavganın, pardon reytingin çıkmasını bekle... Hele bir de ertesi gün, o oklardan ekranları başında nasipleri alanlar da, işi devam ettirirse, bir dizi reyting elde edilir ki, tadından yenmez...
Spor programlarında neden spor değil de futbol konuşuluyor sanıyorsunuz. Yüzbinleri ilgilendirdiği için mi? Futbolun yüzbinleri ilgilendirmesine kim karar veriyor? En basiti “12 dev adam” kampanyasını hatırlayın. Bir anda milletçe basketbolsever olmamış mıydık?
32. Gün vesile... Klişe bir söyleme dönüştürülen “Reyting canavarı”nın her geçen gün biraz daha ruhumuzu ele geçiriyor olması, bütün değerlerimizi, duyarlılıklarımızı, iyi niyetlerimizi kemiriyor ve bizi “kolay lokma” kıvamına getiriyor olması... İşte bu gerçek mesele...
+++
Koruma ağını kim ördü?
Akman’a
Arınç bile dokunamıyor
Zahid Akman’ın Bülent Arınç ve Cemil Çiçek’i yalanlayarak “Kimse istifamı istemedi. İstifa etmeyeceğim” diyerek bakanlara meydan okuması, bir kere daha “Rtük Başkanı’nı kim koruyor” sorusunu gündeme getirdi
---
Acaba yine kızdı mı? Bakışlarını bir noktada donuklaştırıp, dişlerini sıktı mı?
Hani o çok iyi bildiğimiz, “Şeyini şey ettiğimin şeyi” sözleri, yine öfkeden kurumuş dudaklarının arasından döküldü mü?
Kimden bahsettiğimi anlamışsınızdır: Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Arınç’tan...
Hani bir televizyon programına katılmış ve Deniz Feneri Almanya davasının soruşturulmakta olan zanlılarından RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın, yeni RTÜK üyelerinin belirlenmesinin ardından istifa edeceğini söylemişti ya...
İşte o Zahid Akman önceki gün aynı televizyonun bir başka programcısını aramış ve hanımefendinin yazdığına göre aynen şunları söylemiş:
“Bugüne kadar kimse istifamı istemedi. Bülent Arınç’a hayırlı olsun ziyaretine gitmiştim. Konu olaylardan açıldı. O da bana bu süreç içinde istifa etmeyi hiç düşünüp düşünmediğimi sordu. ’Hayır’ dedim. ’İstifayı hiç düşünmedim. İstifayı düşünmek demek yanlış yaptığına, suçlu olduğuna inanmak demek’ dedim. ’Ama benim yüzümden kurum yıpratılmak isteniyor, görev sürem bitince aday olmayı düşünmüyorum’diye ekledim. Ortada bir istifa isteği olmadı.”
Bitmedi... Yazara göre, şöyle devam etmiş Akman:
“Başbakan arkamda olmasaydı, beni desteklemeseydi, ben bugün bu koltukta oturabilir miydim sorarım size?”
Bu yazının yayınlanmasından sonra dün Zahid Akman’ın avukatı gazetelere bir açıklama gönderdi ve RTÜK Başkanı’nın kesinlikle, “Başbakan arkamda olmasaydı, beni desteklemeseydi, ben bu koltukta oturabilir miydim” demediğini, bunu yazar hanımın uydurduğunu söyledi.
Arkasından da yazarı, bu sözlerin söylendiğini ispata davet etti.
Gördüğünüz gibi; Akman’ın avukatı, sadece “Başbakan” la ilgili bölümü yalanlıyor... Bu da, diğer sözlerinin arkasında olduğu anlamına geliyor.
Eeeeee... Bu durumda koskoca Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç çıldırmasın da ne yapsın!
O, “İstifasını istedim” diyor; RTÜK Başkanı onu yalancılıkla suçlayarak, “Kimse benden istifamı istemedi” diye meydan okuyor...
Bu durumda çiçeği burnunda Başbakan Yardımcısı kızmaz mı?
Bakışlarını bir noktada donuklaştırıp, “Şeyini şey ettiğimin şeyi” diye mırıldanmaz mı?
Mırıldanır mırıldanmasına da; sonuçta yine “Kol kırılır, yen içinde kalır...”
Çünkü; Zahid Akman’ın etrafında öyle müthiş bir koruma ağı var ki...
Ona, Arınç bile dokunamaz!
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
32.Gün’deki
kavganın sırrı
32.Gün ilk kez tamamlanamadan bitti.
Medyanın usta televizyoncularına göre bu sefer 32.Gün’de moderasyon problemi çıktı.
24 yıllık tarihinde Mehmet Ali Birand ilk kez programı sunmadı ve sunucu Rıdvan
Akar ekranda yer aldı.
Ancak Akar’ın belki de bu ilk yalnız sunuculuğun heyecanı ve sakin, kibar yapısı tartışma krizini yönetememesine sebep oldu.
Bir diğer iddia ise, tartışmanın getireceği rayting kaygısının Rıdvan Akar’ın tartışmayı bitirmemesine neden olduğu şeklinde.
odatv.com
+++
İdeolojik kadrolaşmanın bedeli
Akman Habertürk’e Arınç’ın “İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?” diye sorduğunu kendisinin de “Hayır” cevabı verdiğini söyledi.
Nasıl olur?.. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek RTÜK Başkanı Akman’ın istifasını isteyen ilk kişinin Arınç olmadığını, daha önce Başbakan Erdoğan ile Devlet Bakanı Aydın’ın da aynı yönde istekte bulunduklarını dolaylı olarak açıklamıştı.
İdeolojik kadrolaşma işte böyle bedel ödetir. Bir bürokrat iktidara kök söktürüyor.
Deniz Feneri davasına bakan Alman mahkemesinin “meslek edinilmiş dolandırıcılık” ile suçladığı kişiler arasında saydığı Akman’ın RTÜK Başkanı koltuğundan indirilmesi gerektiğini, istifasını isteyen bütün büyükleri iyi biliyor ama dediklerini yaptıramıyorlar.
Bakanlarından tarihsiz istifa mektubu alan Başbakan, aynı tedbiri Zahid Akman söz konusu olunca ihmal etmiş olamaz.
İstifayı yürürlüğe koymadığına göre Zahid Akman’ın elinde “Joker” olduğunu biliyor demektir.
Başbakan şantaja boyun eğdiği görüntüsüne katlanamayacağı için yakında her şeyi öğreniriz!
Güngör Mengi / Vatan
+++
MİNİ YORUM
Cemal’in kişisel katkısı
Hasan Cemal, Kandil’e neden gittim serisinin ikinci yazısında da cevabının “gazetecilik” olduğunda ısrarlı... O ısrarlı ısrarlı olmasına da, vurgu yapmak ihtiyacı hissettiği “Bu ülkenin en önemli sorunu olan Kürt sorununun çözümüne kişisel olarak nasıl bir katkı sağlayabilirim düşüncesi de eksik değildi” cümlesi içimizdeki kurdu işkilendirirse, konuyu sorgulamak bir kere daha üzerimize vazife olmaz mı? Hasan Cemal hele şu “gazetecilik-yazarlık” analizini yapsın bakalım da, konuya illa devam edeceğiz...