'Yüzümüz kızarmayacak...'
“Türk askeri sadece Bingöl’de, Tunceli’de, Şırnak ve Diyarbakır’da vurulmuyor... Pusu sadece arazide değil burada mahkemelerde de kuruluyor... Orada Mehmetler’in kanı akıyor, burada bizler vurulurken kanımız donuyor bedenen ölmüyoruz belki ama vuruluyor, yargısız infaz ediliyoruz...” dedi J.Kur. Alb. Mustafa Önsel... 18 yıl hapis kararını duyduğundaki tepkisini bu sözlerle dile getiren Önsel, bir de malum gazetelere gönderme yaptı... Hastanede fotoğraflarını çekebilmek için pusuya yatan kuryelere öfkeliydi... Henüz 8 yaşındaki bir çocuğun 18’ine girdiğinde Uludağ Üniversitesini kazanıp kayıt yaptıracağını, dayısı Hayrettin Kalay’ın Beşikdüzü’ndeki eczanesini fişlediğine, açılmamış dershaneleri, kapanmamış vakıfları, hizmete girmeyen hastahanelerin isimlerini 8-10 yıl önce tahmin edebilecek belagate sahip olduğundan adının “Naturdamus Mustafa” olarak değiştirilmesini talep etmişti mahkemeden... Duruşmalar boyunca sadece hakkını savundu... Sahteciliklerin hepsini kanıtladığı halde, heyetin bilirkişileri görevlendirmeyişine içerliyordu... Aldığı ailevi ve askeri terbiyenin gereğini yerine getirdiği halde; “Ama siz de bize kıçınızı dönüyorsunuz...” sözlerini sarf eden başkana sadece “Tarafsızlığınıza inanmak istemekle beraber, kararlarınızdaki tarafgirliğiniz sebebiyle reddi-i hakim talebinde bulunuyorum...” demişti. Son sözleri istendiğinde mağrur duruşuyla beraber, “Önceden kararlaştırılmış hükmü okuyacaksınız... O hüküm onurumdur... Çünkü masumum, vicdanım rahat olduğundan yüzüm asla kızarmayacak. Umarım hükmü açıkladığınızda siz mahkeme heyetinin de vicdanı rahat olur ve eşleriniz ve çocuklarınızın yüzlerine rahatça bakabilirsiniz” sözleriyle devam ederken: “Bu dava Türkiye’nin bölünmesi ve dönüşmesi kapsamında bir davadır. Yüzlerce yıl sonra bile hukuk kitaplarının yanı sıra tarih kitaplarında irdelenecek... Sizlerin torunları da kitap okuyacak... Benim torunlarımın yüzlerinin kızarmadığı gibi, umarım heyettekilerin torunlarının yüzleri de kızarmadan o kitapları okurlar... Sakarya Savaşı, sonuçları itibarıyla Türk tarihinin en önemli savaşıdır... Devam ediyor... Türk Milleti bu topraklarda geri çekildi ama mağlup olmadı. Yine olmayacak. Mustafa Kemal; bu topraklarda hiç yenilmedi yine yenilmeyecek... Emperyalizmin maşaları defolup gidecekler... Dün kaçacak denizleri vardı... Yarın kaçacak delik bile bulamayacaklar!..” diye bitirdi son sözlerini. Eğilmediği, bükülmediği gibi sahtecilik çetesini deşifre ettiği için en üst sınırdan cezalandırıldı... Bana göre rütbelerin en şereflisi ile ödüllendirildi... Duruşmalardaki üniformasıyla vedadan sonra “suçluyorum manifestosu” ve şehit kızına mektubu ile tarihe geçerken, Beşiktaş’ta düşürüldüğü pusudan sonraki “İstiklal Harbindeki vuruşanlarla, işbirlikçilerin torunlarının savaşı devam ediyor” tespitiyle de tarihe geçti Albay Önsel...
Oysa o Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi çoktan... Henüz ikinci defa yani “kapıları kapatın” emri verilmeden bir başka deyimle tutuklanmadan önce duruşma arasında Engin Alan, “Bunlar bizi bir daha içeri alacak ve Öcalan’ı bırakmadan tahliye etmeyecekler” demişti. Konjonktür icabı tahliye beklentilerine gülüp geçmiş, son olarak da “Yeni anayasa ile beraber genel af çıkarıp bizi bölücülerle aynı kefeye koyup bırakabilirler... Bunu içime sindiremem asla kabul edemem...” demişti.
Tarihe tanıklık etmeyi Tanrı nasip etti... Karar açıklanırken her zamanki gibi oradaydım... Olağanüstü bir atmosfer olduğu için tarif etmem imkânsız. İstanbul’un İngiliz işgalinde bile Türk subaylarının tutuklanması bu derecede değildi... “Post-modern” savaşın meydan muharebesinde Türk Ordusu mahkûm edildi. Katıldığım bazı televizyon programlarında gerçekleri dile getirdiğim için telaşlanan ve “Sizi buraya kim gönderdi” diyenlere bir çift sözüm var “Vicdanım gönderdi...” Başından beri duruşmaları izledim, binlerce sayfalık dosyaları tek tek okudum. Hasbel kader servis edilenleri değil, tanık olduklarımı yazdığım kitaplarım var. Türk Ordusunun caydırıcılığını önlemek için yapılan operasyonları dile getirdiğim ve bunun bir Amerikan projesi olduğunu açıkladığım için, suç üstü yakalanıp telaşa kapılanlar da görevlerini yapıyor... Gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında zil takıp oynamadıkları kaldı neredeyse.. Türk Ordusuna düşmanlık edenlerin, düşman ordularının askeri konumuna düştüklerini yazmaya, haykırmaya devam edeceğim. Yarın da Yargıtay sürecini bekleme hikayesine değineceğim..