Yüzsüzün taktiği: Özür
Nasıl da seviniyoruz, İsrail özür diledi diye... Merkebini kaybedip de bulan seyyah gibiyiz. İsrail’in özür dilemesi elbette önemli. Türkiye için bir diplomatik başarı. Ancak insan öldürmenin bedeli sadece bir özür ve tazminatla geçiştirilemeyecek kadar mühimdir. Karşılığını ödettik mi, hayır. Sadece yaramıza pansuman yapıyoruz.
Özür bizim kültürümüzde önemlidir fakat İsrail açısından ciddi bir anlam ifade ediyor mu? Defalarca Filistin’deki BM kamplarına bomba yağdırmakta, ardından özürle geçiştirmektedir. Açın Wikileaks belgelerini okuyun. İsrail için Türkiye ile ilişkilerde alttan almak, sıradan konulardan birisidir. Yeter ki çıkarları zarar görmesin. 2010’da Türk bayrağı çekilmiş Mavi Marmara gemisine saldıran İsrail’in niyeti açıkça Türkiye’ye meydan okumaktı. Hazırlıklıydı, kendiliğinden gelişen bir durum söz konusu değildi. Özetle şöyle diyordu İsrail: “Bakın kendi karasularımda değil, herkese açık uluslararası sularda saldırıyorum. Bunda tevil edilecek, farklı yorumlanacak bir şey yok. Yani size açıkça savaş ilan ediyorum. Gücünüz yetiyorsa karşılık verin.”
İsrail’in özründe gözden kaçırılmaması gereken ayrıntılar var. Öldürülen gençlerden biri olan 19 yaşındaki Furkan Doğan aynı zamanda ABD vatandaşıydı. Netanyahu’yu özür dilemeye ikna eden de ABD Başkanı Obama idi. Kaldı ki, Türk hükümeti yetkilileri Obama’ya teşekkür etmektedir. Tel Aviv’i karşımıza alırken Vaşington’a giderek daha da bağımlı hale geldiğimizin farkında mıyız?
Öte yandan İsrail’in ilk kez bir devletten özür dilediğine yönelik bilgiler de yanlıştır. İsrail için ‘özür’sıradan bir diplomatik manevradır. Özetle şöyle bir taktik izliyor İsrail: Önce dost yahut düşman ayırmadan kim olsa saldırıyor. Süper devletlerden ve uluslararası kurumlardan baskı geldiğinde ise özür dilemek için yeni tavizler istiyor.
Mavi Marmara olayında İsrail’in cezalandırılması ve kınanması gerekirdi. Türkiye’nin mütekabiliyet ilkesiyle benzer bir operasyon düzenlemesi beklenirdi. Ancak bunların yerine gündem özür dilemeye kilitlendi. Özür dilerse her şey düzelecekti! İsrail ise özür dilerken dahi hedefleri doğrultusunda diplomatik manevralar gerçekleştiriyordu. Obama’ya ileride bedelini ödemesini isteyeceği bir kıyak çekmiş oldu. Ayrıca Suriye topraklarında İsrail’in işgal ettiği Golan Tepelerindeki statüsü riske girmek üzereydi. Esad sonrası oluşacak Suriye yönetiminin İsrail’in Golan’dan çekilmesini istemesi kesindi. Öyleyse yeni bir döneme geçilirken İsrail’in de bir an önce masaya oturması gerekiyordu. Böylece kurtlar sofrasına oturmaya hak kazandı. İsrail her ne zulüm işlerse işlesin Batı dünyasının, özellikle ABD yönetiminin arkasında duracağını biliyor. Öyle ki Amerikan hükümeti kendi çocukları ölse dahi iç siyasi dengeleri yüzünden İsrail’i destekleyecektir. Bir örnekle anlatalım: 1967’de Arap-İsrail savaşı sırasında kendisine destek için gelen Amerikan istihbarat gemisini dahi batırmıştı. ABD donanmasına ait USS Liberty zırhlısına bir saatten fazla denizden ve havadan ateş açmış, 34 asker ölmüş ve 171’i de yaralanmıştır. Yardıma gelseler bile sınırlarına izinsiz yaklaşanlara nasıl davranacağını gösteren İsrail, basit bir özür ve tazminatla durumu kurtarmıştı. İsrail’in özür dileme taktiğini insanımızın empati kurarak anlaması gerçekten çok zor. Çünkü milletimizin tarihinde böylesine iki yüzlü bir politika anlayışının zerresine rastlamıyoruz. Her şeyi doğruluk üzerine yapmaya şartlanmış, onursuz yaşamayı ölmeye tercih eden ecdadın torunları olarak kartlarımızı açık oynamayı tercih ediyoruz. Bir özüre sevinecek kadar da saf olmayalım.