Yüzlerindeki manda derisi
İğrenç komplo teorilerini gündeme getirmek için şehitleri bile kullandılar. PKK’yı aklamak için gündem kararttılar, haber gizlediler, iftira attılar, hedef gösterdiler. Hiç mi utanmayacaklar?
Hani nerde o koca koca puntlarla “Zaman ayarlı bomba”, “Provokasyon”, “Açılıma komplo”, “Karanlık failler” diye manşetler atanlar?
PKK, 7 askerimizi, hani şu az daha utanmasanız “açılımın proje uygulayıcısı” ilan edeceğiniz “önderlikleri anısına!” şehit ettiğini duyurdu.
Hani hayalet timiydi?
Kar altından hortladılar mı?
Dün manşetlerin bir kısmı dönmüştü:
“PKK savaşa geri döndü”, “PKK üstlendi”, “PKK iki halkın da düşmanı”, “Alçaklar üstlendi”, “Apo’nun camı için öldürdüler”...
“Ergenekon yaptı” diyenlerin bir kısmı PKK’nın açıklamasını dahi gizleme çabasındaydı; Başbakan “büyütmeyin” dedi ya!
Neden faili “Ergenekon”sa büyütmeli de, PKK olduğu ortaya çıkınca “tısss”!
“Ergenekon”u da bir terör örgütü olarak tahayyül etmiyormuydunuz? “Başbakanının gazetecisi”ne terör örgütleri arasında pozitif ayrımcılık yakışır mı?
TRT hedef gösterdi iddiası
Öğlen saatlerinde bir okuyucu aradı yana yakıla... “TRT 2 23.00 haberlerinde, saldırıdan bahsederken Albay Dursun Çiçek’in fotoğrafını gösterip Tokat’lı olduğunu söyledi. TRT benim paramla yayın yapan bir kurumsa, o haberi yapan kişilerin isimlerini ve bu haberi yapma nedenlerini açıklamasını bekliyorum...” diyordu.
Okuyucumuz da haklı olarak “Ben de Tokatlıyım, bu neyi gösterir, neyi kanıtlar, TRT ne yapmaya çalışıyor, ellerine geçirseler benim fotoğrafımı da mı yayınlayacaklar acaba?” diye isyan ediyor...
Bu soruların muhatabı olarak, TRT, umarım en kısa sürede “finansörleri” ni tatmin edici bir açıklama yapar.
Taş fırın gazeteciler
Biz dönelim diğer yayın organlarının hali pür mealine.
Sabahtan beri “kolbastı” ritminde bir nakarat takılıyor dudaklarıma:
“Ne oldu sana, Ne oldu böyle, Nerde o eski taş fırın erkeği, Bir anda oldu lıght erkeği”
Şarkının tam “Güleyirum haline katula katula” kısmına gelince dilim varmıyor söylemeye. Bu kepazelik, ucuzluk, hainlik karşısında “gülemeyrum” bir türlü...
Milleti aptal yerine koymaya çalışırken, yaptığınız “akıl dışı” kurgularla zeka seviyenizi ortaya koydunuz. Bırakın düşünmeyi, sorgulamayı, araştırmayı, mantık terazisinde bir dengeyi gerektiren gazeteciliği, Başbakan’ın kıyaslama ölçeğine göre “üç koyun bile güdemeyeceğinizi” cümle aleme gösterdiniz... (Onlar bu dilden anlıyor diye böyle söylüyorum, yoksa aklı “10 bin feet” havada gezen birine koyun mu emanet edilir? Sonra sürüyü telef edene kadar uğraş dur “yalancı çoban” la...)
Ne olacak şimdi “hayalet diye birşey yokmuş PKK yapmış” deyince sıçrattığınız onca çamur temizlenecek mi?
Bulandırdığınız toplumsal hafıza berraklaşacak mı?
En önemlisi siz nasıl “gazeteciyim” diye dolanacaksınız ortalıkta? Nasıl ahkam keseceksiniz köşelerinizden? Hangi yüzle? Hiç utanmayacak mısınız birbirine düşürdüğünüz insanların yüzüne bakarken? “Kanıyla beslendiğiniz” bir şehit annesi yüzünüze tükürse verecek bir cevap yedeklediniz mi çantanıza?
Buradan “U” dönüş yasak beyler, bayanlar!
Ya yüzünüzü kızartmayı öğrenin, ya da acil tarafından bir cildiye mütehassısına görünün. Medyada “manda derisi” salgını varmış da... Erken teşhis “onur” kurtarır!
+++
PKK’nın baş yandaşları
Neymiş! “Canilerin canisi” diyebileceğimiz Abdullah Öcalan hazretleri İmralı’da kafeslenmiş! Apo hazretleri yeniden yargılanmalıymış! O halde ver talimatı İstanbul’da, Mersin’de, İzmir’de, İdil’de “yandaşlar” savursunlar molotofkokteyllerini...
Ver talimatı Tokat’taki uzantı terörist çeteye, Tokat’ın Reşadiyesi’nde devriye gezen jandarmaları tarat, 7 askeri, şehit ettir, üçünü gazi yaptırt!
Şam’da lüks dairelerde yaşarken teröristlerini karlı mağaralarda, eksi 25 derece soğukta konuşlandır, 30 bin kişinin ölümüne neden olduktan sonra idamdan kurtularak 2 m2’lik toprağa gömülme yerine 12 m2’lik cezaevi odasından yakınarak “PKK yandaşlarını” sokaklara molotofkokteylleri ile dök, askerleri şehit et!
“PKK’nın yandaşları” değil, ama “PKK’nın baş yandaşları” kim biliyor musunuz? Bana soracak olursanız “milletvekili” değil “PKK vekili” gibi davranan 72 milyonun vergileri ile Ankara’daki lüks dairelerinde yaşayanlar! Onlar mı? Buyurun size bir liste:
Ayla Akat Ata, Bengi Yıldız, Mehmet Nezir Karabaş, Akın Birdal, Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk, Hamit Geylani, Pervin Buldan, Sebahat Tuncel, Emine Ayna, Ahmet Türk, Sırrı Sakık, M. Nuri Yaman, Osman Özçelik, İbrahim Binici, Sevahir Bayındır, Hasip Kaplan, Şerafettin Halis, Fatma Kurtulan, Özdal Üçer.
Özgen Acar / Cumhuriyet
+++
Özür
vakti
Akıllı adamlar, bilgili insanlar, gözlüklü
gözlüksüz, kravatlı
kravatsız, top sakallı, kirli bıyıklı, halim selim sesli, saçlarına ak düşmüş adamlar...
Açılım dediniz. Demokrasi dediniz. Yüzleşme dediniz. Barışma dediniz. Ergenekon dediniz. Kemalist cunta dediniz. TV’lerde konuştunuz. Gazetelerde yazdınız. Obama iktidara geldi, “eski ezberleri unutun” dediniz. Söylemediğiniz, gözardı ettiğiniz, önemli bir uyarı vardı; “PKK silahı bırakmadan başlatılan açılım hain bir parçalanma girişimine dönüşür, dönüştürülür” demediniz. Dönüştü, dönüştürüldü. Özür dilemeniz gerekir.
Necati Doğru / Vatan
+++
Ne bakıyorsun sen 5. Kol aydınına!..
5. Kol aydınlardan Hasan Cemal, CNN Türk’te Kürt sorununun çözümü için yine taraflara silahları bırakmayı tavsiye ediyordu. Bu telkinler yüzünden PKK silahlandırıldı ama onunla mücadele edilen Türk ordusu devredışı bırakıldı. Ergenekon soruşturması da bu iş için kullanıldı. Başbakan Erdoğan; terörle mücadele için Hasan Cemal tipindeki elemanlara değil ABD Başkanı Obama’ya baksın. Acaba Taliban liderleri ile açılım işini hiç konuştu mu? Neden kendi ülkesinden binlerce kilometre uzaktaki bu coğrafyaya silah ve asker yığıyor?
Rıza Zelyut / Güneş
+++
Yine çuvala
dolandılar
ABD’li askerler yıllar önce Kuzey Irak’ta Türk askerlerinin başına çuval geçirmişti... Eli kanlı katiller güruhu PKK da dün “en büyük devlet büyükleri”ni fena halde çuvallattı!
Önce En Büyük İçişleri Büyüğü çıkmıştı sahneye... Ardından En Büyük Devlet Büyüğü Yardımcıları... Sonra ABD’den, En Büyük Devlet Büyüğü devreye girdi... Hatta En Büyük Kültür Büyüğü bile kendisine görev bilip aynı imada bulundu:
“PKK’nın işi olmayabileceğini, eylemin tertip koktuğunu, bunu yapanların Kürt açılımına taş koymak isteyen başka güçler olabileceğini” ima ettiler... Saf ve temiz insanlarımızın akıllarına, “Bu eylemi de Türkiye’yi karıştırmak isteyen Ergenekon örgütü yaptı” düşüncesini soktular...
Bu koroya dün sabah saatlerinde En Büyük Cumhur Büyüğü de katıldı... Kaderin cilvesine bakın ki; onun açıklamasının üzerinden beş saat bile geçmeden terör örgütünün haber ajansı, “komplo teorileri” ni bitiren bir haber geçti: Yedi askerin şehit düştüğü saldırıyı PKK’nın üstlendiğini duyurdu.
Bu haber, bu saldırının altında bile “Ergenekon” izleri arayanları terse yatırdı! Sarıldıkları halatın öbür ucu havada kaldı ve hep birlikte “cumburlop” denize düştüler! Aynı imada bulunan yazarlarıyla birlikte, bir kez daha battılar! Bundan sonra... En Büyük Cumhur Büyüğü ve En Büyük Devlet Büyüğü başta olmak üzere; Tokat katliamına suçlu “uydurma”ya çalışanlara... Nasıl inanacağız?
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
Eşkıya yakalamaya
vakit bulamadılar
MİT, yargıcı bastı... Yargıç, telekomünikasyonu bastı... Telekomünikasyon, Yargıtay’ı bastı... Yargıtay, hükümeti bastı... Hükümet, Genelkurmay’ı bastı... Genelkurmay, polisi bastı... Polis, cumhuriyetçileri bastı...
Ama Tokat kırsalında askeri aracı basıp 7 askeri şehit edenler, nasıl geldiler, nasıl pusu kurdular, nasıl ellerini kollarını sallayarak gittiler, kimsenin kafası basmadı...
Rektörün karısı ile konuşması elde... Mustafa’nın gizli! notları elde... Hangi tarlada silah var, elde...
Ama terör örgütünün açıklaması dışında, Tokat’ta Mehmetçiği pusuya düşürüp 7’sini öldürenlerle ilgili bir bilgi elde değil...
Birisi yellense dinlemeye takılıyor... Ama Tokat’ta pusu kurup 7 askerimizi vuranları kaçırmışlar gözden...
Devleti bu hale getirdiler çünkü... Askeri kovalamaktan eşkıyayı yakalamaya vakit kalmadı...
Düşmanları; laik cumhuriyet... Hasımları; bu cumhuriyeti sevenler olunca... Böyle oldu devlet...
Bekir Coşkun / HaberTurk
+++
Bay Kelebek günah çıkarıyor
Belli ki, “7 şehit” haberini aldığımız gün “kelebek”leşip, “çalsın sazlar oynasın kızlar” önermesinde bulunan Ertuğrul Özkök zılgıt yemiş; “Her işin bir yolu, yordamı var değil mi? Haber gizle dedikse böyle milletin damarına basa basa yap demedik ki? Provokatör müsün yoksa sen?”
Dünkü Hürriyet’te, olası tepkilerin üzeirne yıkılmasını önleyecek bir “zemin etüdü”ne yeltenmiş.
Kötü bir niyeti yokmuş. “Terör örgütünün gururu okşanmasın, İmralı sakini ’Ben neymişim be’demesin” diye “Aklı, mantığı bu haberleri küçültmek istiyor”muş. PKK’nın terör yuvalarını, gitar çalıp şarkı söylenen gençlik kampları gibi gösteren “o fotoğraflar”ı manşet yaparken nerdeydi o akıl, mantık? İmralı postacılığına adaylığını açıkladığın gün “ben neymişim” dedirtmek hiç kasmamıştı! Ne oldu şimdi Bay Kelebek?
“Bunları haberden düşürün, mümkün olduğunca küçük görün, hatta görmemeye çalışın” diyen Erdoğan ile “ay yıldızlı bayrağa sarılı 7 tabut fotoğrafı, hüngür hüngür ağlayan eşiniz, anneniz, kardeşiniz, kızınız, balkonuna Türk bayrağını çekmiş komşunuz, telefon yağdıran okurlar...” arasında seçim yapmakta bu kadar zorlanan birinin, hadi Türklüğünü, vicdanını geçtim; gazeteciliğine nasıl güvenelim?
Ya şu megalomaniye ne demeli:
“Türkiye’nin en etkili gazetesinin genel yayın yönetmenisiniz. Herkesin gözü sizin üzerinizde. “Bir şey dese de gagalasak” diye bekleyen bir köşe yazarı ordusu pusuya yatmış bekliyor...”
Dünyanın sizin etrafınızda döndüğü falan yok; hem bugün döndü diyelim, yarın ne olacak? Kelebeğin ömrü ne kadar ki?
+++
Bu niteliktekine ödül verilmeli mi?
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti bünyesinde düzenlenen Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü bu yıl Taraf muhabiri Mehmet Baransu’ya verildi.
(...) Bu gazeteci hayli tartışmalı haberlerle gündemde...
Özellikle emniyet ve savcılıklardan kendisine sızdırılan bilgileri haberleştirmekle tanınıyor.
Bu kişi ve çalıştığı gazete sık sık soruşturmanın gizliliği kuralını ihlal ediyor...
Yargısız infazla suçlanıyor... Daha iddianamesi bile yazılmamış davaların şüphelileri bu kişi ve gazetesi tarafından kesin suçluymuş gibi yansıtılarak davanın seyri etkileniyor.
Suçladıkları kişilerden ya da avukatlarından görüş aldıklarına raslanmıyor.
Zaten suçladıkları kişiler genellikle hapiste. Konuşamayacak durumda. Bu yüzden hakkında hayli çok dava var.
Bu nitelikte bir gazeteciye ödül verilmeli mi?
Jüridekiler “Baransu’nun ödüle konu olan, el bombasıyla ölen erler haberi üzerinde tartışma yok” diyorlar.
Doğru... Ancak ödül yönetmeliği de şöyle diyor:
“Özellikle haber ve yorum konusunda, adayın son bir yıl içindeki tüm çalışmaları da dikkate alınır.”
Melih Aşık / Milliyet
+++
10 bin “feet”te
uçuşa geçtiler
“Amerikan aksanlı İngilizce” konuşabildiklerini göstermek için ekranda “Bıarrıaaak”lamalarına, “Vışşingtıııın”lamalarına alıştık da, İngilizce yazı diline geçmek nereden çıktı? Yenişafak, hem de manşetinde gerine gerine “10 bin feetten mesaj” demiş. Devşirme kelimeleri kullanma alışkanlığını hiçbirimiz bir çırpıda bırakamıyoruz ama “fit”i “feet” yazmak ne ola? O zaman provokasyonu “provocation”, asimilasyonu “assimilation”, televizyonu “television”, enteresanı “interesting” diye yazalım... Gazeteyle birlikte bir de cep sözlüğü veririz; oldu da bitti maaşallah!
+++
MİNİ YORUM
Cemiyet, Nobel jürisini örnek alsın
Bir “Ne oldu böyle” nakaratı da, Obama’nın Nobel alışı şerefine söylemeli. Nobel komitesini ayakta alkışlıyorum; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ni mutlaka bu jürinin karar alma sürecini mercek altına almaya ve gerekli dersleri çıkarmaya davet ediyorum. Belki “ödül” nasıl “gerçekten hak edene verilir” öğrenirler...