Yüzde 99’u Müslüman ülke
İktidarı anladık; vatanı darülharp bellemiş, çalmayı, çırpmayı “hak” sayıyor kendisine... Ya güzel ülkemin, güzel insanları?.. Onların yağma motivasyonu da ‘Müslümanın malı ortaktır’ zihniyeti mi yoksa!
Eleştiriyorduk, toplumun gaflet ve dalalet içindeki kesimlerini uyandırma çorbasında tuzumuz olsun diye yazıyorduk çiziyorduk ama, şu mübarek günde yemin olsun ki hiç şaşırmıyorduk iktidarın yaptıklarına; ne çalması, ne çırpması, ne “savaştığı!” kişi ve kurumlara bel altından vurması, sindirmesi, tehdit etmesi, gözdağı vermesi, ne yürüttüğü linç... Hiçbiri, gözlerimiz faltaşı halde, ağzımız iki karış açık “bunu da mı yaptılar” dedirtmiyordu artık...
Belli ki darülharp bellemişlerdi memleketi... Yalanın dolanın hilenin desisenin her türlüsü mübah, ne mübahı marifetti onlara göre! Bundandı yüzlerinin kızarmaması!
Deniz altında 41 milyon euro mu götürüyorsun; yarasın koçlarıma!
Kayıp trilyonlar mı; her kuruşu feda olsun!
Motoru milletin cebine bağlı gemicikler mi, villacıklar mı, orman arazicikleri mi, bursçuklar mı, mısır-yumurta tesiscikleri mi hepsi hak; iftar sofrasında önünüzden eksik etmediğiniz “ak” kefir gibi helal hepsi...
İyi de... Benim yüzde 99’u Müslüman olan güzel ülkemin, güzel insanları;
Ya size ne oluyor böyle?
Bukalemun musunuz siz; yönetildiğiniz ortamın karakterine mi bürünüyorsunuzun 8 yılda?
* * *
Yazıişlerinin sabah toplantısındayız, gündemdeki haberlerden birinin başlığı aynen şöyle: “Gölcük’teki kalıcı işyerleri yağmalandı”
Hani binlerce insanın öldüğü Marmara depreminin ardından, ekmek tekneleri başlarına yıkılan insanlara, en azından evlerinde bir çorba kaynatabilsinler diye yapılan işyerleri var ya; hıh onlar işte... Hak sahipleri ticarete uygun olmayan bölgede yapıldığı için, “burada iş yapamayız” deyip teslim almayınca, benim yüzde 99’u Müslüman olan ülkemin insanları yağmalamış işyerlerini. Ne kapı bırakmışlar, ne baca!
Başkasına ait bir mülke, babanızın tarlasına girer gibi girip, kafanıza göre soyup soğana çevirmek mi müslümanlık?
Gözyaşı var o binaların harcında, kan var, binlerce insanın kefene sarılı bedeni var; böyle mi vicdan sahibisiniz?
Söyleyin, yağmaladığınız kapıyı, pencereyi devşirdiğiniz evin salonunda mı kıldınız yatsıyı dün gece? Alnınız o secdeye değince inançlı mı oldunuz yani, imanlı mı oldunuz?
* * *
Bu sabah ters tarafımızdan kalktık da takacak mevzu yokluğunda önümüze ilk çıkan habere sardık sanmayın ha...
Her gün ne haberler geliyor böyle:
- 20 ton mazotu Çorum’a götürmek için yola çıkan tanker takla attı. Tankerden boşalan mazot, vatandaşlar tarafından kapışıldı.
- Burdur’un Bucak ilçesinde devrilen akaryakıt tankerinden dökülen ve yol kenarındaki kanaldan akmaya başlayan mazot, bazı vatandaşlar tarafından, bidon, şişe gibi kaplarla toplandı.
- Kırıkkale-Ankara karayolunun Yahşihan ilçesi Yenişehir yol kavşağı yakınlarında tanker kaza yaptı, mazotu vatandaş yağmaladı.
Başında örtüsü, belli ki Allah’ın adını dilinden düşürmeyen teyzem, şoförü hastane yolunda can çekişen tankerin mazotunu yağmalıyor!
O ellerin pişirdiği yemek yenir mi artık be teyzem! Değer mi “beleş” uğruna!
Baktılar komşuda pişenden paylarına birşey düşmüyor, komşuda düşenden, devrilenden, dökülen, saçılandan medet ummaya başladılar demek ki...
* * *
Bu yazıyı yazarken bir haber daha düştü ekrana, camiye yapılan yardımları zimmetine geçiren müftü açığa alındı diye...
Madem camilerde beş vakit okunan ezan vatandaşın bir kulağından girip ötekinden çıkıyor zaten... Madem Öcalan’ın konuşmalarının hoparlörü oldu minareler... Ee imam çalarsa, cemaat çırpar deyip geçelim biz de olur mu?
Olmaz!
Nerde hani Hz. Ömer adaleti; haksızlık karşısında susup dilsiz şeytan mı olalım yani?
Olmaz!
A benim yağmacı amcam, yağmacı teyzem (yanlış anlamayın bir akrabalık bağım yok yaşlarına -herşeye rağmen- hürmeten) en büyük günah değil mi İslamiyet’te kul hakkı? Muhatabı helal etmediği müddetçe günde değil beş, elli beş kere koysan o alnı secdeye, silinir mi kendi ellerinle sürdüğün mazotun lekesi?
Sor bakalım o deprem mağduru esnafa helal edecek mi sana o işyerinin bir tek çivisini?
Sor o kamyon şoförüne; bir tek gramını helal edecek mi kara kara hesabını nasıl ödeyeceğini düşündüğü o mazotun?
* * *
Başka insanların hayatlarından aldığımız haberleri de geçtim. Dönün bakın şunun şurasında üç-dört gündür, Ramazan başlayalı yaptığınız zulme?
Hem de ne diye?
Pideyi birkaç dakika önce alıp, diğer Müslümanlar fırın kapısında ağaç da olsa umursamadan, onlardan önce iftar sofrasında olmak uğruna?
İftar saati trafikte canavarlaşmanın sonu birinin kanına girmek olsa, sevap uğruna deyip kurtulabilir misiniz Allah’ın verdiği canı almanın günahından?
Böyle haksız, böyle din ile zulmetmeyi meşrulaştıran bir terazi midir İslamiyet?
Bir bakın ne olur etrafınıza?
Ne kadar yalnızlaştığınızın farkında değil misiniz?
Farkında değil misiniz, bir tek siz kaldınız sokaklarda, caddelerde, köprü kuyruğunda, pide kuyruğunda, cami avlusunda...
Çünkü “ötekiler” , bir Müslümanın arabasının altında kalmaktan çekinenler, bir Müslümanın avaz avaz hakaretleriyle muhatap olmak istemeyenler, bir Müslümanın “dinden imandan çıkarması”yla orucunu bozmak istemeyenler, “ötekiler” yani, evlerine işyerlerine kapanmış sizin gözünüz dönmüş halde koştuğunuz iftar sofralarına kavuşmanızı bekliyorlar hayata karışmak için!
Çünkü yüzde 99’u müslüman olan bir ülkede yaşamak, hiç de “paylaşmak” demek değil artık, hiç adil değil, hiç güvenli değil...
Çünkü yüzde 99’u Müslüman olan bu ülkede hanidir, ışıl ışıl mahyalara daldığımızda bizi huzura erdirecek o maneviyat iklimi hakim değil...
Çünkü iktidarı haktan ranta sürüklenen güzel ülkemin nasipten gaspa sürüklenen insanları eskisi gibi güzel değil artık!
* * *
Ramazana uymadı ya; uysa da olur uymasa da... Ortaçağ Avrupası’nda yaşamıyoruz, hoşlarına gitmeyen gerçekleri söyledik diye afaroz etmeye kalkan olmaz herhalde...
+++++
Haince iftirayı gerçek gibi yazanlar şimdi niye suskun
Dikkatli okurlar hatırlayacaktır. İktidarın, bazı generallerin terfi etmesini istemediği yönünde perde arkası kulis haberler yayınlanıyordu. Tam o günlerde iktidar yandaşı gazetelerde; Hakkari Hantepe’de 6 Türk askerinin şehit olduğu PKK saldırısını; saldırıdan birkaç saat önce insansız uçak heronların tespit ettiği, fotoğrafları canlı yayınla çekip ordunun ilgili birimlerine ilettiği halde; karakoldaki Mehmetçiklerin uyarılmadığı ve “şehit olmalarına seyirci kalındığı” yazılıyordu.
Bu haber manşete konuyordu. Fotoğraflar yayınlanıyordu. “İşte belgeleri” deniliyordu.
Türk Ordusuna sızmış darbeciler; “sırf iktidar yıpransın diye PKK ile işbirliği yaparlar. PKK ile elele gönül gönüle girerler” diyerek kesin yargılar, hükümler içeren yorumlar yazılıyordu.
* * *
Başbakan susuyordu. Genelkurmay sessizdi.
İşim gereği ben çok dikkatli bir gazete okuruyum, 10 gün oldu, hiçbir yerde küçük de olsa bir açıklama göremedim. Nitekim Başbakan’ın şehit yakınlarına verdiği bir akşam yemeğinde Volkan Kaya adlı Güneydoğu gazisi; Başbakan’a 6 erin şehit olduğu Hantepe’deki Heron iddiasını sormak ihtiyacını duymuştu. Başbakan da yemekte yanında oturan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ü işaret ederek “Ona sor...” demişti.
Vecdi Gönül ne cevap vermişti?
Acaba; “O gazetelerde yayınlanan heron görüntülerinin video koordinatları başka yerden alınmış ve o gazetelere servis edilmiş uydurma görüntüler ve yazılanlar yalan” mı demişti.
Böyle dediyse niçin yazılmadı. Korkunç iddianın sahibi gazeteciler; bu haince iftirayı gerçekmiş gibi yazmadılarsa; YAŞ toplantısı bitince haberlerini takip etmekten niçin vazgeçtiler? Bu tür gazetecilere “Yılın gazetecisi ödülü veren” Gazeteciler Cemiyeti bu işe ne diyor?
* Necati Doğru / Sözcü
+++++
Manşetlerde anılabilirdi
Sık sık bahsettiğimiz bir çifte standart var ya; hani kabirler arasında bile yapmaya kalkıştıkları... Gencecik fidanken darağacında kırılmış yürekler için olan hani... Onlardan birini örnek vermiş okurlarımızdan Erkan Kılınç... 1968-79 arasında arka arkaya sayısız 45’lik çıkarmış önemli bir ses; Mürüvvet Kekilli. Bundan tam 30 yıl önce 16 Ağustos 1980’de, yasadışı sol örgüt militanlarının, Adana’daki evine düzenlediği baskında yaralanıyor ve tedavi gördüğü Gülhane Asker Hastanesi’nde kaybediyor hayatını.
Neden mi basılıyor evi?
Çünkü o günlerde Adana MHP Kadın Kolları Başkanı Kekilli. Kılınç’ın her satırı kılıç yarası gibi acıtıyor içimizi; “Merhum sanatçımız ülkücü olmasa idi, şimdi manşetlerde anılıyordu belki de...”
+++++
Arınç’ın vicdanı elvermemiş
Bülent Arınç.. “O vicdan er veya geç yapılanı görecektir demiştim. Haklı çıktım. (..)
Er veya geç ondan böyle bir çıkış bekliyordum. Şaşırmadım.” diye yazan Özkök’ü okuyunca eminim şaşırmıştır.. Allah Allah, ben gerçekten bu manada mı söyledim diye düşünmüştür.. Niye mi? Çünkü Bülent Arınç o sözleri her zaman yaptığı gibi tersten çakmak için sarf etti.. Arınç’ın katıldığı feryat başka feryat.. Tuncay ile Mustafa’nın biz niye içerdeyiz feryadına kulak verelim demiyor.. ’Biz mi verdik darbe emrini, biz niye içerideyiz onlar dışarıda’ feryadına katılıyor.. İkisi çok farklı.. Yani.. Balbay ile Özkan haklı, ’generaller niye içeride değil’ demek istiyor.. Katıldığı bu.. Balbay’la Özkan niye içeride diye sormuyor, sorgulamıyor.. Arınç dışarıda değil.. İçeride buluşulsun istiyor..
* * *
İlk fırsatta Arınç’a bir kez daha soralım.. Muallakta kalmasın.. Dışarıdaki emekli generallerin, görev başındaki generallerin içeri atılmasını mı istiyor, iki yıldır, üç yıldır tutuklu yatanların bırakılmasını mı? Arınç’ın vicdanı ne diyor? İkisini de mi? Yer değiştirsinler mi?
* Mehmet Tezkan / Milliyet
+++++
ABD’de olsa ağır ceza alırlardı
Haziran ayındaki o haberi hatırlayalım: ’ABD Yüksek Mahkemesi, PKK’nın da aralarında bulunduğu terör örgütlerine akıl ve eğitim verme gibi yardımları’da yasaklayan terör yasasını onayladı.
Artık ABD Dışişleri Bakanlığı’nın terör örgütleri listesindeki bir gruba, barışçıl amaçlarla da olsa her türlü uzman danışmanlığı ve eğitim faaliyetlerinin sağlanması yasak.’
Türkiye’de ise bu durum tamamen serbest. Bu işin adını da demokratik açılım koydular. Bir terör elebaşısına, örgütünü istediği gibi yönetme hakkının verildiği başka bir ülke daha var mıdır acaba?
O yüzden diyorum ya; bu hükümetini yönetenler Amerika’da olsalardı 15 yılla 30 yıl arasında ceza istemiyle yargılanıyor olurlardı.
AKP hükümetine; biraz Amerikan hükümetleri gibi davranmasını tavsiye ediyoruz ama hiç de ümitli değiliz.
Çünkü; PKK; referandum bitene kadar terör eylemlerine son verdiğini açıklayarak AKP ile olan sıcak bağını bir kez daha göstermiş olmadı mı?
* Rıza Zelyut / Güneş
+++++
Sansür yine kapımızı tıklatıyor...
Halkoyuna sunulacak anayasa değişikliği ile daha demokratik bir ülke olacağımız ham hayali, yeniden sansüre dönüşün altyapısını da oluşturacak nitelikte.
Örneğin, ileride hazırlayacağınız bir haber kapsamında bazı kişilerle ilgili çoğu internete yansımış bilgileri arşivinize koymuşsanız, bu bilgileri sadece gazetecilik amacıyla kullanacağınızı kanıtlamak zorunda kalabilirsiniz.
Bu durumu kanıtlamanızı isteyecek olanlar da “Kişisel Verileri Koruma Kurulu” adıyla oluşturulacak kurulda görevlendirilecek kişiler.
Tasarıya göre kurulun üyelerini ve başkanını Bakanlar Kurulu belirleyecek. Böylece siyasal iktidar tarafından belirlenecek ve bağımsız olarak (!) görev yapan bir kurulumuz daha olacak.
Anayasanın 20’nci maddesinde yapılmak istenilen değişiklik, Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nu anayasaya aykırılıktan kurtarır mı bilinmez ama hukuka aykırılıktan koruyamayacağı ortada.
Peki anayasa hukuka aykırı olur mu? Yanıtını “evet” diyecekler düşünsün.
* Orhan Erinç / Cumhuriyet
+++++
MİNİ YORUM
Iğdır’ın kara yazgısı
Aslında türküsünü severim ben... Ne güzeldir yanık yanık “Iğdır’ın al elması...” diye. Murat Bardakçı bütün detaylarını yazdı dün, sesi gibi gelmişi geçmişi de “yanık” artık Iğdır’ın. Devlet Arşivleri’nin şoförü kamyon dolusu iskan evrakını arşiv yerine imha deposuna götürünce böyle olmuş... Tam da Ermeniler’in hak iddia edecekleri toprakları bulmuş yanlışlıkla tarih katli...