Yunan ordusunu harem-i ismetimizde boğacağım
Büyük Taarruz’un olduğu günlerdeyiz. O günlere dair yazılanları içeren bir yazı olacak bugünkü yazım. Kılıç Ali Bey’in anılarından başlayalım (T.İş Bankası Yayınları):
“Gâzi Paşa da Refet Paşa’nın evindeymiş. Bizim Recep Bey’in evinde olduğumuzu haber almış. Yaver Muzaffer beni telefonla aradı. Kendilerine katılmamızı söyledi. Gâzi, gece yarısından sonra geldi, alkollüydü.
‘Vakit geç oldu. Oturmayacağım, gideceğim’dedi. Giderken beni, İhsan’ı ve Recep Bey’i başbaşa getirdi, ellerini omuzlarımıza atarak şöyle dedi:
‘Ben doğruca cepheye gidiyorum. Düşmana taarruz edeceğim!”
Hepimiz şaşırdık ve telaşlandık. İhsan Bey sordu:
‘Paşam, ya başaramazsan?’
Mustafa Kemal şu cevabı verdi:
‘Ne?.. Bir hafta içinde onları mahvedip denize dökeceğim!’
(...) Yapılacak taarruzdan hükümetten başka kimsenin haberi yoktu. Sabahleyin duyduk ki Gâzi kimseye haber vermeden sabaha karşı otomobiliyle Ankara’dan Konya’ya, oradan da Akşehir’e gitmiş. Herkes O’nun Çankaya’da vereceği ziyafeti beklerken, meğer o şimdi Kocatepe’de kurulmuş olan çadırın içinde, 26 Ağustos 1922 sabahı saat 5.30’da ordusuna taarruz emrini vermiş. “
Kılıç Ali Bey, anılarına şu notları da eklemiş: ” Gâzi, bir yıl önce Başkumandan seçildiği zaman Meclis kürsüsünden şöyle demişti:
‘Memleketimizi çiğnemek için topraklarımızı işgal eden Yunan Ordusunu harem-i ismetimizde boğacağım!’
Milletine verdiği sözü yerine getirmişti.
Yusuf Koç ve Ali Koç’un yazdığı “Tarihi Gerçekler Işığında Belgelerle Mustafa Kemal” (Kamu Birlik Hareketi Yayını) adlı kitaptan, Büyük Taarruza dair bazı satırları okuyalım şimdi de:
“O’nun Kocatepe’deki hâlini anlatan yaveri Muzaffer Kılıç ” 28 Ağustos’ta Kocatepe’de bizim topçu ateşimiz başladığı zaman, Mustafa Kemal: ’Ya Rabbi! Sen Türk Ordusunu muzaffer et... Türklüğün, Müslümanlığın düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalmasına müsaade etme!’dedi. O anda gözlerinden birkaç damla yaşın süzüldüğünü gördüm.’ der.”
Ve Nazım Hikmet, ne güzel anlatır o günleri ve Mustafa Kemal’i:
“Sarışın bir kurda benziyordu/Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı/Yürüdü uçurumun başına kadar/Eğildi, durdu./Bıraksalar/İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak/ Ve karanlıkta bir yıldız gibi kayarak/Kocatepe’den Afyon Ovasına atlayacaktı.
Evet o “Sarışın Kurt”, atası Sultan Alparslan’ın, Malazgirt Ovası’nda Bizans’ı yenerek Anadolu kilidini açtığı günle aynı günde (özellikle o günde) başlattığı taarruzla, Yunan Ordusu’nu, Harem-i İsmetimizde boğdu. “İslam’ın son ordusunu galip etti” böylece. Ve Gâzi Paşa ölünceye kadar, Harp Okulu öğrencileri Kur’an’a el basarak yemin ettiler. İnönü devrinde Allah ve Kur’an ifadeleri çıkarıldı yeminden (Kaynak: Başbuğ Atatürk/Yusuf Ve Ali Koç ve Emin Pazarcı/Tercüman Gazetesi 22 Kasım 2004). O yemin metninin son cümleleri ile bitirelim yazımızı:
“Her zaman vazifesini, namusunu sever, özü ve sözü doğru ve gayretli bir asker olarak çalışmaktan başka bir şey düşünmeyeceğime; Cenab-ı Allah’ın kelamı olan Kur’an-ı Azimüşşan’a el basarak yemin ediyorum. Vallah ve billah.”