Yumruk!

Sadece Ahmet Türk’e yumruk vuran genç değil babası da, “Oğlum şerefli bir Türk evladıdır” dedi diye yerden yere vuruluyor. Yetmiyor, Samsun, hatta Karadeniz halkının tamamı suçlanıyor. Onlar da kesmiyor bir camia toptan “kafatasçı” diye yaftalanıyor.
İnsaf!
Evet, o genç de “Şerefli bir evlat”tır.
Şerefli olduğu da o talihsiz hareketi yapana kadarki hayatı ile ortadadır, sicili tertemizdir, bir kahvehanede sabahtan akşama ayakta ekmek parası kazanmaktadır. Birileri gibi adrese teslim ihalelerle tüyü bitmemiş yetim hakkı yiyenlerden ve sahte raporlarla vatan borcundan tüyenlerden değildir. Herkes hayatında bir değil binlerce hata yapar, o genç de, hayatının işte o birkaç saniyelik kısmında bir hata yapmıştır, kötü bir iştir, nitekim biz de, “çirkin” ve “alçakça” diyerek en ağır eleştiriyi getirmişizdir. Kendisi de zaten “Pişmanım” diyor. Belki dün o kadar ağır eleştirip bugün niye böyle diyorsun diyenleriniz olabilir. O gün o genç haksızdı, bugün o fiil dolayısıyla aileyi, Samsun’u, Karadeniz’i ve ülkücü camiayı toptan linçe kalkanlar haksız.
Biz fiile “alçakça” ve “çirkin” dedik, başka şeye değil. Şahsı kastetseydik “alçağın” ifadesini kullanırdık. Bunu yapmayız, yaparsak iki cihanda altından kalkamayız.
O yumruk, nefse hâkim olamamanın, öfkenin eseridir.
Nefse hâkim olamama ve öfke de “Şeytan”dandır.
Şeytandan “şerefli” ve “güzel” bir şey asla neşet etmez!
“Oh olsun” diyenler de bilsinler ki bu duyguları “şeytan”dandır. Asr suresini idrak ederseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Sabır Allah’ın sıfatı, Peygamber’in ahlakıdır. Onun için şeytan sabredenleri sevmez. Zira şeytan haklı olanı haksız duruma düşürmekten, insanlar arasında fitnenin derinleşmesinden, kan dökülmesinden, ocakların sönmesinden hoşlanır. Çünkü şeytan bir zamanlar 23 milyon küsur kilometrekarelik coğrafyada kendisi ve askerlerinin belini kıran, almak istediği intikamı Kurtuluş Savaşı ile kursağında koyan Türk milletini sıkıntıya sokmak ister. Onun için Türk’ü Kürde, Kürdü Türk’e, Alevi’yi Sünni’ye Sünni’yi Alevi’ye gammazlar. Samsun’daki hadisede de olan budur ve bizim tepkimiz de işte birkaç saniyelik şeytandan neşet eden bu fiil içindir.
Çünkü şeytan o kareyi tuzağına düşmüş Kürdün gözünün içine her fırsatta sokacak, gördün mü, işte Türk bu diyecektir. Ellerinde o kareyi gösteren fotoğraflarla sokaklara dökülerek “İntikam!” çağrıları yapanlar da şeytanın askerleridir. O kare uluslararası platformlarda da Türk milletinin karşısına çıkacak, şeytanın askerleri olan Haçlılar tarafından sürekli önümüze konacaktır. Gencin de dediği gibi “Keşke olmasaydı”. Biz de tekrarlanmasın, örnek alınmasın diye üzerine gittik. Çok kaygan bir zeminde yaşıyoruz. İnsanlarla normal bir şekilde konuşulamaz oldu. İki sene önce biri bize, “İslâm’da kısas var mı?” diye sordu biz de boş bulunup, “Var!” dedik. Sonradan, “Keşke niye sordun?” diye sorup öyle cevaplasaydık demek durumunda kaldık. O kişi kendisine yapılanın benzerini karşısındakine yapmış. Oysa “Kısas” devletin görevi ve hakkı! Birisi malını çalsa sen “kısas” diye gidip onun malını çalamazsın. Çalarsan hırsız olursun.
Ahmet Türk ve benzerlerini insafa getirmeye ve utandırmaya çalışmanın tek yolu o tür davranışlar değil, İETT otobüsünde Türk’ün adamlarının yaktığı liseli Serap Eser’in resmini gözlerinin içine sokup, “İşte sizin vicdanınız bu” demektir.

Yazarın Diğer Yazıları