Yüksek yargımız ve ABD’nin yeni ilginç Suriye inisiyatifi

Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu TOBB Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde verdiği konferansta “Benim de telefonlarım dinleniyor ama çok rahatım çünkü herkesin telefonu dinleniyor” demiş. Danıştay Başkanı’nın genç hukukçu adayları ve Türk milleti önünde yapmış olduğu, açıkça suçun mazur gösterilmesidir. Hukuk devleti idarenin (hükümet+bürokrasi) eylemlerinin yargı denetiminde olduğu devlettir. Danıştay, idarenin işlemlerini denetleyen en üst yargı organıdır. Böyle bir yargı organının başkanı açık bir şekilde genç hukukçulara ve millete “idarenin hukuksuzlukları/suçları üzerinde durmayın” demektedir. Daha önce de kendisine sorulmadığı halde başkanlık rejimi gibi konularda Başbakan Erdoğan’ı destekleyen açıklamalar yapan Hüseyin Karakullukçu bu açıklaması ile Türk hukuk tarihine geçmiştir. Karakullukçu’nun yaptığı yazıktır, ayıptır ve günahtır.
Öte yandan Anayasa Mahkemesi Başkanı, Anayasa Mahkemesi’nin açılışında yapmış olduğu konuşmada Anayasa Mahkemesi’nin, siyasi aktörler arasında hakemlik fonksiyonunu yerine getirdiğini söylemiş ve mahkemenin “taraflara lojistik destek sağlayacak bir kuruluş olmayacağı gibi milletin iradesini temsil edenlere çelme takma yeri olarak da kullanılamayacağını” ileri sürmüştür. Haşim Kılıç’ın bu açıklaması demokratik hukuk devleti açısından olduğu gibi siyaset teorisinin en temel kavramlarından birisi olan milli iradenin anlaşılması açısından da çok sorunludur. Haşim Kılıç, bu ifadesi ile açık bir şekilde hükümeti ve iktidar partisini “milli irade” olarak gördüğünü ortaya koymuştur. Oysa milli irade önce yasama, yürütme ve yargı erklerinin tamamıdır ve meşruluk kaynağı anayasadır. Yani milli irade Haşim Kılıç’ın sandığı gibi hükümet partisi ve hükümet değildir. Muhalefet de en az iktidar kadar milli iradenin parçasıdır. Üstelik 1982 Anayasası referandumuna katılmış ve oy vermiş, bugün yaşamayan yurttaşlarımız da milli iradenin parçasıdır. Haşim Kılıç’ın sorunlu milli irade anlayışının hukukun üstünlüğü açısından trajik sonuçlarının olacağı açıktır. Daha açık bir ifade ile Haşim Kılıç, milli irade nedir bilmediğini ortaya koymuştur.
Yüksek yargının iki başkanının açıklamaları ışığında esasen artık ülkemizde hukukun üstünlüğünden değil, fiili iktidar hukukundan bahsetmek daha doğrudur. AKP dönemi Türk hukuk tarihine bu açıklamalar ve bildiğimiz uygulamalar ile geçecek. Bu dönemde yapılanları ve söylenenleri savunmak, aynen Yassıada’da yapılanlar ve söylenenler gibi, savunmak mümkün olmayacak.
Bu noktada kısaca Suriye konusundaki önemli bir gelişmeyi paylaşarak devam edebiliriz. MOSSAD’a yakın site Debka’ya göre Obama birkaç gün önce Fransa, Almanya ve İtalya Cumhurbaşkanı ve Başbakanları ile yaptığı görüşmede Putin ile yaptığı bir görüşmeyi aktarmıştır. Debka’ya göre Obama, Suriye Ordusu’nun elinde bulunan ve dört yere depolanmış olan kimyasal silahların El Kaide’nin eline geçmesinden korktuğu için, 3 bin Rus askerinin bu depoların korunmasını üstlenmesini istemiş. Obama önümüzdeki dönemde bu askerlere Esad yanlısı ülkelerin yollayacağı 2 bin askerin daha eklenebileceğini söylemiş. Putin’in Obama’nın bu talebine henüz “evet” demediği bildiriliyor. Ancak öte yandan 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Orta Doğu-Afrika Araştırmaları Merkezi’nden Sibel Kalemdaroğlu, 30 Mayıs 2012’de İsrail Kuzey Birlikleri Komutanı’nın “Haftalar ya da aylar içinde Suriye’den gelen El Kaide saldırıları ile karşılaşabiliriz” açıklamasını yaptığını tespit etmiştir. Sadece Obama-Putin görüşmesi ve İsrailli komutanın yaptığı açıklama Suriye’deki durumun ne kadar karışık olduğunu göstermektedir. Suudi Arabistan’ın “Asıl tehdit, dinci terörist gruplar değil, İran’dır” diyerek, Kuzey Lübnan’a yerleşmesi için önünü açtığı dinci terörist gruplar ile Irak’tan Suriye’ye geçmesi için teşvik ettiği El Kaide, bugün ABD ve İsrail için büyük bir endişe kaynağı olmaktadır. ABD’nin Esad gitse de Baas rejimi kalsın şeklinde Moskova’ya yaptığı teklif, bu çerçevede daha iyi anlaşılmaktadır.
Washington’un sağlıklı bir Suriye-İran politikası için Suudi Arabistan ve İsrail gözlüğü ile Orta Doğu’ya bakmaktan vazgeçmesi gerekiyor. Evet, İran’ın nükleer silah yapması Türkiye’nin de aleyhine bir güçler dengesi yaratır. Ancak İran’ı ikna etmenin yolu, Suriye’de iç savaşı tahrik politikası değildir.

Yazarın Diğer Yazıları