Yolsuzluk neden ehvenişer ilan edilir?
Erdoğan Bayraktar 17/25 Aralık soruşturmalarıyla ilgili olarak istifası istendiğinde, "Ne yaptıysam Başbakanın talimatıyla yapılmıştır. Bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifamı açıklıyorum. Sayın Başbakan''ın da istifa etmesi gerektiğini ifade ediyorum." der.
Sonradan ikinci bir açıklama yapan Bayraktar, konuşmayı "o anın verdiği üzüntüyle" yaptığını ifade eder ve özür diler.
17-25 Aralık operasyonu sonrasında TBMM''de AK Parti''nin oylarıyla dört bakanın Yüce Divan''da yargılanmaları engellenir.
Sonraki süreçte seçimler yapılır. AKP''nin üst düzey yöneticilerinden birisi çıkar ve muhalefete "sizin yolsuzluk iddialarınızın yapılan seçimlerde sinek ısırığı kadar etkisi olmamıştır" der.
Aradan sekiz yıl geçer. Erdoğan Bayraktar tekrar "Dosyamda ne varsa hem tapeler hem teknik takip doğrudur. Hem de benim telefon konuşmalarım A''dan Z''ye doğrudur. Reis beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı." diyerek malumu ilan eder!
Bayraktar sekiz yıl önceki tavrının aynısını bu açıklamasının ardından da bir kez daha Twitter''le düzeltir. "O tapeleri ve teknik takip tutanaklarını tarafsız gözle okuyan herkes dosyanın ne kadar boş olduğunu" anlar diye bir açıklama yapar.
Ancak ortada "Ayakkabı kutuları", "sıfırla" söylemleri, "Zerrap''ın önüne yatma" ifadeleri, "para sayma makineleri", "çikolata kutuları", "Takım elbise" itirafları sahibini arayan kavramlar olarak orta yerde öylesine kalır.
Her şeye hâkim AK Parti iktidarı için yolsuzluk seçmen iradesi yönünden belirleyici değildir. Yolsuzluk iddiaları büyük bir ustalıkla yaygın medya ve kitle iletişim unsurları kullanılarak "montaj", "şantaj", "Fetö"ye indirgenip gündemden düşürülür.
Sonuçta halk nezdinde yolsuzluk olgusu "kim yapmıyor ki?" sorusuna dönüşür. Nihayetinde "bal tutan parmağını yalamıştır" hepsi bu…
Ak Parti''nin "yasaklar, yoksulluk ve yolsuzlukla" mücadele edeceğini halka ilan ederek iktidara gelmesine karşın bu kadar yolsuzlukla suçlanmasıysa ilginçtir. Burada da o meşhur "güçlü iktidarlar zaman içinde iktidarlarını sürekli kılabilmek için başlangıçta savundukları amaç ve ilkelere ihanet ederler" ilkesi devreye girer.
Dahası AK Parti''yi iktidara "Harun gibi gelip, Karun gibi zengin" olmakla suçlayan muhalif görünenlerin doğrudan iktidarın yetkilileri arasında girmeleri de halkın kafasını iyice karıştır.
Diğer yandan iktidar yanlısı ilahiyatçı profesör "yolsuzluğa hırsızlık demenin hem seküler kanun hem de İslam ceza hukukuna göre hata, yalan ve iftira olduğunu" ilan eder. Dinen ve ilmen yolsuzluk ve hırsızlık arasındaki farka dikkat çeken ilahiyatçı profesör iktidar mensuplarını vicdanen rahatlatır. Ardından da "yolsuzluk da ayıptır, günahtır ve suçtur, ama bu suç, hırsızlık suçu değildir" der. Böylece yolsuzlukla hırsızlık karşılaştırılarak yolsuzluğun ehvenişer olarak görülmesi sağlanmış, yolsuzluk kavramının içi boşaltılmış ve önemsizleştirilmiş olur.
***
Bir iktidar kavramların içini boşaltarak meşruiyet devşirmeye çalışıyorsa orada her türlü yozlaşma, yolsuzluk ve kirlilik var demektir. Konu yolsuzluk kavramından ibaret de değildir. Demokrasi yerine "ileri demokrasi", Türkiye yerine "Yeni Türkiye", Anayasa yerine "Yeni Anayasa" kavramları da işin içine dahildir. Her şeye karşın iktidarın cüreti "bu anayasa kararını tanımıyorum"a kadar gider.
Totaliter rejimlerin kavramların içini boşaltıp, onları tersinden kullanıma soktukları bilinmektedir. Bu bağlamda George Orwel''in 84''ünü hatırlamak gerekir. Orada da iktidarın "savaşı barış", "hürriyeti esaret" ve "cehaleti kuvvet" olarak propaganda ettiği bilinir.
Totaliter sistemlerde düşünme suçunun işlenmesini imkânsız hale getirmek için, düşünce alanının daraltılması başvurulan en masum yöntemler arasındadır. Orada Bolluk Bakanlığı ise sahte umutlar dağıtmakla görevlidir.
Bu bağlamda Türkiye''de ilan edilen enflasyon, büyüme, işsizlik ve istihdam rakamlarıyla halkın yaşadığı geçim sıkıntısı arasındaki çelişki propaganda ile gerçekler arasındaki çelişkidir.