Yokmuş gibi...
Vay efendim polis nasıl olurmuş da “palalı adam”ın elinde pala yokmuş gibi muamele yaparmış!
Buna hâlâ şaşırabilenler var ya bu ülkede, ben de onlara çok şaşırıyorum.
Yahu;
Yargı mensupları Habur’da “pişman değilim” diyen teröriste “Yok yok pişmansın ama haberin yok” muamelesi yapmadı mı?
TSK mensupları elinde kimbilir hangi evladımızın kanına girdiği silahla sözde “çekilen” PKK’lılara -kendileri piknik yapmaya mı dağa çıktık dediği halde- “elinde silah yokmuş, pikniğe çıkmış, kır çiçeği toplayıp köyüne dönüyormuş” muamelesi yapmadı mı?
İçişleri Bakanlığı, Bağlar Meydanı’nda devlete karşı girişilen ayaklanmaya, başından sonuna kin, nefret ve suçla dolu olduğu halde “Kardeşlik ve Barış Nevruzu” muamelesi yapmadı mı?
40 binden fazla insanın canını alan terör örgütüne sicilinde leke yokmuş muamelesi yapan, kendi evlatlarını katledenlerin hunharlığı “yokmuş” gibi davranabilen bir “iktidar sistemi” için “pala” ne ki!
Travma etkilidir; okumadan önce ‘dil altı’ önerilir
Yasin Doğan kod adlı zat “MHP ülkücülerin ruhunu sızlatıyor” diye bir dertlenmiş ki dün Yeni Şafak’ta, sormayın!
“12 Eylül 2010’da referanduma ’Hayır’diyerek rahmet-i Rahman’a kavuşan ülkücülerin ruhunu sızlatan MHP, şimdi de TSK İç Hizmet Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliklere karşı çıkarak milliyetçi camiada travmaya yol açıyormuş!”
Erdoğan’ın “milliyetçiliği ayaklar altına aldığı” yol haritasını çizen bizzat sen değil misin sahte kimlikli!
Milliyetçiler “ayaklar altına alındıklarında” travma geçirmiyorlar da, Devlet Bahçeli “35’inci maddenin yeni hali açıkça PKK’ya ve bölücü çevrelere tavizdir. Oslo’dan İmralı’ya kadar teröre sunulan ödünlerin ileri bir adımıdır” dedi diye travma geçiriyorlar öyle mi?
Türk vatanında, “Türküm” dedikleri için “ırkçı”, “kafatasçı”, “faşist”, “katil”, “hayvan” ... diye devam eden hakaretlere uğramak, üniversiteden atılmak, kamu kurumlarında itilmek, kakılmak, tehdide uğramak travma yaratmıyor milliyetçilerde, hatta mutluluktan ne yapacaklarını şaşırıp, 3 hilalli bayrağı kaptıkları gibi AKP mitinginde alıyorlar soluğu... Ve fakat MHP’nin, TSK’nın görev tanımını yaparken “iç tehdit” in görmezden gelinmemesini istemesi travma sebebi!..
***
Yazının başından beri hitap için bir sıfat arıyorum sana ama “hiç”sin sen Yasin Doğan!
Sosyal medyadaki “fake hesap” ların yazılı basındaki karşılığı gibisin!
Altına gerçek imzanı dahi atamadığın bir gazete köşesiden “bilgi kirliliği” yaratmak kolay. Peki isminle, cisminle gerçeği yazabilir misin?
Muhalefetin diğer unsurlarıyla birlikte MHP’nin de “Hayır” dediği 2010 referandumunda ölüleri mezarlarından çıkarmak dahil envai çeşit katakulliyle topluma onaylatmayı becerdiğiniz kanun değişiklikleri madem “darbelerle hesaplaşma” sağlıyordu, madem harikaydı, şahaneydi, muhteşemdi; neden daha 3. yılında yargı paketi üstüne yargı paketi hazırlayarak değiştirmeye çalışıyorsunuz “o maddeleri” ?
Tek başına bu bile Türk Milliyetçileri’ne oynadığınız oyunun belgesiyken; sizce bu insanlar aynı tuzağa ikinci defa düşer mi?
Hem de sırf PKK Güneydoğu’da istediği gibi at oynatabilsin diye...
Meydanlarda yerden yere vuruyorsunuz ama asıl siz “bidon kafa” yerine koyuyorsunuz, “ahmak” sanıyorsunuz bu milleti!
Gülerce güldürünce...
Gül gül ölüyorum bu ara Hüseyin Gülerce’ye...
Tek o mu; yandaş medyada düne kadar “model ortağımız, stratejik müttefikimiz çok yaşa” naraları atan çoğu yazar aynı durumda.
Aşağıdaki satırlar “Ergenekoncu medya”dan değil dünkü Zaman’dan:
“Türkiye’nin üç tehlikeli zemini var: Türk-Kürt iç savaşı tehlikesi, Sünni-Alevi ayrışmasını körükleyerek Suriye üzerinden bir mezhep çatışması çıkarmak ve laik-dindar kutuplaşması üzerinden toplumu birbirine düşürmek, öfkeleri, kinleri, nefret ve düşmanlıkları kaşımak’85 Bu üç tehlikeli zeminde, ” dış güçler “in; ABD’nin, Almanya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın, İsrail’in, Rusya’nın, İran’ın ve Suriye’nin ” hiçbir dahli yoktur “ denebilir mi? Denirse, tarih ve devletlerin arşivleri bunu yalanlamaz mı? Yalta’daki paylaşmayı biz mi yaptık? Ortadoğu’da ülke sınırlarını petrole göre cetvelle biz mi çizdik? (...) Daha açıkçasını soralım: 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 darbelerinde “ABD’nin, AB’nin hiç rolü olmamıştır, haberleri bile yoktu” diyebilir misiniz? Darbecilerin, Türkiye’deki siyasi yapıyı nasıl etkilediğini bildiğimize göre, darbecilerin arkasında da bu malum güçler bulunduğuna göre, ” dış güçler “ bizim içimizle asla oynamazlar diyebilir misiniz? Dış güçleri öne çıkarıp ne umutları kırmayı, ne de işin içinden böyle çıkmayı düşünürüm. Ama ne olur, Mısır’da ellerine kan bulaşmış darbe destekçilerine rağmen “dış güçler hikâye” demeyiniz...”
Biz bugüne kadar demedik, bundan sonra da demeyiz de siz daha önceleri nerelerdeydiniz!
Siz bizi yanlış anladınız Sayın Gülerce;
Biz size “dış güçler yok” demiyoruz ki; siz niye bugüne kadar her defasında “dış güçler”e dikkat çekenleri “komplo teorisyenliği” ile suçladınız diyoruz!
Ne oldu diyoruz!
Bir anda nereden çıktı bu “dış güçler paranoyası(!)”; aman ha “Ergenekoncu derler” diyoruz!
Madem darbeler “dış güçler”in işiydi; niye bunca yıl Amerikan düşmanlığı değil de ordu düşmanlığı yaptınız diyoruz!