Yitik Bozkurtların romanı

O zaman Büyük Kurultay’da yazıyordum. Haluk Kırcı kardeşimin, -sanırım- “Zor Zamanda Kurt Duruşu” adlı kitabına yazdığım yazıda özetle şöyle diyordum “İttihatçılar için çok kitap ve roman yazıldı, ülkücüler bazı bakımlardan İttihatçılardan daha ilerideler, onlar için de çok romanlar yazılmalı...”
Çok değil ama yazıldı. Mustafa Aslan Kardeşimin “Yitik Zaman Oyuncakları” geldi önce, sonra Yeniçağ’ın genç yazarı arkadaşımız Selcen Taşçı’nın “Bedel”i çıktı, sonra Faruk Kurtbaş’ın “Çocuktum Ülkücüyüm”ü... Bunlar benim bildiklerim, okuduklarım ve hakkında yazdıklarım...
Şimdi ise aynı minval üzere, fakat işin yurtdışı boyutlarını da ortaya seren bir roman yazıldı. Yazarı Ahmet Aytaç, adı: “Yitik Bozkurtlar” (Fener Yayınları).
Yitik Bozkurtlar... Evet yitikler ama aslında çelikler, bir şiirimde dediğim gibi “nârlanıp bir suya iki kez canını atanlardır” onlar, yani çifte su verilmişler.
Roman bizim 1968 kuşağı ile bizden sonraki ilk kuşak ülkücülerinin üniversite çileleri, bocalamaları, solun “devrimci şiddeti” ile tanışmalarıyla başlıyor. İdeolojik algılama farkları, yol ayrımlarının başlangıçları da ta o zamanlardan...
Azerbaycan’ın ünlü şair-yazarı Sabir Rüstemhanlı “Edebiyat hayatın aynasıdır, hayatta yaşananların ifadesi, tarihin hâkimidir” der. Ahmet kardeşim, tam da bu söz üzre gitmiş. Yaşadıklarını yazmış (o yaşadıkları çok değerli ve önemli ve o bunun tam anlamıyla farkında). Kahramanların kimisi gerçek kimliğiyle var romanda (bu da belgesel bir anlam kazandırıyor kitaba), kimisi kodlanmış (yazarın kendisi de böyle), kimisi kurmaca... Ama hepsi ülkücülerin yakından tanıdığı, bildiği tipler...
Bu tiplerin girdiği, çıktığı, yarattığı, yaşadığı, yaşattığı olayları ise yazar öylesine usturuplu biçimde kurgulamış ve sıra düzenine sokmuş ki; ülkücü hareketin iç yüzü, dış yüzü ve gerçek tarihi çıkmış ortaya. Bu vurgumu, saptamamı abartma sanmayınız, bende 6 ciltlik Ülkücü Hareket kitabı var. Yavan, sıradan, vakanivüs üslubunca kronolojik öyküleme yapılmış. Olayların arka planı, insanların bireysel olarak yaşadıkları, duyguları, çileleri, bozgunları, utkuları ve tutkuları yok.
Daha neler yok neler...12 Eylül’den sonra yurtdışına savruluşlar, oradaki bocalamalar, şaşkınlıklar, şoklar, kırılmalar, yıkılışlar, kahpeliğin çok, vefanın az ama değerli olduğu günler... Çilede, kahırda, döneklikte, yoksullukta yitip giden, yürekleri yaralı, içleri hicranla dolu bozkurtlar...
Yitiyorlar ya, Ahmet Aytaç, isyan ediyor o arkadaşlarının yitmesine, onlara kitaptan yazıt ve balbal dikiyor, Türklük kütüğüne çakıyor adlarını, böylece anıtlaştırıyor onları, ruhlarını şad ediyor uçmakta olanların.
Bu kitaptan çok şey öğrendim, nice karanlık noktayı aydınlatmış Ahmet kardeşim. Ve bende derin izleri kalacak bu Yitik Bozkurtların, onları hiç unutmayacağım. Bazı söz ve vurguları da unutmayacağım. İşte onlardan bir örnek:
“İdeal eşittir para, ibadet eşittir riya.”
“Cuk” diye oturmuş. Şimdi de öyle değil mi?
Osman Pamukoğlu “Bir kitap, cesareti ve sürükleyiciliği ile okurun soluğunu kesmelidir” der, bu kitap tam da öyle işte. Araba gölgesinde yatıp kendi gölgesi sananlara da, o arabayı emeğiyle, kanıyla, yiten yıllarıyla, bastırdığı sevdalarıyla var edenlere de ısrarla tavsiye ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları