Yine suça teşvik etti

’Kürtlerin, Alevilerin, dindar Sünnilerin... ’Türk-Atatürkçü-düzenli ibadet etmeyen Sünni azınlığın’ esiri olduğunu söyleyen Altan,“Birleşin ve yeni bir ülke kurun” çağrısı yaparak halkı isyana tahrik etmiyor mu?

Ümraniye Soruşturması sanıklarına isnad edilen suçlara “halkı TC Hükümetine isyana tahrik” ve “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçları da eklendi. Bu suçlardan yargılanacaklar arasında medya mensupları da var.
Erdoğan da bu davanın “savcısı” olduğuna göre, sınırları yoruma açık olan bu suçları işlediğiniz gerekçesiyle ‘bir sabah 06.00’da’ kapınızın çalınması iktidarın ’o sabah ne tarafından uyandığı’yla da ilgili gibi.
Gazeteciler ellerini artık klavye üzerinde değil ’temsili mayın tarlası’nda gezdirecekler, kazara basılmış bir ’tuş’ bile ’tuşşş’ olmalarına yol açabilecek.
Böylesi hassas ortamda bazı gazetecilerin pervasızlığı kafa karıştırıyor. İster istemez soruyoruz, “A’ diyen kendini ’Vatan’ istikametinde bulurken, bu insanlar nelerine güveniyorlar?”
Taraf yazarı Ahmet Altan mesela... Uzun zamandır bir ’kutsal ittifak’ yaratma peşinde. Türkiye’yi “devletinin esir aldığı ülke” olarak tanımlıyor. Belli kesimleri esaret altında olduklarına inandırmak için durmadan yaralarını kaşıyor. Zihinlerine ülkenin horlanan ’öteki’leri olduklarını kazıyor.
TCK’nın “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” başlıklı 216. maddesinde “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse” suç işlemiş sayılıyor.
Ahmet Altan “Kürtler Kürt olukları için ezilirler, horlanırlar, işkencelerden geçerler, öldürülürler. Anadillerini çocuklarına öğretemezler” ve “Ermeniler geçmişlerinden söz edemezler” diyerek ırk, “Alevilerin çocuklarına zorla başka mezhebin dini öğretilir” diyerek mezhep, “Sünni dindarlar orduda görevlilerse ihraç edilirler. Kızları istediği gibi giyinirse üniversitelere sokulmaz” diyerek de din ekseninde farklı kesimler yaratıyor. Sonra ustaca bir kurguyla “Bu insalar Türk-Atatürkçü- düzenli ibadet etmeyen Sünni azınlığın ele geçirdiği devlette esir muamelesi görürler” diyerek devletten ve diğer kesimlerden nefret etmek için üzerinde duracakları bir temel yaratıyor.
Devamında ’esir kampı’ ülkeden kurtulmanın yolunun, dayattığı kurallara uymamak olduğunu öne sürüyor. TCK’nın 217. maddesine göre “kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi” de suç işliyor.
Halk aşağıdaki cümlelerden başka nasıl isyana tahrik edilir: “Bütün bu ezilenler içlerindeki o sesten, içlerindeki o generalden arınamadıkça ezilmekten kurtulamazlar. Halbuki biraz zeka, biraz cesaret, biraz zihinsel gayretle yeni bir ülke kurmak mümkün burada. Azınlığın sultasından kurtulmak mümkün. Yeterki ezilenler bunu istesinler ve bu istek etrafında birleşsinler...”
“Azınlığın sultası” dediği devlet. Devletten kurtulmayı öneriyor Altan! Toplumun farklı kesimlerine “siz kölesiniz, isyan edip özgürlüğünüzü kazanın” çağrısı yapıyor. Bu çağrı ’halkı isyana teşvik’ kapsamında suç değil midir?
Eğer yarın öbür gün bir Kürt çıkıp ’bu Türk azınlığın elindeki devlet beni temsil etmiyor’ derse ki birileri diyor, bir Alevi çıkıp ’Sünni azınlığın devletinin kurallarını tanımıyorum’ derse ki bunu da diyenler var... Bu insanlar yasaları çiğnerse, yazarın dediği gibi ’kendi ülkelerini kurmaya’ kalkarsa ne olacak? Ahmet Altan ’Suç işlemeye tahriki’ tanımlayan 214. maddenin devamında yer aldığı gibi “suça azmettiren” olarak yargılanacak mı?

+++++


TCK’nın ilgili maddeleri

Suç işlemeye tahrik
Madde 214 - (1) Suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır...
(3) Tahrik konusu suçların işlenmesi hâlinde, tahrik eden kişi, bu suçlara azmettiren sıfatıyla cezalandırılır.

Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama
Madde 216 - (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Kanunlara uymamaya tahrik
Madde 217 - (1) Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.


+++++

“Yaş kesenin başını keserim” diyen Fatih’in torunları(!)
asırlık ağaçları kökten budadılar. Böyle torun düşman başına

Fatih’in iki eli yakanızda
Erzurum Lala Paşa Camii’nin çevresindeki yarım asırlık ağaçları kesip yerlerine ağaç kılıklı demir yığınların diktiler. Mehmet Y. Yılmaz, “İddiaya girerim ki o direklerin alındığı firma, AKP’ye yakın bir işadamına ait çıkacaktır” diyor. Öyle olmasa ne fark eder? Her sene, bizim olan İstanbul’u fethetmek için trilyonluk şovlar yapan AKP Belediyeleri’ne “Caminin görüntüsünü bozuyor” diye asırlık ağaçları kesmek yakıştı mı? “Ormanımdan bir dal kesenin başını keserim” diyen Fatih Sultan Mehmet’i hangi yüzle anacaklar bundan sonra? Demek öyle bedavadan tarihin mirasına konulmuyor. Mirasyedi olmamak için biraz bilgi, saygı ve görgü gerekiyor!

+++++

Çok yakıştılar
Söz konusu halkı askerlikten soğutmak olunca Taraf, Ergun Babahan ve Bülent Ersoy birbirlerini bulmakta zorlanmadılar.

“Vatan bölünmez bilmem ne ama göz göre göre bu çocukları analar doğursun, toprağa versinler bu mu yani” diyen Bülent Ersoy ‘halkı askerlikten soğuttuğu’ gerekçesiyle TCK’nın 301. maddesine göre yargılanıyor.

Ersoy mahmekede verdiği ifadesinde “sözlerimin arkasındayım” deyince, halkı askerlikten soğutma misyonunun başarılı temsilcisi Taraf, Ersoy’u tebrik eden “Biji Diva” manşetiyle çıktı.
Ergun Babahan da “güzel ve yalnız ülkesinin yalnız divasını” savundu sütun sütun...
Boyu boyuna uymasa da, huyu huyuna, suyu suyuna göre ’muhteşem üçlü’yü oluşturmamışlar mı?

+++++

Ümraniye
Soruşturması’nda
hukuk işliyor mu?

Ergenekon soruşturmasında kimi gazeteye göre 8’inci, kimisine göre 9’uncu dalga yaşanıyor... Gözaltına almalar... Tutuklamalar... Bu arada “ilk iddianame”nin ilk duruşması da yaklaşıyor... Ve aklımıza dolmakalem mürekkebiyle yazılmış bir lafı da anımsamakta yarar var... Başbakan RTE ne demişti:
“- Ben bu davanın savcısıyım...”
Bir ülkede hükümetin başı böyle konuştu mu, soruşturma, iddianame ve dava üzerine şaibe düşmüş demektir...
Zaten bu konuda medya ikiye ayrıldı...
İktidar medyası Ergenekon’un hınk deyicisi rolünde... Muhalefet ise karşıt... Ama çekingen...
Oysa Başbakan RTE, Ergenekon’da savcı rolüne çıkınca ana muhalefet lideri Baykal ne demişti:
“- Öyleyse ben de avukatıyım...”
Demek ki Ergenekon öyküsü soruşturmasıyla ve iddianamesiyle siyasal bir kavganın davasına dönüşmüştür...
İş bu noktaya gelince elbette hukuk ve yasalar önem kazanıyor... Ergenekon’da her kafadan bir ses çıkıyor; ama, şu soru belirleyicidir:
- Ergenekon soruşturmasında ve iddianamesinde hukuk ve yasalar geçerli mi?..
Ülkenin aklı başında ve uzman hukukçuları bu soruya şu kısa yanıtı veriyorlar:
- Hayır!..
Ceza ve usul yasalarında soruşturmanın nasıl yapılacağı ve iddianamenin nasıl yazılacağı madde madde ve titizlikle saptanmıştır... Ergenekon’da, bırakın titizliği bir yana, soruşturmalarda ve ilk iddianamede hukuk ve yasalar çiğneniyor...
Peki, bir savcı hukuku ve yasaları çiğneyebilir mi?.. Çiğnerse ne yapılacaktır?.. Hiç önlem yok mudur?..
Elbette adalet mekanizmasında bu gibi durumlarda uygulanacak önlemler vardır... Vardır; ama, uygulanamıyor... Yetkili adalet makamlarının eli kolu bağlıdır... Çünkü Ergenekon soruşturmasının ve davasının hukuk ve yasalar çerçevesinde yürümesini sağlayacak en küçük bir önlem alındığı zaman, siyasal kavgaya girişmiş karşı cephe kıyamet kopararak diyecektir ki:
- Darbeciler tam temizlenirken Ergenekon’a müdahale ettiler...
Ergenekon savcılığı bu nedenle ortalığı birbirine katıyor; ne hukuk, ne yasa, ne ölçü, ne endaze tanıyor; insanları polis marifetiyle sabaha karşı evlerinden topluyor; delilsiz iddiaların sorgulamalarından geçiriyor... İlk iddianamesi hukuka, ceza ve usul yasalarına, mantığa sığmayan bir davanın siyasal amaçlı soruşturmasından ne bekleyebilirsiniz ki...
Yine de diyorum ki: Bekle ve gör!..
İlhan Selçuk / Cumhuriyet

+++++

Erdoğan Vakit’e başyazar olsun
Başbakan Erdoğan uçağına Vakit’in küfürbaz yazarını aldıkça...Ben şu türden analizler patlatıyordum:
“Tayyip Erdoğan, Vakit gibi cepheleştirici bir yayın organının sırtını okşayarak, oradan gelecek desteğe tenezzül ediyor.”
Meğer ben ne büyük yanılgı içindeymişim! Meğer Tayyip Erdoğan’ın içinde “klasik Vakit yazarı” uyuyormuş... Görmüyor musunuz? Frenler boşalınca, içindeki “klasik Vakit yazarı” nasıl da uyanıverdi?
Artık o da cepheleştiriyor... Artık o da nefret ettiriyor... Artık o da Vakit üslubuyla racon kesiyor... Hatta Vakit’ten ilham alıyor: Medyaya boykot çağrısı fikrinin babası Vakit’tir...
Şimdi de tutmuş, “Ramazan Bayramı’na Şeker Bayramı denmez” diyerek ahkam kesiyor... Sanki memleketin başbakanı değil de Vakit’in fıkıh köşesi yazarı konuşuyor...
Ey Tayyip Erdoğan... Sen merkez sağ bir partinin liderisin... Bırak isteyen vatandaşın “Şeker Bayramı” desin, isteyen vatandaşın “Ramazan Bayramı”... Bırak isteyen vatandaşın, “selamünaleyküm” desin, isteyen vatandaşın “merhaba”yı tercih etsin... Bırak isteyen vatandaşın “baklava” yesin, isteyen vatandaşın “likör artı kahve” takılsın...
Sana ne? Toplumu bayram adları üzerinden cepheleştirme işini neden Vakit yazarlarına bırakmıyorsun ki?
Sen ne diye giriyorsun bu topa?
Yok, eğer nefsine hakim olamıyorsan...
Bırak başbakanlığı, git Vakit’e başyazar ol...
Ahmet Hakan / Hürriyet

+++++

MİNİ YORUM

Makamı değil, mevziileri koruyorlar
Koray Aydın’ın Gazi Üniversitesi’nde verdiği, çok sayıda milliyetçinin hasret gidermesine vesile olan iftar, ev sahibinin çarpıcı konuşması ile hafızalara kazınacak. Mesela Zahid Akman’ı (Aykut Akman mı demeli) gördükçe, bende film geri sarıp hep o salona dönecek. Aydın’ın “kadrolarınıza sahip çıkın, bırakmayın” çağrısıyla, milliyetçi kadrolar oluşturmak konusunda bugüne kadar yapılan hatalar ve devletin ‘ilik-kemik kemirgenleri’ne sunulması süreçlerini daha derin düşüneceğim. Akman tek başına Aydın’ın uyarılarının sağlaması gibi. Her hal ve şartta, ölüm ve iktidar onu ayırana kadar koltuğunu bırakmayacağı artık herkesin malumu. Bunun nedeni makam aşkı mı? İktidar kadroları, bu devletle ilgili, emin olun makamdan fazlasına talipler!

ST

Yazarın Diğer Yazıları