Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Yılın iyisi, kötüsü ve kaybedeni...

2014 yılını uğurlamak üzereyiz. Sosyal medyadaki değerlendirmeler çıldırtıyor insanı. Her gelen günün gideni arattığı, acılar içinde bir 365 gün daha geride bıraktık. 2014'te beni mutlu eden iki gün var. Biri Ergenekon sanıklarının tahliye edilmesi diğeri Anayasa Mahkemesi kararı ile Balyoz kumpasında tutuklu bulunan askerlerin özgürlüklerine kavuşmasıdır. Hukuksuzluğun had safhaya çıktığı Türkiye'de "herşeye rağmen hukuk var" dedirten kurum olan Anayasa Mahkemesi bana göre "Yılın En iyisi" ödülünün sahibi olmalı. Ki bu kanaatimi geçtiğimiz gün aldıkları karar ile "makul şüpheli, seçim barajı ve Pasolig" meselesini esastan görüşme kararı alan Anayasa Mahkemesi hak etmiştir. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi içinde paralel yapının etkili olduğuna dair söylentiler olsa da son dönemde alınan kararlarda etkin olmadığını düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde (Mart ayında) Başkan Haşim Kılıç'ın görev süresi doluyor. Yüksek mahkemenin hukukçu olmadığı halde en uzun süre görev yapan üyesi olan Kılıç'ı yıllarca eleştirdik. Başkanlığının son yılında ortaya koyduğu tavrı ise hakkını teslim ederek teslim ettik. İstanbul Casusluk Davası ile ilgili kararı halen açıklamadıkları için sitem de ediyoruz. Ancak hukuk kurumlarına sızarak insanımızın adalete olan güvenini sarsan Yargıtay kararlarının döndüğü bu kurumu göz bebeğimiz gibi muhafaza etmeliyiz. 12 Eylül referandumunda "Yetmez ama evet" diyen güruhun marifetiyle ele geçirilen HSYK ve Yargıtay'ın çeşitli dairelerini unutmuş değiliz. AKP hükümetinin kendi emrinde mahkeme oluşturma gayreti direkten döndü. AKP'nin kendi yetişmiş kadroları olmadığı için gerçek hukukçularla ittifak yapma zorunluluğu nihayet sonuç vermiştir. Belki tam anlamıyla başarılamamışsa bile HSYK üye seçimleri ve Yargıtay üyelerinin seçimlerinde bağımsız yargı mensupları göreve gelmiştir. En azından dosyalar okyanus ötesine havale edilerek kararlar yazılmayacak. "Yılın en kötüsü" nü tartışmam bile. Cüretk‰r bir şekilde sarf ettiği sözler kelimenin tam anlamı ile utanç verici. Binlerce yıllık devlet geleneği olan milletimize bu zulmü reva görenleri tarih mutlaka yargılayarak hükmünü verecek.

Gelelim "Yılın kaybedeni" ne... "Stratejik Derinlik" adıyla Türkiye Cumhuriyeti Dışişlerini çukura gömen Ahmet Davutoğlu "komşularla sıfır sorun" iddiasıyla başlayıp "hep sorun" ile sonuçlandırınca zaten kaybetmişti. Hariciye Nazırlığından Vezir-i Azamlığa terfi edince Davutoğlu Ahmet Paşa'dan umutlananlar hayal kırıklığına düştü. "Yolsuzluk yapan kolumuz olsa kesip atarız" dediğinde umutlanmıştı bazıları. Aynı kabinede görev yapan ve yolsuzlukları ayyuka çıkan bakanları Yüce Divan'a göndereceğini umuyorduk. Ama gerçek anlamdaki vesayetin kurbanı oldu Davutoğlu... Önümüzdeki haftadan itibaren Bakanlar Kurulu'na da başkanlık edemeyecek. Padişahın emri ile Yüce Divan kararını uygulamadı. Bir dönem "babamın işine son verin de eve gelsin" diye Padişaha mektup yazdığı iddia edilen çocuğunun derste zayıf alması üzerine öğretmenin cezalandırılması "Hoca" lık titrini de çamura düşürdü. 16 yaşındaki çocuğun tutuklama kararını onaylaması da babalığını sorgulattı. Ancak benim kafama takılan Davutoğlu'nun "En güzel hediye bir yetimin başını okşamaktır" sözleridir. Her fırsatta yetimlikten, öksüzlükten dem vuran Davutoğlu, gerçekten samimi olsa Ali Tatar'ın, Murat Özdenay'ın, Kaşif Kozinoğlu gibi kumpas ile cezaevlerine atılıp öldürülenlerin geride bıraktığı yetimlerin başını okşamış olsa bütün sözlerimi geri alacaktım. "Fıtratında" ayrımcılık varmış... Öksüzü, yetimi, Alevi'yi, Sünni'ye ayırdığı için yılın kaybedenidir Davutoğlu...

Yazarın Diğer Yazıları