Yılın bilançosu
Yeni yıl ülkemize ve dünyaya sağlık, saadet getirsin, Türkiye için 2013 çok zor bir yıl oldu... Siyasi iktidarın Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel değerleri ile çatışmasını yaşadık. Başbakan ve onun bazı bakanları, yardımcıları Türk’ü küçük gören, Türk’ü aşağılamaya çalışan demeçler vererek adeta birbirleriyle yarıştılar. Bu ne garip bir kaderdir. Dedelerini Rus, Bulgar, Sırp, Makedon, Yunan kılıcından kurtarıp himayene alacaksın, besleyip büyüteceksin, okutacaksın, devleti onlara teslim edeceksin ve onlar sana hakaret edecekler. Bir kısmı Atatürk adından dehşet duyarak ve Gazi M. Kemal demektedir. Asker olarak verdiği mücadelenin zafer ışıkları kör gözleri bile açan Gazi Paşa’ya söz söyleyemeyenler O’nun kurduğu laik cumhuriyete hücum edip yeni Türkiye’nin kültür kimliği sebebiyle onu yıpratıp, yaralama amacıyla Atatürk diyemiyorlar. Geçen zaman içerisinde yaşananlar laikliğin ne kadar elzem bir prensip olduğunu herkese kabul ettirdi. Bu yok sayma hareketinden bütün millî kahramanlar ve Velîler nasip alıyor. Cahil ve kasıtlı adamlara verilen restorasyon çalışmaları pek çok tarihi şaheseri neredeyse tanınmaz hale getiriyor. Sarı Saltuk’un Balkanlardaki eşsiz gayretleri bilinirken Balkanları Müslüman yapan bu muhteşem şahsiyetin türbesinin viran olmuş halini gören yok. Sade öbür âleme göçmüş milli kahramanlar değil yaşayanlar da bu inkârcılıktan nasip almıştır. Rauf Denktaş’a sorumsuzca saldıranlar, Kıbrıs’ın çözüme kavuşmasını bu adam istemiyor diye kuduranlar acaba şimdi olanlardan utanıyor mu? Milli kahraman Rauf Denktaş’a yaptıkları yetmedi, kinleri doymadı ve hâlâ mezarı yapılmadı...
Kamu kurumlarının kimliğini ifade eden levhalardaki T.C. harfleri kaldırılmaya başlandı. Daha önce de Türk Lirasının T ve L harfleri kaldırılarak şeytani bir rumuz kondu. Türk’e karşı birbiri ardınca gelen bu dalgaların Türk kayasından hiçbir şey koparamadığını görenler tuttular Dışişleri Bakanı’nı Ermenistan’a gönderdiler. Bakan hiçbir Dışişleri Bakanı’nın bugüne kadar düşünmediği, cesaret edemediği işi yaptı. Oradaki konuşmasında; “İttihat Terakki’nin planladığı ve uyguladığı Ermeni tehciri bir başka ifade ile Ermenileri Suriye’ye sürme teşebbüsü yanlış olmuştur” deyiverdi... Daha önce komşularımızla sıfır sorun diyerek yola çıkan bakanın bütün komşularla köprüleri yıkan siyasi bir dehâya(!) sahip olduğunu bildiğimizden, Ermeni siyasetindeki büyük değişimin sırrını çözmek yerine “dahi adamdır ondan bunlar beklenir” diyerek sustuk. Ancak Irak, İran, Suriye politikaları tam bir hezimet oldu. Hele hele devlet kurumlarının tespit ettiği 47 ton silahın Irak’ta isyancılara verilmiş olması Türkiye’ye terör tahrikçisi suçlamasını yapacak görünüyor.
Bir insan için en büyük talihsizlik kendi kendisini tenkit etme iradesini kaybetmesidir. Böylece insan, kendini beğenmişliğin etrafı aynalarla çevrili kuyusuna yuvarlanır gider. Siyaset adamlarının böyle bir hastalığa müptela olmaları, devlet benim kükreyişiyle göğe ok atmaya kalkmaları, onları firavunun akıbetinden kurtarmaz.
Bu hükümetin sayesinde iç politika ve dış politikamıza mezhepçilik bir sorun olarak girdi. Cumhuriyeti kuranlar, sağlam tarih bilgisine sahip oldukları için lâiklik prensibini benimsemiş, böylece devletin dine, dinin devlete asla karışmasına izin verilmemişti. Bunun ne kadar doğru olduğunu Irak ve Suriye iç savaşında gördüğümüz gibi 1980 askeri müdahale öncesi Türkiye’de de yaşadık. Ancak bütün bunlar yeterli mesajı vermemiş olacak ki Başbakan mezhep ayrımcılığı yapabiliyor.
AKP kadrolarının; İslam şuuru, Müslüman kardeşliği ve ümmetçilik kavramlarını sıkça kullandığını biliyoruz. Ancak onların bilmediği veya bilmek istemediği “Türk” bahse konu olunca bu kavramların kapılarının kapalı olduğudur. Haçlı Seferlerine göğüs geren, asırlarca Hıristiyanlık gayretiyle düzenlenmiş ordulara karşı yalın kılıç mücadele eden, milyonlarca şehit veren Türk milletinin bu konuda akıllarına gelmediğini görüyoruz.
Şimdi bunlara sormak gerekir; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanıyan bir tane Arap ülkesi gösterebilir misiniz? Doğu Türkistan’da Türkler katledilirken “Müslüman Kardeşler” neredeydi? Kerkük’te Türkmen katliamı yapılırken, Gazze’de sokaklara dökülen Filistinlileri hiç hatırlamıyoruz. Karabağ’da Türkler katledilirken Rabiatül Adeviye Meydanı’nda Mısır’lıların gösteri yaptığını gören, hatırlayan var mı?
Bütün bu acı gerçekler, felsefesi, ideolojik alt yapısı, tefekkürü gelişmemiş, geliştirilmemiş kavramlarla dış politika yapmanın, uluslararası ilişkilere girmenin ne kadar boş olduğunu gösteriyor.
Türkiye Avrupa Birliği gerçeğine ilgisiz kalmazken, AB’ye vücut veren alt yapıyı yeterince inceleyip anlamadan, İslâm Birliği demesi kendi kendisini aldatması olmuyor mu? Ayrıca Müslüman ahlakında yeri olmaması gereken kin, öfke, şiddet dolu sözlerin siyasi hayatımızı adeta işgal etmiş olması, olayları taşınmaz bir ağırlığa getiriyor. 2013 yılı; açılan davalar, iddianameler, yapılamayan savunmalar, dış politikadaki büyük yanlışlar, iç politikada insanı ümitsizliğe götüren tavırlarla şekillendi. 2014 yılının ülkemiz için huzur ve refah zamanı olmasını diliyorum. Böylece kaybettiğimiz çok değerli zamanların meydana getirdiği boşluğu belki doldurabiliriz. Unutmayalım; insanlığı yücelten sevgi, af, hoşgörü ve
anlayıştır.