Yılana sarıldı!
Dün, birçok haber kanalında, gün boyu tanık olduğunuz tıynetsizliğin etkisinde kalıp da -aman diyeyim- “du bakali n’olacak” demeyin!
Fıkranın sonu belli!
Dönemin Başbakan Yardımcısı, hali hazırdaki -adı var kendi buhar oldu galiba- TBMM Başkanı Cemil Çiçek 20 Ağustos 2010 günü ne demişti?
“Terör örgütü kimsenin hatırına silah bırakmaz!”
“Silah bırakma” masalı 2006 sonu, 2007 seçim mahalline girildiği dönem gündeme geldiğinde, muhalefetin öyle bin, on bin, yüz bin değil, milyonlar halinde sesini yükselttiğini görenler “tamam” diyordu;
“Gidici” !
Sonra...
“CHP-MHP koalisyonu” öcüsü(!)yle korkutulan toplum, “teröristlerin bile düz ovada siyaset yapmaya koştuğu çatışmasızlık ortamının umut ve huzuruyla” AKP’ye döndü gerisin geri;
Yeni koalisyon ortağını fark etmedi.
Akdoğan-Önder ikilisi ne ki; 2009’da ABD vaat etti; ne kadar kalemşoru varsa harekete geçirdiği, çığ gibi büyüyordu açılım desteği;
Bir fırsat verilse görün bakın evlatlarımızı katlettikleri silahlarını nasıl gömeceklerdi!
Sonra...
Habur:
- Pişman mısın?
- Örgüte katılmaktan ve faaliyetlerinden dolayı pişman değilim.
- Pişman mısın?
- Pişmanlık Yasası’ndan faydalanmak için gelmedim, ben gerillayım, önderimiz Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla geldim.
Tesadüf işte bir sonraki “silah bırakma” daveti, yine bir seçim arifesine denk geldi; tam da 12 Eylül 2010’da yapılacak referandum öncesi, PKK 20 Eylül 2010’a kadar “eylemsizlik” ilan etti!
Bakmayın “ben vatandaşıma bidon kafalı dedirtmem” hezeyanlarına;
Bidonu da, kovası da, düdüklü tenceresi de iyi geldi, yeter ki kaybetmiş olsun beyni idrak kabiliyetini...
Madem yiyordu millet “durmak yok yola devam” dedi; açılımdan sorumlu bakanımız Barzani’nin ayağına gitti ve bakın ne “rica” etti:
- Şu örgütle konuşsan da, genel seçimlerin sonuna kadar uzatsa şu “silah bırakıyoruz” işini!
seçimleri zaten malumunuz; iki gram aklımız kalmıştı onu da akillere işgal ettirdi;
Şehit ocaklarında dökülen üç timsah gözyaşı, bir Fatiha’ya bağladılar sandığı!
Bu sicil dökümünden sonra, bir bağlama yapmaya gerek var mı?
Seçim kapıda, anket sonuçları ortada; çırpınıp duruyor düştüğü stratejik derinlikteki denizin ortasında. Ne yapsın?
Sarıldı yılana!
Bu “danışıklı dövüş” ü Hakan Fidan itiraf etmemiş miydi zaten Oslo’da:
“...Örgütün burada silah bırakması sembolik manada da olsa bütün tabuları yıkan, halk psikolojisini karar alıcı lehine harekete geçirmede biraz zemin hazırlayıcı bir faktördü.(...) Hem sizden hem Sayın Öcalan’dan yani bizim perspektifimiz bu sürecin kesintisiz devam ettirilmesi (...) Ama bütün bu süreç içerisinde dediğim gibi siyasi iktidarı bu noktada attığı adımlardan dolayı sıkıntıya düşürücü bir unsurun olmaması lazım.”
Ankara’da “Seçim sonrası, Öcalan’ın -nam olsun diye biri çıkar vurur paranoyasından kurtulması için- yurtdışına çıkarılması karşılığında Başkanlık/Federasyon modelinde anlaştılar” iddiasının artık fısıltı olmaktan çıkıp, uluorta konuşulur hale geldiği şu günlerde ne bekliyordunuz ki başka;
“Karar verici lehine zemin hazırlayıcı bir adım” atmayacak mıydı yani İmralı!