"Yıkıp geçmek" çözüm müdür?
Partili zenginler, partili iş adamları, partili aydınlar, partili müteahhitler, partili televizyonlar, partili bürokratlar, partili din adamları, partili rektörler, partili sendikalar hepsi birer Türkiye gerçeğidir. Çarpıklığın teslim aldığı kentler, mafyaların el koyduğu araziler ve Ali Diboların yönetimindeki ihaleler bu gerçeğin ürünüdür. Bu yönü itibarıyla Türkiye, inanılması zor yağmalara muhatap olan bir ülkedir. İktidarlar geçmişten bugüne kendi yandaşlarına ülkeyi tam anlamıyla yağmalatmışlardır. Sel, deprem, terör ya da ekonomik kriz sırasında ortaya çıkan utanç, bu gerçeğin ürünüdür.
Yönetmeyi beceremiyoruz!
Halen Türkiye’nin Başbakanı, İstanbul Belediye Başkanlığı da yapmış olan Tayyip Erdoğan’dır. İstanbul’u da Tayyip Erdoğan’ın partisinden seçilmiş Kadir Topbaş yönetiyor. Türkiye yedi, İstanbul on altı yıldır bu AKP zihniyetine sahip kadroların yönetiminde bulunuyor.
Yaşanan sel felaketi sonrasında başkan, aklına yeni bir fikir gelmiş gibi “Acımasız olacağız.../... yıkıp geçeceğiz” diyor. Başkan, selin zaten yıkıp geçtiğinden, önüne çıkan her şeyi söküp denize sürüklediğinden haberi yokmuş gibi konuşuyor. Başbakan ise Ayamama deresine bakıp, “derenin intikamı ağır olur” , dere kenarındaki binaları yıkalım diyor. Her halde vatandaşlar olan biten karşısında gösterilen bu kararlılık için keşke bu açıklamalar felaket yaşanmadan önce yapılmış olsaydı, diye düşünüyordur. Yetkililerin tavrı, “yağmur yağdıktan sonra şemsiyeye açan” şaşkın insan tavrına benzemektedir.
Yağmalanan İstanbul!
Dünyanın en güzel kentlerinden birisi olan İstanbul, önce yağmacıların ve talancıların sonra da resmen selin önüne atılmıştır. Bu durumun ortaya çıkardığı mal kaybı bir yana can kaybı yürek yakacak niteliktedir. Ülkeyi yönetenler ise onca olan bitenden sonra hâlâ “ben yapmadım.../... O yaptı” polemikleriyle meşguller. Hâlbuki Türkiye’de başta AKP olmak üzere bazı siyasi kadrolar yerel yönetimlerde her türlü yağmanın mübah sayıldığı bir zihniyet temeline sahipler. Başkan, lütfedip, “Yönetimdeyiz, sorumluyuz. Bu sorumluluğu kabul ediyorum, burada siyasi rant yoktur, günahtır, yazıktır” , diyor. Sorumluluğu kabul etmek gereğini yapmakla doğrudan ilgilidir. Dil ucuyla yapılan “yönetimdeyiz, sorumluyuz” söylemi ikna edici değildir.
Kaldı ki, Can Dündar köşesinde şimdilerde “Derelerin ıslahıyla uğraşıyoruz” diyen Başbakanın başında olduğu İstanbul Belediye Başkanlığına, Mimarlar Odası’nın, derelerdeki yapılaşmayla ilgili olarak bir çekince raporu hazırlayıp sunduğundan bahsediyor. Raporda:
“Orası dere bölgesidir. Yeşil alan olarak kullanılması gerekir. Betonlaşırsa doğal felakete davetiye çıkarılmış olur” denmiş. Dinleyen ve takan kimse olmamış.
AKP iktidarıyla birlikte küçük ölçekli gecekondu devri bitmiş mega gecekondu üretim dönemi başlamıştır. Güçlü şirketler kamu arazilerini yağmalamayı, kapsamlı, planlı, sistematik, organize hale getirmişlerdir. Kaçak gecekondular, kaçak sanayi tesisleri ve fabrikalarla yer değiştirmiştir. Bugün İstanbul’da kaçak mahalleler hatta kaçak ilçeler vardır. Bütün bu var olan kanunsuzluğun da sahibi yoktur. Bu durumda “yıkıp geçmek” çözüm değildir. Önce yıkılması gerekenleri oralara kimlerin yaptırdığı, izin verdiği, göz yumduğu ya da teşvik ettiğini açığa çıkarmak gerek.