Yıkılan sadece köprü mü?.. Zonguldak toptan çöktü...
Babamın 1963 yılında, Mersin-Taşucu’ndan kalkıp ERDEMİR’in kuruluşu için geldiği Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde doğdum, büyüdüm. Üniversite tahsilimle birlikte Ankara’da kaldım ama o dünya harikası coğrafyası olan ve dünya iyisi insanların yaşadığı bölgeden hiç kopmadım.
Çocukluğum taş kömürünü bulan Uzun Mehmet’in anıtının bulunduğu Kestaneci köyünde ve çevresinde oynayarak, kestane toplayarak geçti. ERDEMİR yalnızca Ereğli’ye zenginlik getirdi fakat Zonguldak ve çevresine vermesi gereken kalkınma desteğini sağlayamadı.
Oraların insanı kadercidir, bulduğu ile yetinir, Allah’a şükreder. Devlet kayıtlarına bakarsanız Zonguldak’ı hep kalkınmada öncelikli iller arasında görürsünüz fakat ne sebepten ise bir türlü öncelik alamamıştır. Maden ocağı kazalarında bir yakınını kaybetmeyen hane hemen hemen yok gibidir. Zonguldak, “iş kazalarında dünya sıralamasına girer” dersek herhalde yanılmayız.
Çocukluğumdan hatırlarım. Öyle kömür ocağı kazaları olurdu ki; Ereğli’de, şehirlerarası çalışan otobüsler seferlerini iptal eder Zonguldak’a ölü ve yaralı taşımaya giderlerdi. O zamanlar da özellikle grizu patlamaları yüzünden büyük kayıplar basına yansır, küçük kazalardan ise kimsenin pek haberi olmazdı.
Zonguldaklı canı pahasına yıllarca Türkiye’ye enerji vermiştir ama hiç karşılığını da alamamıştır. Maden kazalarından canını kurtarıp emekli olabilenler en fazla iki sene yaşayıp akciğer kanserinden vefat etmiştir.
Çaycuma’da köprü yıkılması yüzünden TV ve gazetelerde gördüğüm acı ve gözyaşı içinde bekleyen vatandaş kareleri beni tekrar o günlere götürdü. “Zonguldak ve insanının makus talihi hiç değişmedi” dedim içimden.
Maden ocağı çökmezse köprü çöküyor.. Çaycuma köprüsünün yıkılması ile yaşanan trajediden sonra yine herkes beylik laflar ediyor. Başbakan imaj kurtarma çalışmaları çerçevesinde talimatlar yağdırıyor.
Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinin Çaycuma köprüsü 1951 yılında yapılmış.
Gidin maden ocaklarına bakın; kaç yılında yapılmış? Faaliyette oldukları yıllardan bu yana üstlerine ne konulmuş? Hâlâ nasıl çalışılıyor?
Gidin köylerine bakın, ne tarihi eserler(!) bulacaksınız. İnsanlarına sorun; “Hanenizde kaç işsiz var, kaç senedir işsizler” diye. Bakalım ne cevap alacaksınız?
Tek sıkıntı iş-kazalar(ı) ve geçim derdi mi? SEKA kapatıldıktan sonra Çaycuma ve çevresi kendi haline terk edildi. Öyle bir terk edildi ki; bölgenin muhafazakar yapısına rağmen ilçenin girişinden itibaren gece kulüpleri, kumarhaneler açıldı. Fuhuş için bölgeye gelen yabancı kadın sayısı arttı. Ailelerin feryadını duyan yok!..
Köprü başında ağlaşan ve yakınlarının cesedini bekleyen aileler ile birlikte göz yaşı döküyormuş gibi yapan politikacılara sakın ha kanmayın!..
Onlar her yılbaşında da kömür ocağına iner, madencilerle yemek yiyip fotoğraf da çektirirler..
Bu bölgenin siyasi rantını 12 Eylül 1980 öncesinden beri sömüren Bakanlık, Meclis Başkanlığı yapmış nice politikacılar var. Bunlar, dün de vardı bugün de var. Ölene kadar da bölge milletvekili olacak gibi gözüküyorlar. Hep Zonguldak’tan mebus oldular ama “kıyağı” eşe dosta ve yandaşlarına yaptılar. Bölgeye bir çivi bile çakmadılar. AKP kurulduğundan beri de Çaycuma belediyesi onlarda.
Kazalarda can kaybetmek Zonguldaklıların kaderi olmuş bir kere.
DSP’li eski Devlet Bakanı Hasan Gemici, 1999’da Bakan olduğu gün babasını tren kazasında kaybetmişti. Zonguldak’ın Çaycuma İlçesi’nde yaşayan Abdurrahman Gemici, otomobiliyle evine giderken Gemiciler Köyü’ndeki hemzemin geçitte Zonguldak-Karabük seferini yapan yolcu treninin altında kalmış, kaldırıldığı Çaycuma Devlet Hastanesi’nde hayatını kaybetmişti.
Bu hatırlatmayı niye yaptım?
Zonguldak hep maden kazalarında hatırlanır, şimdi köprü kazası oldu yine aklımıza geldi. Bölgeye giderseniz eğer, aman çok dikkatli olun. Bütün tren yolları yerleşim merkezlerinden ve hatta köylerin içinden geçer. Hemzemin geçitlerde güvenlik ve kontroller ise kadere terk edilmiştir
Garibanların can verdiği öyle 1-2 ölümlü tren kazalarını size duyurmazlar.
Azrail, Zonguldak’ta “toptan” götürdüğü zaman ancak haberiniz olur.
Politikacılar Zonguldak’ın kara elmasını biz de kara kaderini biliriz!..
Başbakan’ın çağrılma nedeni
“Bilinmeyen sorular, bilinmeyen cevaplar” başlıklı yazımızda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Harp Akademileri’nde yaptığı konuşma ve sonrası ile ilgili bazı soruları gündeme getirmiş ve bunlara yanıtlar beklediğimizi ifade etmiştik.Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Baki Kavun telefonla aradı. Tayyip Erdoğan’ın Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in daveti üzerine Harp Akademileri’ne gittiğini ve konuştuğunu doğruladı. Erdoğan’ın konuşmasından sonra sorulduğu iddia edilen sorularla ilgili olarak Baki Kavun, “Sayın Başbakan soru-cevap periyodunu kullanmamıştır” dedi. Baki Kavun, Kabil’deki helikopter kazası ile ilgili olarak bölgeye sivil bir ikinci ekip gönderilmediğini kaydetti.
Yine Pazar günkü yazımda, “Harp okullarında konferansları ya Başkomutan sıfatıyla Cumhurbaşkanı verir ya da konusunda uzman kimseler. Bu uzman kimseler eski siyasetçi de olabilir. Dikkat edin ’eski siyasetçi’ diyorum. Bunun örnekleri geçmişte çok oldu. Askeri geleneğimizde Başbakan, resmi siyasetçidir. Askere nutuk atması, ders vermesi pek olağan ve normal karşılanmaz. Her neyse!.. Necdet Özel Paşa böyle takdir etmiş...” demiştim.
Tuğgeneral Baki Kavun buna da açıklık getirdi; “Yakın kayıtlara göre” Tayyip Erdoğan’ın Harp Akademileri’nde konferans veren ilk Başbakan olduğunu da doğruladı. Erdoğan’ın Harp Akademileri’ne çağrılışını ise iki nedene dayandırdı. İkincisi, “Başbakan’ın siyasi kişiliği” imiş.
Baki Kavun Paşa, birinci çağrılma nedenini ise Anayasa’nın, “Milli Savunma; Başkomutanlık ve Genelkurmay Başkanlığı” başlıklı 117’nci maddesinin şu hükmüne dayandırdı:
“Milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetler’in yurt savunmasına hazırlanmasından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı Bakanlar Kurulu sorumludur.”
Bunun üstüne ben daha fazla yorum yapmayayım!..