Yeter Be Annem!
AKP’nin dayatmaları, AB’nin bol miktarda para dayatmasıyla referandumda ‘Yes be annem’ diyenler uyandı. AB’ye girip serbest dolaşım hakkı kazanacaklarını, Kıbrıs’ta para kazanma imkanı bulacağını zannedenlerin ham hayalleri AB’nin gerçek yüzünü göstermesiyle sona ermiş oldu.
Annan Planı’na evet diyen Kıbrıslıların yüzüne Allah bakıp da Rum tarafı hayır deyince esaretten kurtulan Kıbrıs Türk’ü Türkiye Türklerinden daha erken uyandı ve ada da iki devletli çözümü tercih etmiş oldu. Derviş Eroğlu’nun UBP’nin başına dönmesiyle yükseliş trendine giren parti yüzde 44 oy alırken, Serdar Denktaş’ın DP’si yüzde 11 oy alarak, KKTC’nin bağımsızlığını teyit etmiş oldu.
Cumhurbaşkanlığı makamına oturduğu günden bu yana Rumlarla anlaşmanın mümkün olamayacağını anladığı halde anlamazlıktan gelen CTP eski lideri Mehmet Ali Talat, bakalım o makamda daha fazla kalabilecek mi? KTTC seçimlerinden çıkarılacak önemli derslerden biri si de malum davanın inandırıcılığı ile ilgilidir. Seçimden 15 gün önce kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve eski başbakanlardan Derviş Eroğlu hakkında başlatılan soruşturmanın geri teptiği de anlaşılmış oldu. Kıbrıs Türk’ü sadece “One Minute” demediği gibi, “Yeter be Annem” diyerek Ergenekon’un binlerce yıllık bir Türk destanı olmakla beraber, KKTC’de bir köy adı olduğunu da tescil etmiş oldu.
Demokratik seçim sonuçlarına ilk itiraz İngiltere’den geldi. Sözde demokrasinin beşiği ya İngiltere. “Müzakerelere darbe” yorumu yapan İngilizler seçim sonuçlarının Türkiye’nin AB’ye girmesinin önünü tıkayacağını savunuyorlar. Rum tarafıyla beraber Yunanlılar da UBP’nin seçim zaferine bozulmuş görünüyor. Türkiye’deki mütareke matbuatı da Yunan ağzıyla konuşuyor tabii. Müzakerelerde Denktaş’ı by-pass ederek Talat’ın teslimiyetçiliğine yol açanlar telaşa kapıldılar. KKTC Anayasası’na göre müzakereleri Mehmet Ali Talat’ın yürütmesi gerektiğinin altını çizenler, AKP hükümetinin baskıyla Denktaş’ın by-pass edilmesinin emsal gösterilmesinin çözümsüzlüğe sebep olacağını iddia ediyorlar. Bunların çözüm dedikleri aslında Kıbrıs Türkünün çözülmesiyle beraber bugüne kadar kazanılmış bütün hakların kaybıdır. UBP’nin seçim galibiyetini hazmedemeyenler, işte bu kayıptan yanadır.
Kıbrıs’taki seçimlerden çıkarılan bir başka ders ise 161 bin oyun kullanıldığı seçimlerde yüzde 5 barajını aşan 5 partinin Meclise girmesidir. Oysa Talat’ın CTP’sinin iktidara geldiği seçimlerde yüzde 1 ile daha altında oy alan ondan fazla parti seçime girmişti. İşin acı yanı, tarafı, Türkiye’deki milliyetçi partinin desteklediği partiler o seçimde barajı aşamadıkları gibi CTP’nin önünü açma görevini de ifa etmişlerdi. O dönemlerdeki eleştirilerimizi acımasız ve kasıtlı bulanların yanlıştan dönmeleri de bu defa kazanım hanesine yazılmalıdır. Bu dersten nasibine düşeni AKP de almalı ve büyük ümitlerle kurdurduğu partinin mağlubiyetini kabullenerek feshini sağlamalıdır.
Gelelim malum davada tutuklanan Prof. Dr. Mehmet Haberal’a. “Memlekete hizmet etmenin bedelini” ödemeye her daim hazır olan Haberal şimdi hastanede. Yıllardır elleriyle hastalarına şifa veren Haberal’dan kurtulanlar, bakalım organ nakli bekleyen hastalarına deva olabilecek mi?
28 Şubat sürecinin bin yıl süreceğini iddia edenlere hiçbir zaman katılmadığım gibi, malum davanın da bin yıl süreceğini iddia edenlere itibar etmiyorum. Her geçen gün inandırıcılığını yitirmekte olan iddiaların bir an önce yargı önüne çıkarılarak sonuçlandırılması, demokratik hukuk devletinin korunması anlamına gelecektir.
Bu arada Silivri’de 50 gündür tecritte tutulan Mustafa Balbay’ın durumu ile ilgili sesini çıkarmayan sözde insan hakları hukukçularının ne iş yaptığını sormak istiyorum. Terörist başının İmralı’da yalnız başına kalmasına gönlü razı olmayanların gözünde Balbay’ın suçu nedir?
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’den, Mustafa Balbay’a uygulanan tecrit konusundaki sessizliğinin sebebini sormayan milletvekilleri ne zaman harekete geçecek merak ediyorum?