Yesevi Üniversitesi'nin imajı zedeleniyor
Önceki yazımızdan sonra Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde okuyan, çeşitli sebeplerle ayrılan, oraya gitmek isteyen öğrenciler ve velilerden çok sayıda mesaj aldık. Kimisini hayretler içerisinde okuduk. Üzüldüklerimiz de oldu kızdıklarımız da... Biz bu coğrafyaya gönülden bağlıyız. Temel hedefimiz Türk halklarının ileri düzeyde işbirliğine varmasıdır. Ve eleştiri süzgecimizi hiçbir zaman bu amacı aşan bir biçimde kullanmadık. Dolayısıyla okuyucularımızın gösterdiği ilgi ve güven duygusu bizi hayli mutlu etmiştir. Şimdi elektronik postalardan iki ayrı bakış açısını sizlerle paylaşmak istiyorum.
İlki 2006-2007 öğretim yılında oğlunu üniversiteye gönderen ve geçtiğimiz günlerde kaydını aldıran öğrenci velisi, emekli öğretmen Veysel Duraganlı’dan... “Kürşad Bey, sizi program ve yazılarınız sebebiyle uzun bir süredir takip ediyorum. Çok büyük heveslerle ben de oğlumu 2006 yılında Ahmet Yesevi Üniversitesi’ne gönderdim. Çocuğum ancak 1,5 yıl dayanabildi. Hazırlığı bitirdikten sonra 1. sınıftan itibaren 1 dönem okuyup 1. dönem finallerinin yarısına girip bizim zorumuzla devam etti. Ancak dayanılmaz duruma gelince okulu bıraktırmak zorunda kaldık. Aralık ayında 1,5 yıllık emeğini hiç edip yurda döndü. Şu an psikolojisi tamamiyle çökmüş durumda. Geri dönmeyi aklından bile geçirmiyor. Bizi en çok üzen yetkililerin olaylara yaklaşımları oldu. Bir Ahıska Türkü olarak evladımız orada öğrenim görsün, yetişsin ve Türk dünyasına fayda sağlasın düşüncesiyle her şeyimiz olan evladımızı teslim ettik adeta. Önceleri çocuğumun anlattığı bazı şeyler hakkında duygusal davrandığını düşünüyordum. Ancak yaşanan son olaylarla birlikte her şeyi bir tarafa bırakıp çocuğuma sahip çıkmak zorunda kaldım. İki yıllık emeğimiz boşa gitti. Sizin de belirttiğiniz gibi bu coğrafyayı yakından bilen ve inanan insanların sayısının fazla olmadığına karar verdim. En önemlisi de bu okul iki ülkenin ortak okuludur. Çekip giden ve vazgeçen biz olduk. Dedim ya çocuğumun canını tehlikeye atamadım. Günlerdir bu meseleyi düşünüyoruz. Oğlumun anlattığına göre son olayda ” polis tutanağı “nda yazılanların orada uygulanması çok zor. Kimden nasıl şikayetçi olacaksınız. Sürekli korkuyla mı yaşanacak yani. İnanız çok üzgünüz. Böyle olmamalıydı.”
İkinci mesaj ise üniversite sınavına hazırlanan ve ismini vermeyeceğimiz bir gençten gelmiş... “Kürşad Bey; Yesevi Üniversitesi’ni tanıdığım günden itibaren orada okumak hevesiyle yanıyorum. Yeni dönemde yaşananlar ve basından okuduklarım beni endişeye sevk etti. Bu konuyla alakalı bilgi edinemeyişimiz ve sizin Orta Asya ile bağlantılarınızın güçlü olması beni size bu mesajı yazmaya zorladı. Bu seneki yapılacak olan ÖSS neticesinde Yesevi Üniversitesi’ne gitmeye kesin kararlıydım. Fakat şimdi arasatta kaldım. Sizce ne yapmalıyım?”
Diğer mesajları yazmak için teknik imkanımız yok. Üstelik hemen hepsi bu duyguları yansıtıyor. Belli ki aileler huzursuz. Öğrenci adaylarının kafası karışmış. Türkiye’nin binbir emekle kurduğu, milyonlarca dolar harcadığı bir çınar böylesi eleştirilerin gölgesinde yaşam mücadelesi veriyor. En kötüsü de meydana gelen olayların ve yüklenen psikolojilerin Türk-Kazak kardeşliğine buna inanan insanların beklenti ve umutlarına zarar veriyor olması. İşte bizi birebir ilgilendiren de bu. Kimsenin iki ülke insanının huzur ve geleceğine zarar vermeye hakkı yok. Bir şeyi kurmak zor ama yıkmak çok kolaydır. Okuyucularımızın sesini duyurmaya devam edeceğiz...