Yesevi Üniversitesi'nde saldırı ve uyarı görevimiz
Aslında bu konuya pek girmek istemiyordum. Ancak aldığım bir haber, sonrasında çıkan söz ve davranışlar, sizlerle bu önemli konuyu paylaşmam gerektiğini hatırlattı. Önce olayı aktarayım. Kazakistan’ın Türkistan şehrindeki Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde okuyan ve Türkiye’den giden pırıl pırıl iki öğrenci, tahminen 10 kişi olduğu belirtilen bir grubun saldırısına uğramış ve birisinin burnu kırılmış bir diğeri ise aldığı bıçak darbeleri sonucu tanınmaz hale gelmiştir. Aktarıldığına göre, önceden hazırlanmış ve düşünülmüş bir saldırı... Hemen bölgede bulunan dostlarımıza öğrencilerin olay öncesi hal ve davranışlarını sordum. Hepsi tam referans oldular. Yani Türkiye’den giden bu iki öğrencinin olayın meydana gelişi ile bir ilgileri yok. Öte yandan işin içinde ihmal ve bazı görevlilerin karıştığı iddiaları var. Peki sonra ne olmuş dersiniz? Çocuklar halen Kazakistan’da... Oysa ki hemen ailelerine haber verilip, ilk uçakla Türkiye’ye getirilmeleri lazım. İvedi olarak önce yerel makamlar ve sonra Kazakistan merkezi hükümeti nezdinde girişimler başlatılmalı.
Biliyorum şimdi bu olaydan hareketle “Kazaklar Türklerden nefret ediyorlar” , “onlar kardeşimiz değil” şeklinde genellemeler yapılacak. İşin bu hale gelmesine bilerek ya da bilmeyerek sebep olanlar sıradan bir adi suç nitelemesinde bulunacaklar. Olayın örtbas edilmesinden yana tavır sergilenecek. Ancak bu durum gerçeklerden kaçmak kadar ürkütücü. Hiç kimse bu tarz olayların üstünü kapatmaya çalışmasın. Olayın tekrarlanmaması için Üniversite yönetiminin ve özellikle Türk tarafının yapması gereken pek çok şey var. Ya öncesi...
Sakın kimse yanlış anlamasın ben olayı gerçekleştirenleri ya da Kazakları savunmaya çalışmıyorum. Sadece olayın perde arkasını sorguluyorum. Üstelik Kazakistan’da yaşayan insanları bu olaydan hareketle aynı potada eritmek mümkün değildir. Bu öncelikle art niyetli bir yaklaşımdır. Bu coğrafyaya sayısız seyahatim oldu.Yalnızca 1 kez tepki ile karşılaştım.
Bakınız... Uzun zamandır söylüyoruz; “İnsan mühendisliği” kavramını ele almadan Orta Asya’da istediğimiz konuma gelmemiz mümkün değildir. Başta o bölgenin kendine has özelliklerini ve sosyolojik yapısını iyi kavramak gerekiyor. Öyle bir iki kez turistik seyahatle, televizyonla, telefonla olacak iş değil... Zaman istiyor. Emek ve sağlam bir duruş istiyor. Belki de en önemlisi bu “misyona” gönülden inanmak gerekiyor. Kazak psikolojisi nedir? Türkistan’da yaşayan insanların beklentileri, vazgeçilmezleri, etkilenme araçları... Kısaca Yesevi Üniversitesi’nde işte böyle uzmanlara, Kazakları ve Kazakça’yı özümsemiş gönüllere ihtiyaç var. Başarılı akademisyen mi? Tamam o da olsun. Hatta olmalı. Ancak onlar ders vermekle yükümlü. Merak ediyorum. Acaba yerel makamlarla ne görüşüldü nasıl bir cevap alındı? Hoş... Bu da işin kolayına kaçmak olur. Nitekim Kazaklar zor insanlardır. Ama gönülleri, yürekleri buluşturursanız en iyi dostlarınız olurlar. Biliyorum köşeme bu yazıdan sonra bir cevap gelecek. “Biz şunu yazdık onlar bunu cevap olarak yazdı. Adi bir suçmuş...”
Şimdi açıkça ifade ediyorum. Eğer sizin öğrencinizi iddia edildiği gibi önceden ayarlanmış bir saldırı ile linç ediyorlarsa, kimse kusura bakmasın burada ciddi bir problem var. Son söz uyarı görevimiz olsun; Eğer tedbirler alınmazsa Türkistan bölgesinde daha üzücü olaylarla karşılaşabiliriz. Belki bu olay kapatılır. Bir müddet sanki hiç olay olmayacak sanırsınız. Ama dedik ya sosyoloji yazılı kurallar bütünü değildir. Hiç ummadığınız bir anda sizi yakalayıverir.