"Yersen hukuku…"
Ne vakit bir kötü hissi, endişeyi, korkuyu dillendirmeye kalkışsanız hemen bir sosyal fren mekanizması devreye girer ya; "aman çağırma"!
Tehlikeyi "adını anmayarak" savabileceği zannındaki bu anlayışa inançla bağlı olmamakla birlikte, yine de "anmamaya", "çağırmamaya", "eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmemeye" çalışarak, aklımdan geçtiği halde dile dökmekten ısrarla çekindiğimi, Mustafa Balbay yazdı dün Cumhuriyet'te:
- Yakın gelecekte Dağlık Karabağ'da bir devlet kurulur, bunu sadece Rusya tanırsa Moskova da "büyükelçilik" adı altında bütünüyle hâkim bir yapı oluşturursa şaşırmamak gerekir.
***
Arttırıyorum!
***
Madem "Pandora'nın Kutusu" açıldı; sizi, içimi kemiren bir kurtla daha tanıştırmak istiyorum:
- Yakın gelecekte… Azerbaycan sınırları dahilinde olduğu halde, Azerbaycan'a ait olduğu halde… Azerbaycan'ın, bir kere daha kanını, canını orataya koyarak geri almak durumunda kaldığı ve 30 yıl sonra, kısmen de olsa, nihayet asli sahiplerini yerleştirmeye başlayacağı, "Rus Barış Gücü denetimindeki (!)" topraklarında, bir gece ansızın yeni bir Hocalı yaşanırsa hiç şaşırmamak gerekir!
***
Konuyu evde tartışırken, ailemizin "Devletler Özel"cisi yerinde bir benzetmeyle her şeyi özetledi:
- Devletler arasındaki hukuk "yersen hukuku"dur!
Mevcut yönetimiyle, askeri olarak Rusya'yı arkasına alma şansı bulunmayan, orduları dağıtılmış, cepheden Aliyev'in ifadesiyle "it kimin" kaçan askerlerini siperlere zincirlemek dahil her yola başvuran ama sonuç alamayan, bitik Ermenistan'ın, bu şartlarda Azerbaycan'a kafa tutması "yemeyebilir" ama bu ebed müddet böyle mi sürecektir?
Azıcık siyasal tarih, azıcık askeri tarih, azıcık sosyal tarih bilgisi olan herkes tahmin edebilir ki, Ermenistan, amiyane tabirle "biti kanlandığı gün" şimdi bir "garanti belgesi" muamelesi yapılan "kağıt parçası"nı yırtıp atmakta anlık dahi tereddüt göstermeyecektir!
Ama uluslararası hukuk mu?
Ama yaptırım mı?
Güldürmeyin Allah aşkına…
20'nci yüzyılda, bütün dünyanın gözleri önünde "soykırım" yapmış, "soykırım yaptığı" bütün ilgili uluslararası kurumlarca kabul edilmiş ama bu suçtan dolayı bir tek yöneticisi bile yargılanmamış…
Soykırım suçuna fiilen iştirak etmiş eli kanlı bir katili, bütün dünyayla alay eder gibi, Cumhurbaşkanı seçtiği halde, Türkiye dahil çoğu devletle siyasi yahut diplomatik ilişki kurabilmiş…
Yaptırım gücüne sahip birçok uluslararası kuruluş, Azerbaycan'daki işgalini sonlandırması yönünde karar aldığı halde bu kararlara uymamış ve nihayetinde yaptırıma da uğramamış…
Velhasıl;
Devletlerarası alandaki bütün illegal faaliyetleri yanına kâr kalmış olan bir ülke söz konusu olan…
Bugün, "yemiyor" olduğundan frene basmak zorunda kalmış olması, "yediği an" kronik caniliğine kaldığı yerden ve tam gaz devam etmeyeceğini göstermez…
Hocalı'da katledilenlerden utanın!
Ne yalan söyleyeyim ilk anda ben de, Arslan Bulut'un dünkü yazısında kullandığı ifadeyle "dolduruşa geldim" Azerbaycan'daki coşkuya ortaklık konusunda!
30 yıl boyunca "köylerinin pınarlarından bir yudum su içmeyi" beklemiş, "köylerine gömülmeyi" vasiyet etmiş soydaşlarımızın sevinçlerini kursaklarında bırakmaya kıyamadım. Evin içinde, Aliyev gibi gevrek gevrek "Ne olup Paşinyan" diye dolaşıp durduğum gün bile "Rusya şerhi"ni düşmeyi ihmal etmedim ama, o sevinç gözyaşlarının üzerine tümden bir kabus gibi çökmeye de elvermedi yüreğim; durumun vehametini ortaya koymayı bir gün ertelemek istedim.
Ama takke düştü kel göründü.
Rusya, Türkiye'nin "zafer" saydığı ne varsa tümünün hükümsüzlüğünü tekrar tekrar ortaya döktü.
Buna rağmen…
Dün, bu yazının yazıldığı saatlerde bile "Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarının tamamının kurtarıldığını" söyleyen çok yetkili ve etkili isimler vardı hâlâ.
Doğru değil.
(Bu kibarcası, aslı, düpedüz "yalan"!)
Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarının tamamı kurtarıldıysa, Ermenilere terk edilen Hankendi, "işgal altındaki Azerbaycan toprağı" değil mi?
En kıymetlilerinden hem de!
Hocavend, "işgal altındaki Azerbaycan toprağı" değil mi?
Ya Hocalı?
Cenazesi alınabilen 613, kayıplarla birlikte sayısı binlerle ifade edilen Azerbaycan Türkünün bir gecede katledildiği, "tek millet" olduğumuz soydaşlarımızın kiminin diri diri yakıldığı, kiminin diri diri derisinin yüzüldüğü, gözlerinin oyulduğu, kadınlarının, kızlarının tecavüze uğradığı, bütün uzuvlarının kesildiği, parçalandığı, akla hayale gelmeyen işkencelere uğradığı, kurtulabilenlerden kiminin gördüklerinin dehşetiyle aklını kaybettiği, böyle insanlık suçlarına aşina olan "Batılı(!)" gazetecilerin dahi görüntülerken, yazarken, konuşurken fenalık geçirdiği Hocalı, "işgal edilmiş Azerbaycan toprağı" değil mi?
Hem de, tam da bugün aynı bölgeye davet ettiğimiz "Rus askerleri"nin nezaretinde işgal ve iğfal edilmiş bir Azerbaycan toprağı!