Yeniçağ’ın haberine anlamlı cevap

Öğlen saatleriydi. Telefonum çaldı. Numara tanıdık; Oda tv soruşturması kapsamında tutuklanan ve neredeyse 400 gündür Silivri cezaevinde tutuklu bulunan gazeteci Müyesser Yıldız’ın eşi arıyor:
- Efendim...
- Selcan Hanım, eşimin avukatları aracılığıyla ilettiği bir not var elimde. Aynen okuyorum...
- Dinliyorum...
- Selcan Taşçı’ya not:
Hayır Müyesser’i değil adaletin, hukukun namusunu kurtarın!

***


Yıldız, Yeniçağ’ın önceki günkü “Müyesser’i kurtarın” sürmanşeti üzerine yollamış bu notu. Bir “imaj tahliyesi” istemiyor. İsminden, arkadaşlarından, hakkında yürütülen kampanyadan ötürü değil yalnız ve sadece “Türkiye bir hukuk devleti olduğu için” verilsin istiyor “rehineliğini” sona erdiren karar. Dışarıdan baskı ve dayatma yoluyla değil “adaletin tecellisiyle” olsun istiyor Silivri’den çıkışı!
“Kişiye özel” olmasın, aynı nedenle, aynı koşullarda bulunan bütün tutukluları kapsasın...

***


Bu andan sonra notun muhatabı “Yüce Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hukuku(!)”



BASINDAN SEÇMELER


Hapisteki insan kafesteki kuş gibi...

Dün bir çok gazeteci tutuklu meslektaşlarına destek yazıları yazdı.
Bunlar da “terör ittifakı” kapsamına sokulur mu dersiniz

Tutuklu gazeteci Müyesser Yıldız, milletvekillerine mektup yazıp “Silivri’de kuş beslemeye izin veriliyor, kedi’ye izin verilmiyor. Bi kedim olsa, can yoldaşım olurdu” dedi.
Anlatayım ben size... Kedi’yi.

***


“Bakterilerden kurtulmak için, yatağınızı yastığınızı iki günde bir sirkeyle silin. Çöpünüzü biriktirmeyin, böcek gelir. Çöp poşetinin altına ıslak gazete kâğıdı koyun, kokuyu alır.”

***


“Elinizle çitilerseniz, cılk yaralar açılıyor. Ayaklarınızla girin leğene, tepinir gibi yıkayın. Ayaklarınızı iyi durulayın, yoksa egzama oluyor. Çoraplarınızı pet şişeye sokun, deterjan ilave edin, kapağı kapatın, çalkalayın, pırıl pırıl oluyor, petmatik de bu.”

***


“Haftada 10 dakika telefon hakkınız var, süre biter, kelime bitmez, son sözünüz hep ağzınızda yarım kalır. Seni seviyorum’u en önden söyleyin, sonra içinize dert olmasın.”

***


“Okuyun. Bol bol yazın. Yazmak konuşmak gibidir. Karşınızda kimse olmasa bile, kendinize anlatın. Mektup almak iyidir. Üstünü örttüğünüz kendinize, kendi mektuplarınızı gönderin.”

***


“Maarif takvimi bulundurun. Her gece törenle yırtın. Geçen, sizin ömrünüzdür, atlamayın!”

***


“Mantar, ishal, kabız, cilt rahatsızlığı, enfeksiyon, depresyon, tansiyon, şeker, böbrek yetmezliği, kalp, dolaşım bozukluğu, diş eti çekilmesi, diş çürümesi, duyma bozukluğu, karaciğer, mide, kas-eklem rahatsızlığı, boyun-bel fıtığı, romatizma ve neticede kanser... Bu hastalıklar ‘sırasıyla’ sizi bekliyor. Hazırlıklı olun.”

***


“Hastalandınız. Acil alarm butonuna basın, bağırın, gürültü yapın, sedyeyle çıkarılmanız en erken 30 dakika. Siz siz olun, saat 17.20’den sonra kalp krizi filan geçirmeye kalkmayın, anca ölünüzü bulurlar.”

***


“Kalorifer yetersiz. Isıtıcı yasak. Nevresimi battaniyeye tela yapın. Üstüne bi nevresim daha geçirin. Hem battaniyenin tüyünden kurtulursunuz, hem de battaniye yorgan hissi verir.”

***


“Rutubetten korunun. Başucunuzdaki duvarı battaniyeyle kaplayın. Ekstra battaniyeye izin vermezlerse, seccade alın, ona izin veriliyor. Çivi yasak. Diş macunuyla duvara yapıştırın. Kuruyunca öyle sağlam tutunur ki, şaşarsınız.”

***


“Duvarları yosun kaplıyor. Temizlemeyin. Yeşili orda görün.”

***


“Çayı al, beş litrelik pet şişeyi yarısından kes, saksı yap, tabanına gazete kâğıdı yerleştir, altına delik aç, çayı saksıya doldur, soğan ek, sarımsak ek, sula... ”

***


“Gübre takviyesi şart... Kuşları, pencere önlerine, havalandırmaya alıştıracaksın, ekmek kırıntısı serpin, gelirler. Onlar cıvıl cıvıl beslenirken, siz onların pisliğini toplayıp çaydan toprağa koyacaksınız...”

***


“Örümcekle dost olun. Sineği uzak tutar. Karıncaya dalaşmayın. Şeftali aldım kantinden, dolaba koymayı unuttum, iki kilo şeftaliyi bi gecede götürdüler. Geceleri baykuş geliyor, iyi oluyor, fareler kaçıyor. Güve’ye arı’ya dikkat edin.”

***


Tutuklu gazeteci Tuncay Özkan’ın “Hapiste Yatacak Olanlara Öğütler” kitabından aktarıyorum bu satırları.. Diyeceksiniz ki, kedi bunun neresinde? Sayfa 131’de... Kafeste kuş beslemek serbest ama, hapiste insan beslemek gibi... Yüreğim sevmedi o işi... Kedi varmış eski cezaevlerinde... Ne güzel olurdu, yanımda olsaydı benim “Kurabiye” de...
Yılmaz Özdil / Hürriyet




Çağdaş’a ‘Demir tabuttaki manevi annesi’nden mektup

İki ay kadar önceydi. Oda TV davasının tek tutuklu kadın sanığı Müyesser Yıldız’dan aldığım bir mektubu yayınlamıştım bu sütunlarda... Geçen pazar günü de bizim gazetenin “terörist” (!) muhabiri Çağdaş’tan gelen mektuptaydı sıra... Bugün ise; birbirlerini hiç tanımayan bu iki kişi arasındaki “anne-oğul” sıcaklığını yansıtan bir mektup okuyacaksınız... Müyesser Yıldız, Çağdaş’ın mektubunu okumuş ve anne yüreğinin paniğiyle kaleme kâğıda sarılmış:

***


“Sevgili Mustafa Mutlu eliyle Oğlum Çağdaş’a...
Sana oğlum dediğim için lütfen rahatsız olma. Hemen hemen oğlumla aynı yaştasın ve neler hissettiğini çift taraflı; hem bir ‘terörist’ hem de bir ‘oğul’ adına çok ama çok iyi anlıyorum.
Güneşi, yeşili ben de çok özlüyorum. Ama inanır mısın son aylarda kara kışın devam etmesi için dua ediyorum... Kış uzadıkça, birilerinin Suriye-İran planı da gecikecek... Biliyorlar ki kış ortasında bir müdahalede İran-Rusya vanaları kapatacak, Türk milleti donacak ve nihayet ‘titreyip’ kendine dönecek. Onlar da güneşi özlediği, beklediği için, ben özlemiyorum!
Sevgili oğlum.
Annenin ‘Çıkınca gazeteciliği bırak’ tavsiyesine gelince; normaldir, haklıdır, saygıdeğer bir arzudur.
Ama biz gazeteciyiz ve başka da bir iş yapamayız. Şunu bil: Ben Silivri’ye tıkıldıktan sonra ailem de ‘Ne olur, bari burada yazma, biraz ara ver’ dedi. Olmadı. Hasta anacığımın da böyle söylemeye çalıştığını ilettiler. Olmadı. Silivri’ye tıkılmamdan sadece dört ay önce vefat etmiş babama sığınıp, ‘Rüyamızda gördük, yazmasın diyor’ dediler. Biliyorum; benim iyiliğim için istiyorlar. Sanıyorlar ki ‘uslu çocuk’ olursam, esaret sona erecek.
Sevgili Çağdaş...
Moralini hiç ama hiç bozma. İnan geçecek; zulmün abad olduğu nerede görülmüş? Haklı, güçlü ve onurlu olan biziz, zalimler değil. Moralli ol ve ailene de moral ver. Onlara yaşattığın-yaşatacağın gurur ve onur her özlemin üzerindedir.
Gözlerinden öpüyorum sevgili oğlum.
Demir tabuttan kucak dolusu sevgiler.
L-8 Cezaevi, C-5 Koğuşu- Silivri
Müyesser Yıldız
Oda TV “teröristi”
Mustafa Mutlu / Vatan




İktidarın güç kaynağı: Adaletsizlik

Ergenekon’dan yargılanan Teğmen Çelebi’nin avukatı Hüseyin Ersöz’e müvekkilinin şimdi ne yaptığını sorduk...
- Teğmen Çelebi görevine döndü, dedi, Güneydoğu’da helikopter pilotu olarak görevine devam ediyor...
Teğmen Çelebi’nin elinde bir terör örgütü üyesinin rüyasında bile göremeyeceği silahlar var. Ama o - doğal olarak - bu silahlarla terör değil görev yapıyor... Bir yandan da Silivri’de terör örgütü üyesi olarak yargılanmaya devam ediyor. Komutanlarına suikastten sanık deniz teğmenler de görevlerine döndü.
Nedim Şener ve Ahmet Şık terör örgütü üyesiydiler. Ahmet Şık bomba etkisinde kitap yazmakla suçlanıyordu... Ömürlerinden 375 gün çalındı... Şimdi yürek yakan öyküleriyle tekrar aramızdalar...
Ama onlardan farklı hiçbir şey yapmamış meslektaşlar hâlâ hapiste...
İktidara yakın yazarlardan (ve Stratfor’dan) öğrendik.. Meğer emniyet ve yargı cemaatin denetimindeymiş... Cemaat istekleri olmayınca iktidarı güç duruma düşürmek için suçsuz insanları tuttuklattırıyormuş. Başbakan özel yetkili yargıya güvenmediğini, MİT Başkanı’nı yargıdan kaçırmak için özel kanun çıkartarak gösterdi... Emniyet’te tayinler yaptırdı... Ancak yargı sopasının ucu iktidara dokunmazsa mekanizmanın işleyişinden şikâyetçi değiller.. Bu yoldan muhalifler avlanıyor halka gözdağı veriliyor. Halkın adalete güvenmesi değil güvenmemesi isteniyor. Çünkü o takdirde iktidar daha güçlü oluyor.
Melih Aşık / Milliyet




Birgül Ayman Güler, ‘Cezaevinde hasta annesini ve çocuğunu düşünen Müyesser’in yaşadıklarını duyunca gözlerim doldu, dedi ve ekledi, ’Bizim için o, kadın tutuklular ve cezaevi konusunun simgesidir. O’nun için mücadele edeceğiz.’
Özlem Çelik / Akşam




Hapishaneleri; toplu işkencehane olmaktan çıkaracak önlemleri bir an önce bekliyoruz. Eğer biraz vicdanımız var ise...
Eğer biraz Allah’a inanıyor isek...
Rıza Zelyut / Güneş




Fırsatı kaçırmadılar

İngiliz dergi The Economist “Devlet düşmanları” başlığıyla yayımladığı haberde Odatv davasında tutuklu yargılanan gazetecilerden dördünün tahliyesine de yer verdi.
Nedim Şener’in “O kadar arkadaşım özgür değilken ben nasıl mutlu olabilirim” sözünden yola çıkan dergi “Dört gazeteci tahliye oldu. Düzinelercesi o kadar şanslı değildi” dedi. The Economist’in Türkiye’de 100’den fazla gazetecinin tutuklu olduğunu hatırlatırken konuyu “terörle mücadele yasası”na getirmesi ve “Kürt yanlısı Barış ve Demokrasi Partisi’nin bir basın toplantısını izlemek, sizin içeri girmenize neden olabilir” ifadesi dikkat çekti.




Nedim Şener ve Ahmet Şık bugün Gazetecilere Özgürlük Platformu, İstanbul Barosu, Türk Ceza Hukuku Derneği ve Ankara Barosu’nun ortaklaşa düzenlediği ”Sanık Sandalyesindeki Gazeteci“ sempozyumunda konuşacak.
Saat 16.00’da başlayacak olan ve Altan Öymen’in yöneteceği ” Gazeteci Gözüyle Sanık Sandalyesindeki Gazeteci “ başlıklı 5. Oturumun diğer konuşmacaları Cüneyt Ülsever, Sedat Ergin ve Mustafa Mutlu...
Sempozyum Orhan Adli Apaydın Konferans Salonu’nda yapılıyor.




“Kininin davacısı bir nesil” yetişiyor

Ahmet’in, Nedim’in kızları, babalarına, ailelerine yapılanı affeder mi sanıyorlar? Balbay’ın, Tuncay’ın çocukları babasız bırakıldıkları yılların hesabını sormayacak mı? Müyesser Yıldız’ın oğlu, annesini koğuşta tek başına soğuğa terk edenleri unutacak mı? Ya Zeynep Altıok?

***


“Kininin davacısı” bir nesil istiyordunuz; değil mi? İşte yetiştirdiniz.
Can Dündar / Milliyet

Yazarın Diğer Yazıları