Yeniçağ ile aralarında kan uyuşmazlığı var

Tayyip Erdoğan’ın medya açılımında da milliyetçilere yer yok

Başbakan’ın medya yöneticileri ile yaptığı “terör zirvesi”nden önce şöyle bir kanaat oluşmuştu: Bu bir “hizaya getirme” toplantısı olacak. Başbakan fırça atacak... Kulaklarını çekecek... Yazanların kalemlerine, konuşanların dillerine acı biber sürecek...
Hatta belki ufaktan tehdit edecek; “Aldırmam bakın bu gazeteleri haa!”, “RTÜK’ün soluğu ensenizde ona göre!”
Haydi tehdit demeyelim, söz konusu “terör haberleri” olduğunda “ayaklarını denk almaları”nı tavsiye edecek!
Gelin görün ki hiç de böyle olmadı.
Nereden mi biliyorum?
Davetli listesinden!
Zaten “hizada” duran bir cenaha neyin ayarını verecek ki Başbakan...
Uçak fotoğraflarını hatırlayın; milim kayma oluyor mu pozisyonlarında! Nitekim dün medya patronları da pek bir nizami dizilmişlerdi Başbakan’ın karşısında.
İlla müzmin muhalifin biri çıkar sorar şimdi: Siz öyle diyorsunuz ama “Paşasının Başbakanı” diye manşet atan Taraf da orada!
Taraf’ı misafir etmeleri “tarzları” gereği. Ona bakarsanız, TBMM kürsüsünde “Türkler soykırımcıdır” diye bas bas bağıran Altan Tan’la da oturuyorlar aynı masaya! Bu modeller 400-500 yıldır böyle çalışıyor; elle geleni “katliam” da olsa düğün bayram sayarlar; Türk’ten, Türkçü’den gelen “dost tavsiyesi” de olsa kulaklarını tıkarlar.
Dolayısıyla...
“Milli Birlik Açılımı”nı nasıl İmralı’daki caninin postacı adayları, Kandil’deki cani yamaklarının ulakları, Soroscular, makbuz karşılığı sivil AB darbeciliği yapanlarla konuştularsa...
“Milli Güvenliği” ilgilendiren “terör” meselesini de, çözümü “Öcalan’a ev hapsi” olan, çözümü “Değiştirilemez maddesi olmayan Anayasa” olan TESEV raportörlerini, çözümü Abdullah Öcalan’ın oluşturduğu terminolojiyle “Demokratik Cumhuriyet” olan Kürtçüleri istihdam edenlerle konuşacaklar elbette...
Oturup, medyanın kamuoyunu nasıl “kendi çizgisine” çekebileceğinin “yol haritası”nı çıkaracaklar. Hizaya giren medyanın kamuoyunu hizaya sokmasının formülünü arayacaklar. Yeniçağ’ın ne işi var orada?

***


Sadece gazeteci olarak değil sıradan bir vatandaş olarak da “O toplantıda Yeniçağ neden yoktu?” diye sormaya hakkım var Başbakan’a.
Çünkü bu ülkenin Başbakanı, ücretini benim ödediğim mesaisi sırasında, beni ve benim gibi düşünen milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını temsil eden bir yayın organını yok sayamaz! Yok sayarsa, bana bunun hesabını sorma hakkı doğar... Ama sormayacağım...
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş ilkelerine, kurucu ideolojisi olan Türk Milliyetçiliğine, kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’e her şartta sonuna kadar “sadık” kalan ve bu manada “milli direnişin kalesi” sıfatını kazanan bir gazeteyi “öteki”leştiriyorsa eğer, o kendi yerini de tescillemiş demektir... Ve o yerde Yeniçağ’ın olmaması sadece isabettir!




Mahallenin Schindler’i

Başbakan’a değil ama başka birine soracağım bugün o soruyu bu sayfada. Sorum Ayşenur Arslan’a:
Dün sabah CNN Türk ekranında yayımlanan Medya Mahallesi’nde Yeniçağ neden yoktu?
Sair zaman olsa, “Olmak zorunda mı?” diye kestirip atmaya hakkın vardı... Program senin istediğini yaparsın paşa gönlün bilir... Ama kendine “gazeteci” diyorsan, “Taraf var, Cumhuriyet ve Sözcü yok!” değil, “Taraf var, Cumhuriyet, Yeniçağ ve Sözcü yok” şeklinde olmalıydı dün dakikalarca ekranda tuttuğun o yazı.
Gazetecilik “37 yıldır bu işi yapıyorum” diye kasım kasım kasılmakla olmuyor. Eğer gazeteci olsaydın, Başbakan’ın medya yöneticileri ile yaptığı terör zirvesine davet etmediği gazetelerin listesini “eksik” yansıtmazdın izleyicine... Haberci olsaydın bir haberi bile bile tırpanlamazdın!
Dünkü yayınını izledikten sonra bu sözlerin hepsini söylemeye hakkımız var sana.
Çünkü sana “gazetecilik” için şans tanıdığımız halde en temel meslek ilkelerini gözümüzün içine baka baka çiğnedin dünkü yayında.
“Yok canım bu kadar küçük hesaplar yapacak değil ya haberi olmamıştır” dedik, haber verdik biz iyi niyetle.
Arkadaşımız sekreterin Melis Hanım’ı aradı:
- Ayşenur Hanım’ın bahsettiği toplantıya Yeniçağ da davet edilmedi, bilgilendirebilir misiniz kendisini....
- Tabii, hemen haber veriyorum...
Ekranın karşısına geçtik bekliyoruz; Ayşenur Arslan “Yeniçağ da davet edilmemiş” diyecek, toplum da sadece bir gazeteye, iki gazeteye değil Başbakan’ın “kendinden olmayan kimseye” tahammül edemediğini görecek... Ama tık yok Ayşenur Hanım’da!
Canlı yayın halidir, eline geçmemiştir deyip yeniden aradık sekreterini:
- İlettiniz mi Yeniçağ’ın da toplantıya davet edilmediğini.
- Evet, yayında söyler sanıyorum...
Ekranda dakikalardır “ötekileştirme”nin ne kadar fena bir şey olduğuna dair ahkam kesen... Mahallenin muhtar ablası pozlarında “en küçük tirajlı gazete bile çağrılmalıydı, demokrasinin gereği budur” diye nutuk atan... Anadolu Ajansı’nın AKP’nin işine gelmeyen haberlere uyguladığı karartmayı örnek göstererek “Siz alemi sersem mi sanıyorsunuz” diye posta koyan sözüm ona mertlik, dürüstlük, ilkelilik, hakkaniyet abidesi Ayşenur Arslan... Peki sen alemi sersem mi sanıyorsun! Cumhuriyet ve Sözcü’yü yok saydığı için Başbakan’ı ayıplarken, Cumhuriyet ve Sözcü ile aynı durumda olan Yeniçağ’ı yok saydın da ne oldu?
Ben söyleyeyim:
Tayyip Erdoğanlaştın!
Sen de akreditasyon uyguladın gazetelere. Hem de aynı kriterlerle. Sen de tahammül edemedin sana benzemeyene! Medyanın ‘Schindler’iymişsin meğer sen de... Koruduğun mazlumlar “listendekiler”miş sadece...
Bir yanda sansürlenen “kimi” gazeteleri giderek faşistleşen iktidardan korurken, diğer yanda “kimi” gazetelerin sansürlenmesini izlemekle yetinmişsin. İzlemekten de öte, sansürlenen gazeteleri bir kere de sen sansürlemişsin! Ne demokrasi be! Sahi mahallenin muhtarı abla;
Sen neden bir gün olsun, bir tek milliyetçi yazarı çıkarmadın programına?
Neden bir gün olsun “solcu” lakin “egemen sınıfa dahil olmayan” gazetelerin de sesi olmadın programında? Tiraj mı sebep? Yooo; Milli Gazete’yi okuduğuna göre, başka bir nedeni olmalı! Dün işin içinde “kasıt” olduğunu da gördüğümüze göre, bu neyin kini böyle? Neyin intikamı?

***


Yok saydığın Yeniçağ’ın bugünkü manşeti kapak olsun sana...
Hani Başbakan’ın milletten sakladığını sandığı şehit cenazeleri var ya... Hani yapayalnız bıraktığı... Hani kimselere göstermediğini sandığı... Bak, gazetecilik yaptık “göstermediğini gösterdik” biz de millete...
Şimdi ne olacak biliyor musun? Manşetimizi gören bir oku- yucumuz facebook’ta paylaşacak o utanç resmini... Onun arkadaşları kendi arkadaşlarıyla, onlar kendi arkladaşlarıyla paylaşacak... Biri ‘twitter’dan bir mesaj atacak: “Yeniçağ’ın manşetine baksana”... Bakacak arkadaşı... O bir başkasına yayacak... O başkalarına... Mail gruplarında dolaşacak senin adını dahi anamadığın o gazete... Ve internetin silinemez hafızasına kaydedilecek o manşet, tarihle birlikte!
Schindler’in listesine değil, milletin gönlüne girebilmek bütün mesele... Bu yazı mesela; bir kişi bile okuyup “doğru söylemiş” dese; ne sen, ne bir başkası duramaz ışık hızıyla yayılmasının önünde...
Sen mi?
Bir şey olmaz canım; komik duruma düşersin sadece!



BASINDAN SEÇMELER


Hükümet suç işliyor

Anayasa ortada...
Kan, oluk oluk akıyor ve “sivil irade” böyle bir dönemde bile teröre karşı uzmanlaşmış askerleri, ne olduğu belli olmayan suçlardan cezaevinde tutuyor...
Terör örgütü de ordunun zayıflamasını fırsat sayarak, vurdukça vuruyor, 122. maddede tarif edildiği gibi ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünü hedef alıyor.
Böyle bir durumda, sırf “demokrat, özgürlükçü, haktan-hukuktan yana” görünmek adına, Anayasa’nın verdiği yetkileri kullanmamak; dökülen kana ve yitip giden canlara seyirci kalmak, “katliama seyirci kalmak” suçudur.
Mustafa Mutlu / Vatan




Silahını bırakmayan terör örgütüyle müzakereye oturulmaz... Çünkü o istediği tavizi alamadığı anda tetiğe yeniden basacaktır.
Nitekim Türkiye şu anda o perdeyi yaşıyor...
Melih Aşık / Milliyet




Katil ararken medyayı atlamayalım

Maalesef; bu terörün azgınlaşmasında; PKK’nın isteklerinin Türk medyası tarafından sahiplenmesi de çok etkili oldu.
PKK taleplerini demokratik talepler gibi sunan gazeteler ve haber kanalları; örgüte psikolojik üstünlük sağladılar. Dün bile; terör örgütünün isteklerini değişik cümlelerle tekrarlayıp terörün çözümünün bu olduğunu söyleyen sözde profesörleri dinledik.
Halkın da bu olayları dizi film izler gibi çekirdek çıtlatarak izlediğini hatırlatalım. Eğer katili arayacak isek; onu sadece PKK saflarında aramayalım. Millet olarak da aynaya bakalım.
Rıza Zelyut / Güneş




Öldürerek oturulacak müzakere masasının da...
Katlederek gösterilen tutuklama tepkisinin de...
Bombalayarak elde edilecek statünün de...
Canı cehenneme!
Ahmet Hakan / Hürriyet




Aptallar İçin Güzel Sözler...

Ne kadar çok sebebi varmış terörün:
“Türkiye ne zaman parlasa...”
“Türkiye ne zaman uçsa...”
“Türkiye ne zaman lider ülke olsa...”
“Türkiye’de ne zaman ekonomi patlasa...”
“Türkiye ne zaman çok güzel bir anayasa yapmaya kalksa...”
“Türkiye ne zaman pırtlasa...”
Geri zekâlı diyecektim az daha...
Saysana daha...
Aptal var çünkü...
İnanıyor nasıl olsa...
İnanıyor ki sen oradasın...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet




Teröristin Allah’ı mı var

Terörle mücadele eden kuvvet, kışlasında oturup baskına uğramayı beklemez.
Kışlasından sadece saldıranı kovalamak için çıkmaz. Onun zamanını kendi tayin eder.
Amacı da terör örgütüne göz açtırmamak, onu yok etmek olur.
Terörle mücadele hiçbir nedenle kesintiye uğramamalıdır.
Koskoca devleti teröre karşı savunma konumunda kalmaya mecbur etmek büyük vebaldir.
Teröristin Allah’ı mı var ki Ramazan’da teröre karşı operasyonları durduruyoruz?
Güngör Mengi / Vatan




“Norşin” saçılımı

Beş polis şehit edildi.
Yanında, bir bebek, iki sivil.
Gazeteler haberi şöyle verdi...
Güroymak’ta hain pusu
Güroymak’ta sekiz şehit
Güroymak’ta kahpe mayın
Güroymak’ta hain saldırı
Yok öyle!
Cumhurbaşkanı, orasını
“Norşin”
ilan etmemiş miydi kardeşim?
Ayakta alkışlamamış mıydınız? “Norşin müjdesi” manşetlerini atan Uganda basını mıydı? “İstanbul’a Konstantinapolis mi diyeceksiniz?” diye soranlara “iki cihanda lekeli” damgası yapıştıran siz değil miydiniz? Aslında Ermenice olmasına rağmen, Kürtçe zanneden BDP’li belediye, anında meclis kararı çıkarıp, Güroymak’ı resmen Norşin yapmamış mıydı?
E hani Norşin şimdi?
Açılım yaparken...
Norşin.
Açılım patlayınca...
Güroymak.
Öyle mi? Yoksa, Çukurca’ya Kürtçe isim vermediğimiz için mi verdik acaba 24 şehidi?
Yılmaz Özdil / Hürriyet




İstihbarat zafiyeti

Bütün dikkatler PKK terörüne yönelmişken.. PKK, her gün saldırı düzenlerken.. PKK’nın şiddeti en üst seviyeye çıkarmak istediği bilinirken, gözle görünürken.. Operasyon üstüne operasyon yapılırken..
Uçaklarımız K. Irak’taki PKK kamplarını bombalarken..
PKK, 200 kişiyle saldırıyor..
İstihbarat örgütümüz yok mu? Gece görüş kameraları çalışmıyor mu? PKK militanları daha yola çıkarken haberimiz olması gerekmez mi? Veya sınıra yaklaşırlarken?
Olmamış!..
İstihbaratımız bu kadar zayıf mı? Sınır ötesinden bilgi akışı sıfır mı?
Dün anladık.. Sıfırmış..
Mehmet Tezkan / Milliyet

Yazarın Diğer Yazıları