Yeni yılda bankalardaki TL fazlalığının çekilmesi gerekecek!
KKM’den dönüşler hariç tutulursa;
Hâlihazırda TL mevduata %42 ile %48 seviyesinde faiz veriliyor.
Kamu bankalarının özel bankalara kıyasla yaklaşık 200 baz puan daha iyi teklif sunduklarını gözlemliyoruz.
Gerçekten tasarruf sahiplerinin iştahlarını artırıcı rakamlar.
Hele hele %50-%55 civarında TL mevduata dönüş ödülü, KKM’de olanların dört ayak üzerine düşmelerine sebebiyet vermiş durumda.
Efendim, işte bu tablo, enflasyonla savaşta çok önemli bir meseleyi yeni yılla birlikte ajandanın tepesine taşıyacak.
Bankalardaki aşırı TL likiditesinin çekilmesi zarureti!
Ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası için en geç bir ay sonra bu konu, dezenflasyonist dengeli büyüme yaklaşımının başarıya ulaşabilmesi adına anahtar görevi görecek.
Zira bankalar adeta akıl çelici bu faizlerle cayır cayır TL topluyor.
Yakın zamanda deyim yerindeyse; para koyacak yer bulamayacaklar.
Bireysele zaten kredi yok.
Yani özel tüketim harcamalarının kısılması uygulanan makroekonomik politikanın en önemli bileşenlerinden biri.
Şirketlere, özellikle ihracatçılara ise tam tersine kredi kanallarının açılması, açık olanların genişletilmesi isteniyor.
Sıkılaşmanın neticeleri itibarıyla çoğu şirketin finansal durumları bankalar açısından kredi riskini artırmış vaziyette.
Bununla birlikte, 2024’te bankalar şirketlerin finansallarına değil patronların durumlarına bakarak kredi verecek. Genellikle şirketlerin fakir, patronların zengin olduğu işletme yapılarına ve ekosistemine sahip olan ülkemizde; şirket hâkim ortaklarının durumları kredi kararı için yeni yılda belki de bankalar için temel kriter olarak karşımıza çıkacak.
Bu ise kredi pazarında konsolidasyon ve bankalar açısından yadsınamaz bir yoğunlaşma riski yaratabilir. Bu hususu 2024’te takip edeceğiz ve emin olun üzerine sıkça konuşacağız.
Lakin burada esas mesele ve sonuç şu: Bankalar topladıkları aşırı TL’yi aynı miktarda satamayacaklar, yani kredi veremeyecekler. Aksini yaparlarsa, bankalar temerrüt riski yüksek şirketlere yönelmek zorunda kalır ki; mevcut hassas koşullar altında risk yönetimi açısından bu hamle pek de mümkün görünmüyor.
İşte, netice itibarıyla, cayır cayır toplanan bu TL’nin önemli bir kısmı kredi olarak verilemeyecek.
Geriye ne kalıyor,
Menkul kıymetler veya depo alım ihalelerine katılım.
Faiz indirimi öncesi bankaların, Hazine tahvillerine yönelmesi beklenti dâhilinde.
Tabii burada unutulmamalı ki, yabancılar da şayet giriş yapacaklarsa ilk hamleleri bunlar olacak.
Döviz ihtiyacı ise yabancılara yerliler karşısında imtiyaz kazandıracak.
O yüzden, enflasyona karşı mücadelede 2024’ün sihirli araçlarından biri, TL depo alım ihaleleri olacak.
Nitekim bankalardaki TL likiditesinin çekilmesi noktasında depo alım ihalelerinin düzenleneceğini Merkez Bankası, raporlarında net şekilde belirtti.
2024’te ardı arkasına TL depo alım ihaleleri görmek mümkün.
TCMB bu ihaleler yoluyla TL’yi çekecek ve muhtemelen rezerv yaratmak için kullanacak.
Zira net rezerv pozitif olmadan KKM defterinin kapanması mümkün görünmüyor.
%36 olarak hedeflenen beklenen enflasyon ışığında, depo alım ihalelerinde %40 civarı nemanın bankalar için yeterli olabileceğini öngörüyorum. %60 ile kredi vermek yani para satmak varken bankalar bunu neden tercih etsinler diye soruyorsanız, üstte yazdığım cümleleri bir daha okuyun. %60 ile verdiği kredinin batma riski mi; beklenen enflasyon üzerinde garanti getiri mi? Dolayısıyla bankalar risk yönetimi itibarıyla depo alım ihalesi fırsatını kaçırmak istemeyecekler, bir bakıma mecburen razı olacaklardır.
Son olarak da, bankalarda artan TL likiditesinin mevduat faizleri üzerindeki etkisine yönelik birkaç kelam edelim.
Öngörüm şu şekilde.
Önümüzdeki aydan itibaren artık TL almak istemeyen, özellikle özel bankalar, mevduat faizlerini gevşetebilir. Yani, 250 baz puan ek artış dahi gelse, bunun mevduat faizlerine ciddi şekilde yansıyacağını düşünmüyorum. Tabii ekonomi yönetiminden başkaca hamlelerle karşılaşmazsak.