Yeni yasa tasarısı ve basın özgürlüğü
Son zamanlarda Türkiye’de davalar mahkemelerden daha çok medyada görülür oldu. Medya mensupları çoğu zaman kendilerini hâkim, savcı ve avukat yerine koyarak görülmekte olan davalar hakkında yargıda bulunmaktadır. Yargılamalarla ilgili “soruşturmanın gizliliğini ihlâl etmemek”, “adlî yargılamayı etkilememek”, “masunluk karinesini çiğnememek”, “özel hayatı ifşa etmemek” gibi ilkelere uyan yoktur. Yasa ya da hukuku şu veya bu haklı (!) gerekçe adına çiğnemek Türkiye’de rutin uygulama halini aldı.
Bu bağlamda en fazla korumaya mazhar olan iktidar yanlısı basın mensupları, henüz iddianameleri yazılmamış, hatta iddianamede yer almayan hususları bile büyük bir pervasızlıkla ekranlara ve manşetlere taşıdığı görülmektedir. Yandaş gazeteciler pervasızca muhalifler hakkında itibar infazı yapabilmektedir. Çoğu iktidar yandaşı olan gazeteci ve medya mensubu, kurumlar hakkında her türlü yalan, iftira, isnat ve ithamı yapılabilmektedir. Bu yüzden de birçok basın mensubu ve televizyoncu hakkında dava açılmıştır.
Yandaş medya mensupları iktidar tarafından özenle korunup beslenirken iktidar karşıtları ise uygun suçlamalarla takibata uğramaktadır. Bu durumun sürdürülebilir olmadığı gazetecilere yönelik olarak yapılan tutuklamalara gösterilen tepkilerle ortaya çıkmıştır. Özellikle basın özgürlüğü konusunda AB’den gelen eleştiriler, uluslar arası kuruluşların tepkileri, ABD’nin Ankara büyük elçisinin eleştirileri ve toplumsal tepkinin giderek artması iktidarı istemese de harekete geçirmiştir.
Bakanlar Kurulu, 14 Mart 2011 tarihinde “Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı” sını 16.03.2011 tarihinde Meclis’e göndermiş. Kanun Tasarısı için 7 bakan imzası faksla alınmış. Faks sayfaları üzerine “Çok Acele” damgası vurulmuş. Anlaşılan bu konuda iktidarın acelesi hem de “çok acelesi” var. Neyse biz bu acelenin nedeni üzerinde durmayacağız. Biz daha çok hazırlanan yeni yasa tasarının suçu yasaya uygun hale getiren hükümlerine dikkat çekeceğiz.
Bu tasarı, kuşkusuz gazetecilere geniş özgürlükler getireceği iddiasıyla hazırlanmıştır. Tasarının gazetecilere dava açmayı zorlaştıran olumlu yanları var. Ancak tasarıda halen suç olan hukuk dışı yollarla elde edilen bilgi ve kayıtların ifşa edildikten sonra haber yapılması suç olmaktan çıkarılıyor. Bu yöntemle suç yasaya uygun hale getirilmiş oluyor. Bu tasarıya göre hukuk dışı yollarla elde edilen bilgi ve kayıtların bir kez ifşa edildikten sonra yayınlanması suç olmaktan çıkıyor. Böylece bir kişi ya da kurum hakkında yurt dışında açılan değişken ve gizlenebilen bir veya birkaç IP numaralı internet sitesinde yayınlanan, kurgulanmış bir komplo eseri olan haberleri, gazeteci doğrulama gereği duymadan yayınlaması suç olmaktan çıkıyor.
Yine tasarıya göre; “kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden” cezalandırılıyor. Maddeye “hukuka aykırı olarak” ibaresinin eklenmesinin nedeni ise, suçun oluşması için ifşa eyleminin hukuka aykırı olduğunun fail tarafından bilinmesinin zorunlu görülmesidir. Suç, ancak doğrudan kasıtla işlenebilecektir. Bu durumda iddianameden ve alenilik kazanmış dava dosyalarından alınarak yayınlanacak olan özel yaşam kayıtlarının ifşasında hukuka aykırılık görülmeyecektir. Haberleriyle, yazılarıyla, söyleşileri ile gerçekleri ortaya çıkaranların (!) ifşaatları da hukuka uygun sayılacaktır. Halbuki yalnızca iddianamede yer alıyor diye kişinin özel hayatının ayrıntıları ile yayınlanması medeni hukukun özenle koruduğu kişilik haklarının çiğnenmesi anlamına gelmektedir.
Tasarı bu yolla bir kişi hakkında yasa ve hukuk dışı yollarla bilgi toplamayı, bunları yasal koruma olmadan yayınlamayı mümkün kılıyor.