Yeni tutuklama dalgası...
İstanbul’un yüz kilometre ötesine kaçırılarak kamuoyundan saklanan sözde Balyoz Davası bu defa başkentin göbeğinde ve yüksek yargıda... İlk günün heyecanlı havası yerini sükunete bıraktı.
TBMM’nin tatile girmesiyle siyasiler de başkenti büyük ölçüde terketmiş görünüyor. Elbette Ramazan ayının mistik havası etkin. İlk gün CHP’li milletvekillerinin heyetle gelişi, ikinci gün iki kişiye düştü. Üç ve dördüncü gün kimse yoktu. Kamuoyu MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan’ın avukatı Yakup Akyüz’ün savunmasında MHP’den yetkililerin olmayışını sorguluyor.
Digital terör unsuru sahte verilerin nasıl üretilip, hangi amaçla yerleştirildiğine dair savunmalar mahkeme heyetini zaman zaman hayrete düşürüyor. Neredeyse üçüncü yılına giren davadaki çelişkileri ilk kez duymuş gibi bir halleri var. Malum medyada çarşaf çarşaf yayınlanan haberlerin yanında bir avuç ta olsa sahtekarlıkları yazanların bu güne kadar okunmamış olması kafalarda başka soru işaretlerinin doğmasına sebep oluyor.
Savunma için didinen avukatların büyük bölümü Ankara dışından geliyor. Günlerce sıralarının gelmesini beklemeleri mümkün değil. Yazılı dilekçelerini heyete sunup, ötesini konuşarak hakimleri ikna etmeye gayret ediyorlar. Birden fazla müvekkili olanların işi daha zor. Üç-dördün yanında 17 ayrı müvekkili olan da var. Av.Ramazan Bulut onlardan biri. 4 ayrı müvekkilini savundu. Aralarında Harb Okulu’ndan sınıf arkadaşı olan Mustafa Önsel’i de savunmaya gayret etti. Heyet başkanının “Zaman sınırlaması yok... İstediğiniz kadar konuşabilirsiniz” demesine rağmen kendilerinden sonra sıra bekleyenleri düşünerek zamanı ekonomik kullanmaya çalışıyorlar. Belki de bu yüzden meramlarını tam anlatamamış oluyorlar. Bana kalırsa savunmanın en büyük kozu, Silivri, Hasdal ve Hadımköy’den adeta fışkıran kitaplardır... Her geçen gün yenilerinin yayınlandığı tutsak-ya da rehin kitapların sahipleri bu davanın gerçek delillerini ortaya koydu bile.
Benden teklif etmesi, avukatlar içeride yazılan kitapları heyet üyelerine ayrı ayrı takdim ederek, delil klasöründe yer almasını sağlamalıdır. Bu davanın esas unsurlarından birisi de “bilirkişi raporu” dur. Müdafilerin hepsi, Silivri’de her defasında reddedilen bilirkişi talebini tekrarlayarak heyetin dikkatini çekmeyi başardılar sanırım. Bir de darbeyi önlediği rivayetlerinin seslendirildiği dönemin KKK Aytaç Yalman ile süreçte Genel Kurmay Başkanı olan Hilmi Özkök’ün tanık olarak dinlenmesi meselesi var. Savunmanın kilit noktasını oluşturan bu husus ayrı ayrı dile getirildiğinde savcı, raportörler ve heyetin beş üyesinin dikkatle not aldığına tanık oldum.
Ortada somut delil bulunmadan bol keseden en ağır cezaların verildiği Silivri’de gerek kovuşturma aşamasının, gerekse soruşturmanın “eksik” yapıldığı yüksek yargıda da ortaya çıktı. Hukukçular başından beri usul kurallarının çiğnendiğinin altını çizerek usulün yanında eksik soruşturmanın başlı başına bozma sebebi olduğunda birleşiyor. Yargıtay Cumhuriyet Savcısının mütalaasında 67 sanık için bozma talebi zaten var. Şimdi gözler tahliyelerde... Umut var mı? Elbette... Ancak böylesi davaların başından beri siyasi olduğu gibi konjöktürel olduğunu da hatırlatalım.
Sözde Balyoz’un avukatlarının önemli bir kısmı aynı zamanda Ergenekon’da müdafiidir. 5 Ağustos’ta kararın açıklanması bekleniyor. Tutuklulukta beşinci, altıncı yıllarını dolduran, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen tahliye edilmeyenler var. 12 Eylül’de sıkıyönetim savcılığı yapan Ali Fahir Karacan özetle; “12 Eylül’de bile hukuk vardı... Silivri’de bunun izlerine rastlamak mümkün değil. Tecrübelerime göre Silivri’de 5 Ağustos günü en ağır cezalar verilecek. Malumunuz, müebbetle yargılanan ve dışarıda olan sanıklar var. O gün tıpkı Balyoz’da olduğu gibi kapılar kapatılıp, serbest olan sanıklar için de tutuklama kararı verilebilir” diyor.
Esas hakkındaki mütalaanın açıklandığında sadece beş kişinin tahliyesini isteyen savcının talebine heyet yenilerini ekler mi bilinmez. Ama elliden fazla tutuklama kararına şaşırmayacağım.